SONU GELMEZ PAKETLER
Küresel ekonomide, her ne kadar karşılıklı yumuşatıcı açıklamalar ve mesajlar verilse de, ABD ve Çin odaklı ticaret savaşlarının dumanı, derinden derine tütmeye devam etmektedir. Trump’ın, devasa bir nüfus ile ucuz iş gücüne, ayrıca bir o kadar da çok çeşitli ileri sanayi üretimi yapabilme kapasitesine de sahip Çin’in iktisadi gelişmesine, ayrıca yine değişken esnek talebe hızla ve anında esnek üretimle cevap verecek şekilde ileri düzeye ulaşmış, seri teknolojik üretim gücüne erişmiş ve üstelik dış ticaret açığı verdiği Asya ülkelerine, ekonomik ve askeri gücüne de güvenerek gelişmiş teknolojisiyle karşılık verme yerine tek taraflı yaptırımlara girişmeyi tercih etmesi, orta ve uzun dönemde insanlığı başını derde sokacak en önemli sorun olarak durmaktadır. Çünkü Trump’ın AB ülkeleri, Çin, Meksika, Kanada gibi dış ticareti eksi bakiye veren ülkelere karşı uygulamaya koyacağı gümrük vergilerinden geri adım atmayacağını açıklaması, sorunun büyüyeceğine işaret etmektedir. Trump, bu ülkeler arasında en kötü durumda olduğu Çin’e karşı daha sert açıklamalarda bulunmakta, ancak bir yandan da kendi ekonomisine olası etkilerini de dikkate alarak “vur kaç, bekle gör” taktiği uygulamaktadır. Çünkü rakip ne Türkiye, Venezüella veya dünya ticaret hacminde çok küçük bir güce sahip ülkesi değildir. Karşısındaki ABD’den sonra ikinci büyük ekonomi gücüne sahip olan Çin’dir ve atacağı karşı adımların ABD ekonomisinde yol açacağı tahribatlar, firma iflasları ve Kasım ayında yapılacak ara seçim, Trump için tehlike çanlarının daha yüksek perdeden çaldığını göstermektedir. Günümüzde ABD, iktisadi ve siyasi konularda atacağı tüm adımları, yukarıda belirtilen realiteye göre atmak zorundadır. Her ne kadar şu an itibariyle teknoloji yarışında ilk sırada yer alsa da, özellikle gelişme yolunda önemli mesafeler kat etmiş, Çin, G. Kore, Hindistan Almanya gibi ülkeler arasındaki makas ABD aleyhine daralmıştır ve daralmaya devam etmektedir. Söz konusu teknoloji açığı, normal koşullarda teknolojiyle hamlesiyle kapatılır. ABD’nin şimdi yaptığı gibi bu ayıbını aba altından hatta bazen üstünden iktisadi ve askeri tehdit ve emri vakilerle kapatmaya çalışması, tüm sorunların çıkış noktasıdır. Trump’lı ABD’nin bu tür emir, yaptırım ve tehditlerden kısa dönemde vazgeçeceği de düşünülemeyeceğine göre, tüm ülkeler her konuda derin kasislerde dolu gündeme kendini hazırlasın. Bu konuda dünyanın belki de tek şansı, Çin, Kanada, Meksika, Brezilya ile Almanya’nın başını çektiği AB ülkelerinin koyacağı karşı tepkinin boyutu ve etkilerinden ABD’nin çekinerek, politikalarını göreceli de olsa yumuşatmasıdır.
Global bazda ekonomi, askeri ve siyasi ortamın, birkaç batılı ülke (ABD, Almanya, İngiltere, Fransa) tarafından kendi çıkarlarına göre tanzim etme amacı devam ettiği müddetçe, dünyaya huzurun hakim olması olanaksızdır. Bu durumda diğer ülkelerin yapması veya başarması gereken, kendi iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal dayanışmasını güçlendirerek, olası küresel, bölgesel (dışsal) ve yerel (içsel) krizler karşısında ayakta durmayı başarmasıdır. Konuya Türkiye ve ekonomi penceresinden bakıldığında, durum hiç iç açıcı görünmemektedir. Enerji ithal etme zorunluluğunda olmamıza kısa vadede bir çözüm getirilmesi mümkün görünmemektedir ve ülke yönetimlerinin bu konuda eleştirilecek bir tarafı da yoktur. Ancak diğer taraftan uzun yıllardır tek başına hükümette olunmasına rağmen, enflasyonun %20’ler üzerine çıkmasının, büyüme oranlarının %3’ler düzeyine indirilmesinin, işsizlik oranının %10’un altına düşürülememesinin, cari açığın (54,5 milyar dolar; Temmuz ayı itibariyle yıllık) yıllardan beri bir türlü makul rakamlara çekilememesinin önüne geçilmesi ve çözülmesi için ciddi umutlar beslenen Yeni Ekonomi Programı (YEP), maalesef sınıfta kaldı. Hedeflerin uçukluğu ve gerçeklerden uzak olması bir yana, söz konusu hedeflere nasıl ulaşılacağını gösteren bağlantıların zayıflığı, beklentileri boşa çıkardı. Yüksek teknoloji temelinde üretim ekonomisine dayanmayan, dünya pazarlarında fiyat ve kalite rekabetine girişemediğinden dolayı satacak malı dahi olmayan, ilköğretimden üniversite ve sonrasına kadar devam eden süreçte eğitim politikalarının içine firmaları dahil edecek şekilde sistemli bir bütünlüğü sağlayamayan hiçbir ülkenin hiçbir konuda (ekonomi, siyaset, refah, toplumsal huzur), geleceği aydınlık olamaz. Altın altın demeyle, bakır altın olmaz. Üretip dünyaya mal ve hizmet satacak düzeye gelmedikten sonra, yeni yeni ekonomik paketler ve programlar açıp kapamakla da, gelişmiş ülkeler düzeyine çıkılamaz.
Soru: Bütçe açığına karşı çıkan Klasik İktisadi düşünce, bütçe fazlasını destekler mi? Neden?
Sözün Gözü: Bilen kişi için en büyük hüsran, makamı gidince yanında kimsenin kalmamasıdır.