SELÇUK OXFORD’LA YARIŞIYOR
Salı günü tıp fakültelerini eleştiren bir yazı yazmıştım. Yazımı okuyanlar içeriği hatırlayacaktır.
Söz konusu yazımı yazarken üniversitelerin mevcut durumlarıyla ilgili beni rahatsız eden bazı konulardan da bahsetmiştim.
Özellikle üniversitelerimizin vasatlığından söz etmiştim.
Bu yazının ardından Salı günü ciddi anlamda bir yoğunluk yaşarken Selçuk Üniversitesinden Kerem Pulgat beni aradı.
“Müsait olmadığımı” söyledim kendisine. “Ben size dönerim” dedim ve telefonu kapattım.
Ardından mailime Kerem Bey’in şahsi mail hesabından gönderilen ve Üniversitenin köşe yazımla ilgili itirazlarının yer aldığı kurumsal bir metin düştü.
Bende bu metni görünce “zaten söyleyeceklerini bu mailde söylemiş” diye düşünerek geri dönme ihtiyacı hissetmedim.
Zira metinde itirazlarını sıralamıştı.
Peki, Üniversite İletişim Koordinatörlüğü ne demiş?
“Vasat” tanımlamama bozulmuş.
Bana bir takım verilerden bahsetmiş.
Yani üniversitenin vasat tanımını hak etmediğini anlatmaya çalışmış.
Kim?
Selçuk Üniversitesi İletişim Koordinatörlüğü…
Hani cevap yazısını okuyunca kendi kendime söylendim. “Haksızlık etmişim, baksana Selçuk Oxford’la yarışıyor”
Üniversite çalışmaları masaya yatırıldığında bir takım verilerin değerlendirmelerde kriter oluşturduğunu biliyorum. Daha çok makaleden oluşa bu kriterleri ise ben pek önemsemiyorum.
3 sayfalık makalede 5 sayfa kaynakça oluyorsa, zaten bu makaleye özgün bir eser demek ve bilimsel bir nazarla bakmak maalesef pek mümkün olmuyor.
Benim bahsettiğim başka bir şey.
Hangi keşfi yapmış mesela üniversite?
Ben buna bakıyorum…
Hangi bilimsel çalışmaya imza atmış?
Köprü yapımında faydalanalım diye özel bir alaşımla çeliği mi güçlendirmiş?
Makinalardaki aşınmayı azaltacak bir katkı maddesi mi bulmuş?
Tıp alanında çığır açacak bir buluşa mı imza atmış?
Yeni bir iktisat kuramı mı geliştirmiş?
Hani Cem Yılmaz’ın dediği gibi soğuk difüzyonu mu keşfetmiş?
Etmişte biz mi takip edememişiz?
Çıtayı fazla yükseltmeyim tamam. Ama hani ortada bir şey yokken de “sen yanlış biliyorsun biz vasat değiliz” demek biraz komik olur.
Niyetim tabi İletişim Koordinatörlüğü ile polemiğe girmek değil.
Ancak tekziple, mahkemeyle korkacak bir adam da değilim. Bilinmesini isterim.
Ben üniversitelere yönelik düşüncelerimi kaleme aldım. Kimseyi direk hedefe koymadım.
Hakaret etmedim.
Kanuni sınırlarımın yeteri kadar bilincindeyim.
Rektör yada üniversite alınmış!..
Bilemem… O kısmada karışmam…
Bana gönderdiğiniz metindeki bir paragrafı bakın aşağıya alıyorum.
Ne diyor Selçuk Üniversitesi İletişim Koordinatörlüğü?
Selçuk Üniversitesi, adı ne olursa olsun, yasadışı hiçbir oluşumla iş birliği içinde olmamış, hiçbir vakıf, dernek, kurum ya da kuruluşun arka bahçesi gibi hareket etmemiştir. Selçuk Üniversitesi’nin en önemli hedefi ülkesine ve milletine bağlı, bilimin meşalesiyle aydınlanan, kendini sürekli yenilemeyi ve ilerlemeyi şiar edinen, milleti ve ülkesi için faydalı bireyler yetiştirmektir.
Şimdi ben Salı yazımda arka bahçe tanımlaması yaptım.
Sayın Rektör neden arka bahçe ifademe alınmış anlamadım.
Kendisini kastettiğimi nereden anlamış?
Bak şimdi bende buna takıldım.
İnsanın aklına “hayırdır alınacak bir durum varda biz mi bilmiyoruz” gibi bir soru ister istemez geliyor.
Adaylık meselesine gelince...
Ben yazımda “aday olacağını açıklamış” demedim. Birilerine söylemiş dedim.
Sizde cevap yazmışsınız. “Rektör Bey bu konuda bir açıklama yapmadı” demişsiniz. Tamam ben hata yapmışım. Aday olacağını söylememiş rektör.
Şimdi ben buradan bir daha aday olmayacağını çıkarabilir miyim?
Her neyse…
Sayın İletişim Koordinatörlüğü.
Üniversiteleri tanırım.
Yönetimlerini de tanırım.
“Nasıl?” Diye soracak olursanız bilgiye ulaşmanız güç olmayacaktır.
Söylediğim gibi niyetim İletişim Koordinatörlüğüyle polemik yaşamak değil. Yazdığınız metnin bir kısmını buraya aldım.
Düşüncelerimde bir değişiklik olmadı. Sizin yazacağınız yanıtlar yada başka bir şey benim ikna olmama neden olmayacaktır.
Ayrıca bir kişi eleştirildiğini düşünüyorsa cep telefonum sizlerde var. Kendisi arayıp haksızlığımı bana söyleyebilmelidir. Ben nasıl bir koordinatör kullanmıyorsam eleştirilere muhatap olduğunu düşünen kişide koordinatöre ihtiyaç duymadan diyalog kurabilmelidir.
Sonuçta şehrin üniversitesinin rektörü şehirle muhatap olmaktan kaçınıyorsa buda başka bir eleştiri konusudur.