Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Radyolu Günler

Radyolu Günler

Dünya önceleri radyo denilen büyük bir kutunun içinde idi. 1930-80 yılları arası dünyadan ve Türkiye'den haber, sohbet, tiyatro ve müzik dinlenilen rakipsiz tek iletişim aracı idi. Radyo pahalı idi, neredeyse bir çamaşır makinesi büyüklükten yıllar içinde masa üstüne konulan bir boyuta geçildi. Radyo’nun kendisi kadar istasyon denilen yayınları almak ve dinlemek için çatıya kurulan 3-5 metrelik bir anten direği lazımdı. Memleket sathında her köyde elektrik olmadığı için bir de batarya denilen büyük piller lazım idi. Önceleri bataryasız zor dinlenirken, 1950-70 yıllarında giderek yaygınlaşan elektrik ile önce lambaları ısınır sonra çalışır olan klasik ve devasa radyolar zamanla küçüldü gitti.

Konya Akşehir civarında bir köy evinde çekilen hatıra fotoğrafı radyonun prestijli dönemine dair bir ipucu veriyor.

Gelişen teknoloji ile birlikte nostalji fotoğraflarında görülen taşınabilir ve kulplu transistörlü radyolar çıktı. Bunlar elde taşınır olması ile evden bahçeye ve tarlaya hatta dükkânlara radyonun taşınmasına yol açtı. Antenleri çekilerek hem uzun ve orta dalga istasyonlar hem de kısa dalga yayınlar dinlenir oldu.

Hatta avuca sığan düzeyde orta pil ve kalem pil ile çalışan bir sigara paketi ebadındaki el radyoları çıktı. Bu yönüyle özellikle 1960-80 arası radyoların taşınması mümkün oldu, dalga bantları ve küçük antenleri ile mobil olarak kullanımı çok kolaylaştı.

Dalgalar önemli idi o zamanlar radyolarda 3 ana dalga vardı, uzun dalga LW, orta dalga MW, Kısa dalga KW, FM tuşu olur ama yayın olmadığı için çalışmazdı. Mesela orta dalgada ki istasyonlar gündüz güneşin etkisi ile çalışmaz ve çekmez ancak akşam olunca çok net ve iyi dinlenir idi. Uzun dalga da sadece iki dalga olur ve Ankara radyosu TRT 1 ve TRT 1 olarak dinlenir idi, orta dalgada 50 istasyon çıkardı. Hatta istasyon tablosunda ekranda hangi metrede hangi şehir veya kanalın yayın yaptıkları yazılı idi. Kısa dalga da ise belki 100 istasyon çıkar istasyon düğmesini 1-2 mm oynatınca istasyon değişir, kaybolur veya iyi ve net çıkardı. Açma kapama düğmeleri, kanal değiştirme tuş ve düğmeleri ve istasyon kömürleri bazen laçkalaşır ve hemen radyo/tv tamircisine müracaat edilir, tamir sırasına girilirdi.(1)

Kişisel hayat yolculuğumuzda radyonun ayrı bir önemi vardı. Ben ilkokula giderken kocaman kocaman radyolarda 3 dalgadan yayın dinlenirdi. Uzun dalga bandında 2 kanal ile Angara radyosu, orta dalgada Çukurova ve Antalya Radyosu, Kısa dalgada ise Polis ve meteoroloji dinlenirdi, her tür kaset ve albümden parça çalardı. FM dalga ve radyo ise Türkiye de yasaktı. Özel radyo zaten yasaktı. 1994' lerde biliyorsunuz memleket de serbest bırakıldı, ayrıca radyo kullanmanın yıllık vergisi vardı, yeni alınan cihazlar için bandrol harcı ödenirdi. Ortaokula giderken 1975'li yıllar evdeki orta boy lambalı(önce lamba ısınır sonra çalışır) radyomuza telsiz vergisi ödemek için kuyruğa girmiştim.

Rahmetli babam 1978-79 eğitim yılında Karatay lisesine başladığımda bana 3 dalgalı ufak bir transistörlü radyo almıştı. Ben ailenin tek çocuğu olarak 12 eylül öncesinin hareketli ve anarşik ortamında okula gider gelir ve eve kapanırdım. O küçük radyo ile gece gündüz kısa dalgada nereleri dinlemedim ki, Budapeşte, Sofya, Tahran, BBC, Doğu Berlin, Moskova’nın sesi, Almanya’nın Sesi, Priştine, Irak Türkmence radyosu vs.vs. Bu radyo istasyonları önce en güzel piyasa yapmış türkü, şarkı ve arabesk parçaları çalar, sonra Türkiye’ye, 12 eylüle yönelik sol propaganda ve muhalefet dile getirilirdi. Birde orta dalgada öğlen ve akşam dinlenen Bayrak radyosu Türk kesimi ve Kıbrıs Rum kesimi radyoları kaliteli thm/tsm ve yeni çıkan arabesk müzik çalar, istek yapanların ismi okunurdu.

Orta dalga radyoda ise Türkçe ve başka dillerde yayın yapan özellikle Doğu da İran, Güneyde Arapça, Ege'de Yunanca yayınlar bazen daha iyi ve kaliteli dinlenirdi. İstasyon alternatifleri akşamları daha rahat ve geniş idi. Gündüz beş kanal elli beş çeker, gece ise elli beş kanal dinlenebilirdi. En keyiflisi ise kısa dalgada piyasa işi müzik, plak ve kasetleri çalan Polis ve Meteoroloji radyosu ve Türkiye'nin sesi radyoları halk arasında çok popüler idi. Fakat bir zayıf noktası var idi yayın prensibi gereği çok güçlü olmadığı için ucuz ve basit idi, ama coğrafya ve topografik engeller yüzünden ses dalgalı gelirdi. Bu yüzden radyo hoparlör sesi ses düğmesinden bağımsız olarak azalır ve çoğalırdı. Özellikle anteni iyi olan radyo daha iyi çekerdi.

Birçok yabancı ülke Anadolu halkını etkilemek için Türkçe yayın yapardı. 7 düvel değil onlarca devletin kısa dalga bandında Türkçe yayınları çıkardı. Londra, Deutsche Welle, Moskova, Budapeşte, Bükreş, Bağdat, İran, TKP, Priştine gibi kanalları bulanlar göreceli olarak daha serbest yayınlara ulaşırdı. Tabi 12 Eylül öncesi ve 90'lara kadar ideolojik yayınlar da yoğun idi.

Bir de pil çok önemli idi, yedeğini bulundurmak lazımdı, şimdi ki gibi power bank özellikli olanı bırakın şarzlı pil düzeneği filan yoktu. Kullanıp zayıflayınca veya bitince atma yöntemi geçerli idi. 1975' ler de ikinci bir devrim bence radyo adaptörlerinin geliştirilmesi oldu, yani elektrik fişine takılan adaptör ile pil kullanmak zorunluluğu en azından evde ortadan kalktı. İkinci bir gelişme tek kulağa takılan bugünkülere göre çok basit kulaklıklar devreye girdi ve evde, dışarıda bireysel radyo dinlenebilir oldu. Eldeki tüm radyolara ise isteyen cüzi ücretlerle yaygın olarak adaptör girişi ve kulaklık girişi yani jack giriş taktırdılar. Bunu derken özellikle 1990'lardan itibaren ülkede önce TRT kanalları tek kanaldan beş adet olunca ve özel TV kanalları çıkınca çok kanallı ve uzaktan kumandalı tv'ler moda oldu. Memlekette iyi bir meslek ve iş olan Radyo TV tamircileri atılım yaparak eski tek kanallı ve kumandasız siyah beyaz ve renkli tv'lere hesaplı ve ucuz kanal tuneri ve uzaktan kumanda kiti monte ettiler. Bugün radyo TV, kasetçalar tamirciliği ise sönümlenmiş durumda, artık çok az kişi bu meslek olarak bu işle uğraşıyor.(2)

Medya araçları anlamında ülkemize önce radyo, sonra transistörlü radyo, sonra 1960'ların sonunda İstanbul ve Ankara gibi illerde TV yayınına geçildi. Teyp yani kasetçalar ise pahalı idi, önce kasetçalar sonra 1980'lerde icat edilen portatif avuç içi teyp olan wolkmen radyonun pabucunu dama attı. Arkadan gelen video player ve renkli TV derken FM bantlı özel radyo yayınları başlayınca klasik 3 dalgalı radyolar önemini yitirdi.

İçerik olarak resmi devlet güdümlü propaganda aracı olan radyo yayınları ve uzun dalgadan sadece haber kanalı olarak Ankara 1 ve Ankara 2 radyosu müzik ve tiyatro kanalı olarak yetersiz kaldı. Giderek kullanımdan düştü, terkedildi ve bir işlevi kalmadı. Telsiz kanunu gereği yapılamayan FM bandı önce kapatıldı, sonra yasakçı zihniyet ortadan kalkıp yeniden 1994'lerde açılınca alternatif yayınlar TRT bazlı radyoyu solladı geçti ve adeta her ilde onlarca kanal ve radyo istasyonu patlaması oldu. Radyo spikerliği, program sunuculuğu ve serbest yayınlar çok popüler oldu. Radyo bu sefer söyleşi, kent odaklı müzik ve her türlü yayınlar ile yeniden 2000'li yıllarda güç kazandı, 2010'lar sonrası ise internet üzerinden yayınlar yaygın hale geldi. Bu yazıyı şimdi cepten yazdığım gibi aynı zamanda çip odaklı fm radyo kanalından dinlerken yazıyorum. Normal kablo kulaklık yanı sıra akustik kulaklar ve bluetoth kulaklık ile radyo artık kişisel ve taşınır bir hale dönüştü...

Bir 15-20 yıl önce ise avuç içi ve kibrit kutusu kadar Çin malı radyolar da popüler olmuştu. Hem çok ucuzdu, 10 liraya satılıyor idi tek kalem pille çalışan hatta dış sesi olmayıp sadece kulaklık ile çalışır idi, sonra bunların da hoparlörlüsü çıktı. 1964 yılında Akören ilçesinde çekilen fotoğraf karesinde ise transistörlü ve pilli seyyar radyoyu kasketli amcam doğal olarak ne güzel kucaklamış. O günün magic box'u olan nesne ile bütünleşmiş görülüyor. O zamanlarda radyonun üstlendiği prestijli bir şeye sahip olma olgusunu şimdi cep telefonunda görülüyor. Normal işlevler ile birlikte avuç içine sığdırılmış digital bir nesneye sarılıp duruyoruz.

Cep telefonundaki FM internet bandın da tarama yaptım. 49 adet yerel ve ulusal kanal var, internet bazlı yayında ise uygulamaya bağlı olarak ve kategorilere göre yüzlerce istasyon var. Kesintisiz olması, pop, folk, tasavvufi, söyleşi, nostalji eksenli vb. onlarca kategoriler var. YouTube, Spotfy, Fizy gibi kanallar bir iki parçadan sonra ikide bir reklama girince ya da paralı abonelik isteyen premium vb. özellikler gerektirince ve arka planda çalışmadığı için insanı sinir ediyor. Bu yüzden günümüzde kullanım kolaylığı nedeniyle gerek fm bandı radyolar gerek internet bazlı radyolar insanlarca tercih ediliyor. Sabah ve akşam programlarında sohbet ve konuklu yayınlar ilgi çekiyor veya trafikte uzun beklemeler ve tıkanmalar da yine radyo dinleniyor.

Cep telefonunda radyo dinlerken uygulama üzerinden kayıt alabilmek ise bugünkü digital teknolojinin çok önemli bir işlevi olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca sesli kayıt MP3 alma, video görüntü MP4 'leri düzenlemek, caps görüntü almak ve yeni bir dizayn yapmak daha basitleşti. Oysa bilgisayarda cd' lere Nero ile ses ve görüntü yüklemek için veri yakmak denilirdi ve ne kadar müşkül idi değil mi?

Uzun yolda ise araba içi radyo olarak TRT kanalları haber ve FM bandında yayın yapan yegane yatırımcı kuruluş olarak rakipsiz bir durumda yayın yapıyor. Bir kaç özel kanalda ülke genelinde dinlenebilir yayın yapıyor. Şimdi bluetoth hoparlör ile dinlenilen küçük çipli radyolar ile eski tip görünüm verilmiş nostalji replika radyolar biraz revaç görüyor. Ama o eski kamusal olarak ajans dinlenilen ve evin baş köşesine kurulan radyo artık mazide kaldı. Hatta orijinal dantel, oya işi örtüp süslemeler yapılan günlerde mazide kaldı. Velhasıl o günlerde güzel, bu günler de güzel. 1955/60'larda doğan nesil bu etkileşim ve dönüşümü peşpeşe yaşamış oldu.

Şimdi ne oluyor dersek : Artık sosyal medya mecraları ile akıllı telefonlar sayesinde neredeyse herkes medya/ses/görüntü içeren ve yayın yapar bir duruma geldi, digital bir profili olmayan hatta amatör de olsa youtube kanalı olmayan hatta canlı yayın açmayan insan kalmadı. Sosyal mecralarda sıradan insanlar kadar ünlü olan fenomenler, digital evrende youtuber, Instagrammer, tiktoker filan derken bambaşka bir etkileşime doğru yelken açıldığını da görüyoruz..!

Müzik neyi anlatır sorusu ile bitirelim. Musiki Kalü Bela'da elest bezminde kainatın haşyeti ve ruhları hoş kılan döngüsündeki seslerin ahengi ve korelasyonudur. Dünyada bir çok ses içinde bize o maziyi hatırlatan seslerin harmonik tınısını arıyoruz.(3) Ozanlar, aşıklar, sanatçılar enstrümanın teline vururken ve dile getirirken aslında mazideki ambiyansı bir tarafından yakaladığı için gönül telimiz titriyor. Müzik o zaman işte ruhun gıdası oluyor. Hülasa Allah encamımızı hayr eylesin, reel ve sanal kişilik ve kimliklerimizi bir ve bütün kılsın..!

1970-konya-aksehir.jpg

Kaynak ve Okuma Linkleri

1-https://acikradyo.com.tr/babilden-sonra/radyolu-gunler-gecmisi-turkiyedeki-tarihi-ve-acik-radyo2-

2-https://www.buyukalanya.com/50-yillik-radyo-tamircisi-teknolojiye-yenik dustu/196029/#googlevignette

3- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2580416. Sema’dan Semaha bir sonsuz devir. Cenk GÜRAY, Yrd. Doç. Dr. Atılım Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü ve Güzel Sanatlar Fakültesi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi / 2010 / 56

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi