Peygamber Efendimiz s.a.v.
"Alemlere rahmet olarak gönderilen," Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in, mü’minlere yakınlığı hangi derecededir? Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Peygamber mü’minlere canlarından daha evlâdır. O'nun eşleri de mü'minlerin anneleridir.” (33 Ahzab 6)
İşte yakınlığın derecesi…
Bir hadis-i şerîfte ise şöyle buyrulur: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz için ben; anne ve babasından ve çocuğundan daha sevgili olmadıkça (hakkıyla) îman etmiş olamaz.” (Buharî, îman 8)
O’nu sevmenin üzerimize farz olduğunu, dolayısıyla O’na itaatin farziyetini anlamaktayız. İşte bu hâle riâyet eden mü’minlere de şöylece mükâfatları vaad olunur: “Sizden kim Allah’a ve Rasûlü’ne îman ile itaat eder ve yararlı iş yaparsa, ona mükâfatı iki kat veririz. Ayrıca biz ona (cennette) bol bir rızık hazırlamışızdır.” (33 Ahzab 31)
“Eğer Allah’ı, Peygamberi’ni ve âhiret yurdunu diliyorsanız bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (33 Ahzab 29)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in nasıl ve ne için gönderildiğini, O’nu överek şöyle haber verir Rabbimiz:
“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik).” (33 Ahzab 45-46)
Bir âyet-i kerîme var ki; hakîkaten Efendimizi daha çok sevmemizi ve hürmet göstererek gereğine uymamızı hatırlatır: “Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât ederler. Ey mü’minler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (33 Ahzab 56)
SÜNNETİ HAFİFE ALMAK FELÂKETTİR
Evet, O yüce Mevlâ’mız, güzel Habîbi’ni böyle anıyor, böyle kıymetlendiriyor ve şanını yükseltiyor. Melekleri de bu konuda çok titiz davranıyorlar. Ya biz ümmeti!.. Gerçekten ümmeti olarak bizler de O’na salât ve selâm ediyor muyuz? O’nun getirdiği nizamı, O’nun Sünneti’ni hakkıyla alıp uyguluyor muyuz? Bir de sünneti hafife alanları düşününüz...
Evet, bu durum çok tehlikelidir. Düşmanlar 'Kur'an yeter, Kur'an'a uyalım,' projesini bunun için geliştirdiler. O’na saygıyı, sevgiyi yitirerek ileri geri konuşanların, Sünneti tamamıyla ya da bir kısmıyla reddedenlerin âkıbetine bakınız:
“Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (33 Ahzab 57)
Allah sevgisi Peygamberimize uymakla elde edilir: “(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (3 Âl-i İmran 31)
Nesefî (ö. 710/1310) bu âyetin tefsîrinde şöyle der: “Kim Allah’ı sevdiğini iddia eder de, Rasûlü’nün sünnetine muhalefet ederse o kimse, tam bir yalancıdır.” (en-Nesefî, Medârik, İst., 1993, 1/157.)
İbn Kesîr (ö. 774/1373) ise şöyle der: “Allah’ı sevdiğini iddia eden kimse, eğer Rasûlullah’ın yolunda değilse, O’na tâbî oluncaya dek gerçekte yalancıdır.” (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azîm, Kahire, 1980, 1/358.)
Âyet-i kerîme ne kadar açık değil midir? O’nu sevmek gerekiyor. O’nu sevmek ise, ancak O'nun Sünnetine tâbî olmakla mümkündür. Bundan sonra ise, Allah’ın sevgisine ulaşmak ve günahlarını bağışlatmak söz konusu olacaktır. Tabii ki, kulun Rabbi tarafından sevilmesi, çok daha büyük bir değerdir.
Bu âyetin devamında da, Allah ile birlikte Rasûlü’ne itaatin doğrudan emredildiğini görüyoruz: “De ki: Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Eğer dönerlerse bilsinler ki, Allah, kâfirleri asla sevmez.” (3 Âl-i İmrân 32)