Muzaffer Dereli
Muzaffer Dereli Yeni bir mevsim: Ramazan!

Yeni bir mevsim: Ramazan!

Mevsimler gelir geçer ömürde. Acep neler bırakır geride?

Gönül ikliminin ferahlandığı bir mevsime girdik yeniden. Yine yüreklerimiz coşacak ve ilahi rahmet ile taşacak.

İnsanca yaşamanın güzellikleri ortaya çıkacak. Kul olmanın sırrı, olmakla olmamanın manası anlaşılacak yeniden…

Bir rüzgâr misali geçecek önümüzden yıllarımız. Yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız. Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz. Sonra da seslenecek derinden;

Âh ömrüm, heder ettim seni ben,

Bir saniyen dönmez ki değerlendirsem…

Hasretle beklerken yollarda seni,

Meğer boşa çevirmişim bu değirmeni…

*

Evet, böyle diyor nice diller ve gönüller bugün…

Bir ferasettir bu. Kavramak lazım onu… Mü’minin feraseti olmalıdır ki bunu kavrasın. Yahud da mü’min ferasetli olsun ki bu gerçeği anlasın…

Eline aldığı bir yelpazeyle rüzgâr estiğini sanan adam, ancak kendisini kandırır. Zira biraz sonra yorulacak ve bırakacak ki, ne rüzgâr var ne de serinlik…

İşte dünya budur. Yelpaze misali bizi aldatır.

Değirmeni boşa dönen adama bakın! Sonunda ne buğday var ne de un…

Tarlasını ekmediği halde hasat etmeye geleni düşünün! Ne ekim var, ne de ekin!

Hâlbuki “Dünya ahiretin tarlasıdır.”

Âh ömrümüz, diyoruz.

Kılmadığımız namazlar… Tutmadığımız oruçlar… Vermediğimiz zekâtlar… Daha neler neler…

Haydi, getir de kılıver, tutuver, veriver…

*

İşte Ramazandır bütün bunları hatırlatan. Bazen sevindirip bazen ağlatan… Yürekleri halden hâle katan.

Gün olacak ki halden hale geçmeyi anlayacak insan. Bir saattir ki anlatılamayan. Ancak ayetlerde yerini bulan…

GELDİN Mİ SEN

EY ŞEHR-İ RAMAZAN!

Şafaklar kadar ümit yüklü,

Ufuklar kadar apaçık,

Bir dolunay ihtişamıyla,

Bekleriz seni,

Ey Şehr-i Ramazan!

Geceler kadar sır yüklü,

Yıldızlar kadar derin,

Bembeyaz karlar misâli serin,

Seni bekleriz,

Ey Şehr-i Ramazan!

Sahurları manâ yüklü,

Seherleri gözü yaşlı,

Gönüller sevda dolu,

Seni isteriz,

Ey Şehr-i Ramazan!

Şefkat çağlayanı insanlar,

Sanki rahmet yüklü bulutlar,

Sana yakılır onca ağıtlar,

Seni gözleriz,

Ey Şehr-i Ramazan!

Doyar seninle açlar,

Kalmaz artık açıklar,

Sana yanar yüreği yanıklar,

Gözleriz seni,

Ey Şehr-i Ramazan!

Açlığı hisseder doygunlar,

Barışa koşar kırgınlar,

Kucaklaşır onca kullar,

Gel artık sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Top sesi bekler çocuklar,

Ne de tatlıdır o oruçlar,

Unutulmaz geçse de yıllar,

Haydi, durma gel,

Ey Şehr-i Ramazan!

Mahyaların minarelerinde,

Kandiller yanar seninle,

Ev, çarşı, pazar bereketinle,

Gel gayri gel,

Ey Şehr-i Ramazan!

Bir manâsın sen bambaşka,

Kur’an’ı taşırsın adeta sırtında,

Bir ömür yüklü Leyle-i Kadrinde,

Neredesin sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

*

Ufuklara çevrilir gözümüz,

Nûrunla dolar her yerimiz,

Bir başkadır sana sevgimiz,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Gülecek artık yetimler,

Açacak şimdi o güller,

Bağışlanacak nice kullar,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Bir sadâ gelir yanık yanık,

İşte ebediyete uzanan tanık,

Olmamıştı cehennem bunca sönük,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Hani günahkârlar, neden suskun,

Günah cîfesi nasıl da durgun,

Meğer şeytanlar zincire vurgun,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Aylar arasına rahmetle girersin,

Mağfiret deryasın açıverirsin,

Sonuçta âzadlığa koşturursun,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Bir ziyafettir akşamların,

Dolar taşar camilerin,

Bambaşkadır teravihlerin,

Geldin mi sen,

Ey Şehr-i Ramazan!

Bir sevinçtir yaşanan sonunda,

Cıvıltılar yükselir sabahında,

Buluşur kullar bayram namazında,

Bayram mı oldun,

Ey Şehr-i Ramazan!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muzaffer Dereli Arşivi