Ölümse daha fazlasını öğretir
Yanılmak hayal kırıklığı yaşatırken, ümitlerimizse hatıraları hatırlatır.
İnsan kaybeder, kaybetmezse kazanamaz zaten.
Yine insan her iki durumdan da kendisi için pay çıkarandır.
Bu pay çıkarma; birilerini, zamanı, şartları eleştirmek değil, kendi ve insanlık adına bir adım daha öteye geçebilmenin endişesi olmalıdır.
Yaşamamızın bir amacı olmalı.
İnsan, rüzgârın önüne düşen yaprak değildir.
Bunları söylüyor olmam yanlış anlaşılsın da istemem!
Yaşamanın her anını bir disiplin içinde yaşamaktan bahsetmiyorum.
Yaşayan her insanın, aradıkları ve yürüdüğü bir yol olmuştur.
Kaybederiz, yanılırız, Rabbimizin görünür, görünmez hediyelerine boğuluruz, hüzne düşeriz, huzur buluruz, düşeriz, kalkarız, üzülürüz, üzeriz, çaba gösteririz, tembellik yaparız… Okuruz, yazarız, resim yapar, müzik icra ederiz. Çiçek yetiştirir, kitaplar okuruz. Diplomalar edinir, unvanlar ve paralar kazanırız. Veririz, alırız, muhtaç oluruz, sadaka ve zekât veririz. Şehirlerden şehir, ülkelerden ülke beğeniriz. Severiz, seviliriz, ihanete uğrarız. Evleniriz. Eş, evlat, mal mülk sahibi oluruz. Tüm bunlar, eksiği ve fazlası hayatın bütününü oluştururken bizler de bu bütünün içinde kendimize bir rota, bir hedef, bir istikamet, bir menzil belirleyerek yaşarız. Müslüman ve inanan için bu hedef, iyi bir insan, güzel bir Müslüman olarak ölebilmek ve cennete girebilmekten başka bir şey değildir.
Onlarca kez duyulan ve hepimizin bildiği şeyler yazdığımın farkındayım.
Hatırlatma sayılsın isterim!
Hayata ve kendine hürmeti olan insanlar olarak, karakterimizin, kimliğimizin, varlığımızın bir rengi olmalı.
Bütün bu hengâmenin, koşuşturmamızın, bütün bu yaşamak telaşımızın rengini belirleyen istikametimizdir.
Daha çok bu mübarek, oruçlu olduğumuz günlerde hatırladığımız, hatırlatılan bir hadis var. Salat ve selam ona olsun. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Siz oruçluyken biri size sataşırsa 'ben oruçluyum' desin. Sataşana, hakaret edene onun üslubuyla cevap vermeyin ...”
Bu düsturu hayatımızın geneline yayamaz mıyız?
Muhakkak ki, ne kadar dikkat edersek edelim, dert ve sıkıntılar bizi bulacaktır.
Bu dert ve sıkıntıları görmezden gelelim demiyorum.
Dert ve sıkıntılar da yaşamaya dâhildir.
Demem şu ki, bu dert ve sıkıntıların üzerinde gereğinden fazla durmak çoğu zaman bizim işgüzarlığımız, bizim nefsimize yenilmemiz, bizim canımıza minnettir.
Allah selamet versin, iki alt devrem Aydınlı İsmet çavuş, sık sık şunu söylerdi: “Dayı, bozuk parayla işi olandan ve küçük istasyonlardan benzin alandan uzak duracaksın!”
Kısmen argo ve kaba bir tabir gibi görünse de aslında söylediği doğruydu.
Fazla değil, üç gün sonra unutulacak suni gündemlerin peşinden canhıraş koşmak, en iyi nasıl “laf sokarım” gayretinde olmak bize ne kazandırıyor dostlar?
Bize kim aferin diyor?
Rabbimizin tuttuğu yanılmaz hesabı –haşa- yok sayıyor değilim.
Ancak gelin, anne ve babamızın yanında konuşabildiğimiz, onların yüzünü ekşitmeyecek sözler söyleyelim birbirimize. Hiçbir anne ve baba, hiçbir büyüğümüz bize kötü sözü, gıybeti, yalanı tavsiye etmez. Hiçbir büyüğümüz bize kavga etmeyi, açık aramayı, ahlaksızlık sayılacak erdemleri önermez. Anne ve babamızın yanında söylemeyeceğimiz, onlardan sakındığımız söz ve davranışları yapmamakla işe koyulursak umulur ki Rabbimizin hoşnut olduğu insanlar olma yolunda adım da atmış oluruz.
Rabbimiz adildir!
Rabbimiz hesap tutandır!
Rabbimiz Rahim ve Rahmandır!
Zengin fakir, genç yaşlı, kadın erkek… Hepimiz farklı sınavlardan geçiyoruz ve hepimiz kendi sınavımızdan mesulüz. Kimsenin sınavını basit bulmak haddimiz değildir!
Her ne yaşarsa yaşasın istikametini unutmayan; adaletten ve merhametten ayrılmayan, yumuşak sözlü ve tebessüm eden ve yaşam boyu “ben oruçluyum” diyebilenlere ne mutlu.
Unamuno nasıl diyordu: “Hayat bize birçok şey, ölümse daha fazlasını öğretir.”
Hayat öğrendiğimiz, aradığımız ve yorulduğumuz bir süreç olsun.
Ölümle öğrendiklerimizin işimize yaramayacağını hepimiz biliyoruz.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!