Neyin peşindeyiz?
Zaman gelip geçiyor, günler birbirini kovalıyor. Ruhumuzda hiçbir şeye yetişemiyoruz hissi hâkim. Gündemden kaçamıyor, gündemi değiştiremiyoruz, siyaset, iş-güç-ev çemberinde dönüp duruyoruz. Yavaş yavaş yok olduğumuzun farkında bile değiliz…
Yerel seçimlerin ardından biraz rahatlar, başka şeylere odaklanabiliriz diye düşünürken, gençlerin deyimiyle bitmeyen yerel seçimle karşı karşıya kaldık. YSK’nın Seçim Kanununa göre bir karar vermesi gerekiyor. Dedikodu çok fazla. İşin kötü tarafı YSK sonuçta ne karar verirse versin belli bir kesim mutlu olmayacak. Zaten iki tarafında mutlu olması ihtimal dışı. Bir an önce adaletli, yasalara uygun bir karar verilsin de bu seçim defterini kapatmış olalım. Üç ayların içindeyiz, bir yandan da bahar geldi. Lâkin zihinlerimize hâlâ kara kış hakim. Hiçbir şeyin farkına varamayıp, kendi rutinimizde savruluyoruz.
Siyaseti siyasilere, kararları ilgili kurumlara bırakıp, kendi hayatımıza bakalım diyeceğim de o iş öyle olmuyor. Çünkü bu alanda alınan her karar, edilen her söz bir şekilde bizi doğrudan etkiliyor. Ekonomi dediğimiz şeyden kendimizi soyutlama şansımız yok. Seçimin geçmesine rağmen ekonomi de iyi sinyaller gelmiyor, keyfi zamlar kaldığı yerden devam ediyor. Seçim öncesi tanzim satışın kaldırılmasının ardından patates-soğan pazarda 4-5 liraya, markette 6-7 liraya çıktı. Patates-soğan sembolleşti diye bunların fiyatlarını veriyorum. Zam gelmedik ürün kalmadı. Sağ olsunlar ahlâksız tüccarlarımız yaşanılan boşluğu, belirsizliği yine kendi lehlerine kullanıp, ceplerini doldurmanın derdine düştüler. Doğal olarak olan yine vatandaşa oluyor.
Bireysel olarak bu gündemi değiştirmek için elimizden gelen fazla bir şey yok. Verilebilecek bir oyumuz vardı, onu kullandık doğal olarak artık önümüze bakmak istiyoruz. Lâkin çok fazla belirsizlik var. Dış gündem iyice karışık. Libya’da neler oluyor derken kaşla göz arasında Sudan’da darbe oldu. 24 Nisan, yani sözde Ermeni soykırım günü yaklaşıyor. Avrupa devletleri yine bizi soykırımcı olarak ilân etmenin derdine düştü. Bu sene Amerika’dan da benzer bir hamle gelirse şu saatten sonra şaşırmayız… Bu noktada iktidarıyla, muhalefetiyle siyasilere büyük görevler düşüyor. Tökezlemeye hakkımız yok, dik durmak zorundayız. Kendi iç meselelerimize kapanıp, dış dünyayı bir kenara bırakırsak, sonunda toparlanması çok zor olur.
Canlanan tabiattan, baharın güzelliklerinde bahsetmek isterdim. Lâkin inandırıcı olmazdı. Çünkü ne kişisel, ne de ülke olarak öyle bir ruh halinin içinde değiliz. Bir koşuşturmanın içindeyiz ama neyin peşinde, ne tarafa doğru koşturduğumuzun bile farkında değiliz. Yine de bir durup, kendimizi tartabiliriz; Ne için yaşıyoruz, neyi peşinde koşturuyoruz? Günün sonunda istediğimiz hedefe ulaşsak bile bu bizi ne kadar mutlu edecek? Yoksa beyhude bir çaba uğruna hem ömrümüzü hem de ahiretimizi mahvediyoruz da bunu bile fark edemiyor muyuz? Bu sorulara verilecek bir cevabımız olmalı…