NE KADAR AZ ŞÜKREDİYORUZ…
Ne kadar da az şükrediyoruz her şeye. Her halimiz birer şükür vesilesiyken biz nankörlüğü daha çok tercih ediyoruz. Ya da her şeyin değerini onu kaybettikten sonra fark ediyoruz. Mesela akıl, Allah’ın bize bağışladığı en değerli şeylerden bir tanesi. Bağlantı kurmamızı sağlayan ve bizim reelimizi gösteren bir varlık ancak yokluğunda farkına varılıyor. En küçük bağlantılar dahi yok olup gitmesi durumunda onun ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz. En önemlisi onun ne kadar değerli olduğunu ta ki belli bir yaşa gelince bizlere sunulmasından anlamalıydık.
Başka bir nimet aile. Birlik, sıcaklık duygusunu bize başka hangi kurum verebilir ki. Hangi insan kardeş gibi hemen yardımına koşar ve kendisinden çok onu önceler ki. Hangi insana kızgınlığımız ancak en fazla bir saat sürebilir. Ya anne, baba onların değerini kaybettikten sonra mı anlamalıyız. Baba ve anne kelimeleri onları kaybettikten sonra mı değerli olmalı, içimizi titretmeli.
Başka bir nimet sosyal çevremiz. Yaşlı teyzeler hep bana kızım yalnız kalma yalnızlık ancak Allah’a mahsustur deyince gülüp geçerdim. Yalnızlığın asilliği yanında insanı çıldırtan bir yapısını olduğunu ancak yalnız kalınca öğreniyor insan. Öğreniyor ve kaybediyor. Ama Rabbimiz bizi o kadar çok seviyor ki bizi bir toplum içerisinde doğmamızı ve yaşamamızı sağladı.
En yalnız olduğumuzu sandığımız dönemde bile çevremizde birileri oldu. İç yalnızlıklar iyidir zaten insanı pişirir ve olgunluğa eriştirir. Ama düşünün ki sürekli tek kaldığınız bir ortamda bulunuyorsunuz. Aklınız sizden yavaşça uzaklaşır da sizin haberiniz olmaz.
Bir başka nimet sevgi. İnsan sevgi temeline kurulmuş bence. Aç susuz yaşayabiliyor ama sevgisiz yaşayamıyor. Sevgi olmadığı zaman insanlar robotlaşıp insanlıklarından hızla uzaklaşıyorlar. Sevgi, rahmet ve merhamet. Hepsi birbirinden doğan kavramlar değil mi. İnsanı insan olduğu için sevmek ve değer vermek ne büyük bir erdemdir. Evliya, ermiş dediğimiz insanlarda görülen en baskın meziyet bu olduğu için onlara böylesine rağbet var. İnsan kendinde olmayanı başkasında görünce rağbet eder ve ona yönelir.
Ama tek sorun şu ki insanı insan gibi sevmeyi bir türlü aklına getiremez. Belki de tam olmanın yolu bu sevgi biçiminde saklıdır kim bilir. Sevginin paylaşılması ve dile getirilmesi ne kadar değerli halbuki. Şimdi dillerimizde seni seviyorumlar çokça olmasına rağmen kalplerimize inen bir sevgi yok. Suni sevgiler, suni ayrılıklar meydana getiriyor. Nuri Pakdil diyor ki: ‘’Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevmedim. Hele orta hiç sevmedim. Ben hep çok sevdim.’’ Sır bunda saklıydı belki her şeyi çok sevmekte ve O’nun rızası için sevmekte. Ben seni çok sevdim bayım hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok. Seni unutursam kalbim kurusun. Vesselam…