Muhafazakârları Nasıl Deist Yapıyorlar?
Son dönemlerde sosyal medyada farklı grupların, farklı Hoca! ünvanı verilmiş kimselerin, farklı paylaşımlarını görüyoruz. Bu paylaşımlar İsra Sûresi 82. Ayeti Kerime'yi, tevil ve aşırı yorumlarla rayından çıkararak bir anlamda Tıbbı Nebevi'yi dahi inkara varacak söylemlerle, alternatif tıp gibi servis edildiğini veya Kur'an ayetlerini kullanarak haşa bir "plasebo etkisi" ortaya çıkaracak paylaşımlar olduğunu görüyoruz. Bu tür tarif, terkip ve usüllerin sahih/mûteber kaynaklarda olmadığını da bilmemiz gerekiyor.
Mesela: "falanca sûreyi (veya birkaç sûreyi), şu günün şu vaktinde yaşınız kadar okursanız genetik hastalıklardan kurtulursunuz!. Falanca sûreyi falanca sûre ile terkib ederek, vefkinide ekleyerek şu kadar sayıda şu şekilde okursanız, falanca ameliyatı olmanıza, falanca tedavileri görmenize bile gerek yok!" türü paylaşımlar olduğunu ve bu tür paylaşımların binlerce kişi tarafından itibar görüp, uygulama yol ve esasları ile ilgili farklı sorularla ve yorumlarla kitlelere ulaştırılarak, kitlesel etkileşime açık hale getirildiğini görüyoruz. Fakat bu tür kesin bir dille, isbatlı, delilli, tecrübi gibi iddialı laflarla yapılan bu paylaşımların; din dediğimiz zaman aklına sadece Ramazan Ayı, cenaze merasimi ve olağanüstü durumlarda yapılan dualar gelen, bilinçli olarak din eğitiminden, dini eğitimden uzak bırakılmış toplumumuz üzerinde negatif duygu düşünce ve inançlara sebep olduğunu gözden kaçırmamanız gerekiyor.
Kur'an ayetleri plasebo etkisi oluşturmak için kulanılabilecek materyal değildir. Çünkü yapılan işlemin kısa süreli psikolojik etkisi geçtiği zaman insanlar, iddia edildiği gibi veya taraftar/tarafgir yorumlarda şişirilip köpürtüldüğü gibi bir sonuç ortaya çıkmayınca genelleme yaparak, gerçek hocaları da yalancı olarak itham edip, Kur'an ayetlerine, Kur'an Sûrelerine muhalif ve muarız bir tavır takınabiliyor. Hatta ve hatta din duygusu, Allah inancı zayıf veya istenilen düzeyde olmadığından dolayı da; doğrudan Allah'ı inkar etmese veya edemese bile, Hayy ve Kayyum olmayan, işlevsiz bir şekilde bir kenarda bekleyen emekli bir tanrı inancı zihninde şekillendiriyor. İnancı daha da zayıfsa, doğrudan inkar yoluna gidip: "Kur'an'ın şifa verici bir gücü olmadığını, Tanrının dualarını duymadığını" ifade etmek suretiyle inkâra ve ateizme bile kayabiliyor. Sorumluluk, yaptığı, denediği, okuduğu ayet ve sûrelerinin neticesinde ameliyattan, kanserden ya da genetik birtakım hastalıklardan kurtulamayan ve neticede deizme ve ateizme kadar uzanan kimselerde mi, yoksa İsra Sûresinde Kur'an'dan şifa ve rahmet olarak indirilen ayetlerin iman, amel ve ahlaka ilişkin manevi hastalıkları iyileştirir, müminleri bunlardan korur, kalplerden cahillik örtüsünü kaldırır, Allah'ın varlığı ve birliği konusunda kuşkuları ve tereddüdü giderir nitelikte olduğunu görmezden gelerek ya da bunu atlayıp sırf kendilerine taraftar ve tarafgir kazanma adına sanki Kur'an'ı büyü ve sihirleri çözmeye yarayan ve bir anlamda tıbbi inkar edecek niteliğe büründürerek yorumlayan, din adına ahkam kesen kimselerde mi? Bunu iyi ayırt etmek durumundayız.
Kur'an'ın şifa oluşu, öncelikle manevi anlamdadır. Tıbbî tedavi ile birlikte veya tıbben tedavi imkanının kalmadığı durumlarda Kur'an'ın bedeni ve psikolojik hastalıklar konusunda şifa verici tesirinin olabileceği yolunda da yorumlar vardır. Ancak kişilerin yorumlarını, sanki Kur'an'ın yegane gerçeğiymiş gibi sunmak son derece yanlıştır. Kaldı ki ayeti kerimenin devamında "zalimlerin de sadece ziyanını artıracağı" ifadesi şifa ve rahmet'in manevi anlamda olduğunun en net göstergesidir. Kur'an'ın şifa ve rahmet olmasını tıbbî tedaviyi inkar edecek ya da alternatif bir tıp yöntemiymiş gibi sunmak, Kur'an'a yapılabilecek en büyük haksızlıklardan bir tanesidir. Ne yazık ki bu haksızlığı günümüzde dindar geçinen veya görünen hoca! sıfatlı kimselerin yapmış olması, üzerinde durulup düşünülmesi gereken bir ayrı bir sosyolojik ve kelâmi problemdir.
Kur'an, inanan insana psikolojik anlamda destek verir, onu rahatlatır. Kalbine inşirah, gönlüne genişlik verir. Ancak menisküs yırtığı için ameliyat olmak, şeker hastalığı için insülin ve benzeri tedavi yöntemlerini takip etmek, damar tıkanıklığı ya da daralması için ameliyat olmak, stend takılması gerekir. Damar tıkanıklığından ameliyat olup, şeker hastalığından 35 yıl boyunca insülin kullananların, gündemde kalmak veya gündeme gelmek ya da tarafgir toplamak düşüncesiyle Kur'an üzerinden bir pazarlama mantığı ile hareket etmesi doğru değildir. İnancı kemâle ermemiş kimseler, tarif edilen okuma, üfleme ve benzeri fiilleri yapıp da, beklediği, neticeyi alamayınca doğrudan Kur'an'a ya da Kur'an'ın indirildiği Rasulullaha ve Kuran'ı indiren Allah'a kalben düşmanlık beslemeye başlamaktadır.
Amacımız Kur'an'ın ayetleriyle, insanların hidayetine vesile olmak, imanlarını tahkik etmek olmalıdır. Yoksa, Kur'an üzerinden kendimize rant devşirelim derken insanların deizme ya da ateizme kaymasına sebep olmak olmamalıdır. Bunu söylerken "rukye'yi veya tıbbi nebevi'yi" inkar ediyor değiliz. Bilakis bütün uğraşım, Tıbb-ı Nebevi zarar görmesin diyedir. Ancak günümüzdeki uygulamalar kaş yapalım derken göz çıkarmanın ötesinde iman çıkarma safhasına kadar varıyor. Sonra DİB ne iş yapıyor?