Mezarlıklar Vazgeçilmez İnsanlarla Dolu
Daha çok siyasi olarak kullanılmış olsa da sözün herkes için geçerli olduğunu ne anlatmaya ne açıklamaya hacet var.
Bir gün doktora, sürekli gerginlik ve tedirginlikten şikayetçi olan bir hasta gelmiş. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu, fakat kendisinin elindeki işleri yapmaya, işleri yetiştirmeye, işlerin ise beklemeye hiç tahammülü olmadığını söylemiş.
Doktor, bu işleri başka biri yapamaz mı? Ya da bir başkası size yardımcı olamaz mı? diye sormuş.
Adam;
– Hayır. Onları yalnız ben yapabilirim, benden başka hiç kimse yapamaz, bütün işler bana bakıyor! diye cevap vermiş.
Doktor, sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor! diyerek, yazıp vermiş. Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalmış. Reçetede, her gün en az 2 saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin yazıyormuş.
Adam;
– Yürüyüşü anladık ama; neden mezarlık? diye sormuş.
Doktor, oraya gidip mezar taşlarına bakmanı istiyorum. Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez zanneden insanlarla doludur. Sen de onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkan olmadığını sandığın işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin, demiş.
***
Aslında bu güzel özdeyiş ünlü Fransız Komutan Charles De Gaulle'e ait. Bu özdeyişin iki yönü var. İyi niyetli ve kötü niyetli olanı.
Kötü niyetli olanı, çalıştığınız işyerinde rastlamışsınızdır, öyle yöneticiler vardır sizinle bilgi paylaşmaz her şeyi kendisi yapar, kısa bir tatile çıkar ama her şeyi o bildiği için kriz çıkar ve geri çağırılır, ya da döndüğü zaman hiç bir şey beceremediniz mesajı yayar.
Genelde üst yönetimi de bu kişilerden şikayetçidir ancak şirketin tüm bilgilerini bildiği ve sözüm ona işe yaradıkları için işten çıkarılmazlar, patronlar elleri kolları bağlı büyük ümitler ile işe aldıkları beyaz yakaların bir bir demotive olup ayrılmalarını izlerler. Üst yönetim ilk fırsatta bu kişilerden kurtulmak ister, genelde bu tip ayrılıklar çok tatsız ve etik olmayan şekillerde gerçekleşir.
İyi niyetli olan her işe gönüllü olur, elinden gelse de gelmese de her işi yapmaya çalışır. İnsan kaynağı onun bu işlere hakim olduğunu görüp üzerilerinde olan tüm işleri ona yıkarlar, oda iyi niyetli ve şirketi kurtaracak ya tüm sorumluluğu üstlenir. Genelde bu kişiler şirketten yanarak uzaklaşırlar.
Peki ikisinin arasında denge nasıl bulunabilir ?
Öncelikle kendinizi tanımalı ve amacınızı belirlemelisiniz. Kendi amacınızı belirledikten sonra bunu kurumun amacı ile örtüştürmeli ve kendinize bir iş planı oluşturmalısınız.
Şirketin amaçları ve sizin hedefleriniz örtüşmüyor olabilir, bu sebepten dolayı kendinizden vermeniz gerekmez.
Patron ya da yöneticileri daha iyi algılamaya çalışan onların isteklerine kulak açan ve uygulayan, hızlı ve pratik olan, ve en önemlisi ahlaklı, sabırlı ve saygılı olanlar her zaman kazanırlar.
Mesafe tutturmak
Hukuk sistemini oluşturan kurumlar, sosyal mesafeleri yeniden tanımlar, bir şeyi hayal etme ile uygulama anlamına gelen deneysel mesafeleri nasıl ayarlayacağımıza ilişkin gözetim ve denetim işlevini yerine getirir. Topluluk aşamasından toplum aşamasına geçmek, görmediğimiz, bilmediğimiz ve karşılaşma olasılığının son derece sınırlı olduğu insanlar için en iyiyi üretme bilincine sahip olmaktır.
Topluluk örgütlenmesi ile toplum örgütlenmesi arasındaki geçiş süreci aşamasında da kent kültürü baskındır. Kent kültürünün göstergelerinden biri de insanların önemli olmayı öne çıkarmaları, değerli olmaya özen göstermemeleridir. Kent kültürünün yaygın olduğu geçiş aşamalarında, belli bir güce erişmiş insanlar arasında vazgeçilmez olduklarına inananların sayısı bir hayli kabarıktır.
Daha önce 36 ülke için yapılan bir çalışmanın metodolojisini yaklaşık 1030 şirketi incelemiş. İşte çıkan sonuçlar:
1.Şirket yöneticilerinin kendi becerilerine olan güveni ile şirket performansları arasında bir uçurum olduğu görülmüş.