Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Mevlana Deyince…

Mevlana Deyince…

“Gel ne olursan ol yine gel” ifadesinin Mevlana’ya ait olup olmadığı tartışmalı bir konu olmakla birlikte ona izafe edilmesi hatalı da olsa uzunca vakittir süregelen bir alışkanlık. Ona ait olmasa da sözün muhtevası ile kişiliği ve yaklaşımıyla münasip düştüğü tartışılmaz. Bununla birlikte Celaleddin Rumi zaten öz itibari ile hakka çağırmayı, hak yolunda olmayı aşk ve dert edinmiş bir hak aşığıdır.

            Umut kapısının kapanmış olmasına hazır ve alışık değil insanoğlu. Tövbe kapısının açık olması buna işaret olsa gerektir. Bu rubaideki mana, insanları öyle kuşatıyor cezp ediyor ki, karamsarlığa düşmeden, daha önce yapılan kötü işlerden umutsuzluğa kapılmadan yeni bir başlangıç imkânı sunduğu için insanların hoşuna gidiyor.

            Gözden kaçırılmaması gereken en mühim nokta ise “gel” diye çağrılan yerin hakikat ve burada kalmaya karar vermek olduğudur. Gelmek; halis ve çıkarsız bir niyete ihtiyaç duyar, gelip dönmeye değil bilakis kalmaya, gelinen yerin hakkını vermeye azimle burada kalmaya karar vermiş olmak demektir.

            Peki, gelip kalınan yer neresidir? Buna Celaleddin Rumi hemen tüm hayatında ve tüm eserlerinde cevap vermiş zaten. Mesnevi’de elli bin civarında mısra var ve altı ciltten oluşan bu eserin içinde 300 (üç yüz ) kadar hikâye anlatılmış, gerisinin tamamına yakını ayet ve hadislerin izah ve tekrarı mahiyetinde yazılmış beyitlerden oluşuyor.

            Özellikle son çağın kimi aydınları ve özellikle Batı düşünce yapısı, İslam’dan uzak bir Mevlana tasavvuru oluşturarak içi boşaltılmış bir hoşgörü dairesi çizmeye çabaladılar. İslam’ı yine İslam adına söylenmiş sözlerle vurmaya çalışmanın başka bir yoludur bu. İslam’dan uzağa düşürülmüş, romantik, mistik bir hikâyeci ve şair olarak Mevlana Batının işine gelen bir yapıya dönüşmekle karşı karşıya artık.

            Mevlana’nın Kuran’dan ve hadisten arî olarak, sanki onları hiç okumamış, Peygamberi tanımamış gibi öylece bir kişilik olduğunu dayatmaya çalışmak kasti ve kötü niyetli bir yaklaşımın sonucudur. Onu bu dünyaya hapsetmek hakikat peşine düşmesini görmezden gelmek değil midir?

“Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahkûmlarız.
Zindanı del, kendini kurtar!
Dünya nedir? Allah'tan gafil olmaktır.”
Diyen biri mecaz ve hakikat, ruh ve madde, dünya ve ahret, deyince yol olarak nihayetinde manevi aşka ulaşma çabasında değilse nereye çağırır?

            Celaleddin Rumi hiçbir şey dememiş olsa bile öbek öbek insanların İslam’la tanışmasını sağlamış, onların Müslüman olmasına vesile olmuştur. O, insanları beyhude ve boş bir uğraşa değil bilakis bizzat Peygamber yoluna davet etmiştir. Evrensel bir çağrıya kulak vermiş ve duyduğu sesin herkes tarafından duyulmasını arzu etmiştir. “Pergel gibiyiz; bir ayağımız sımsıkı şeriata bağlı,
Diğer ayağımızla yetmiş iki milleti dolaşıyoruz.”
Sözünün nasıl bir kararlılıkla söylendiği sözün tesirinde mündemiçtir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi