Mesele Tabela mı?
Üzerinde yaşamış olduğumuz Anadolu coğrafyası, Nazım Hikmet’in ifadesi ile: “Dörtnala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan” bir memleket… Bin yıldır üzerinde yaşamış olduğumuz bu bizim memleket, üç kıtanın kesişim noktası bir coğrafya. Asya'dan Avrupa'ya giden tarihi İpek ve Baharat Yolunun en kilit güzergâhı. Yeni dönemde doğalgaz, petrol vb. enerji hatlarının yer aldığı bir köprü. Jeo-stratejik açıdan önemli bir merkez. Uluslararası siyaset açısından bir düğüm ve karar noktası.Diğer taraftan bu coğrafyada kurmuş olduğumuz Devlet-i Âli Osmaniye, altı yüz yıl gibi bir süre boyunca farklı kültürleri, ırkları, dilleri, dinleri, mezhepleri bünyesinde barındırmış ve bunu dünyaya örnek olacak şekilde huzur ve güven içinde sürdürebilmiş bir medeniyetin ev sahibi. Elbette Osmanlı Devletinin, Osmanlı Medeniyetin köklerinde 1400 yıl önce Mekke’de neş’et eden ve Medine’den intişar eden İslam var. İslam’ın insan ve toplum anlayışı var. Bu toplumun inancının yeryüzündeki özgül ağırlığı var.
İslam, ırk, din ve dil üzerinden insanların birbirine tahakkümüne müsaade etmeyen bir toplum anlayışı ile kültür ve medeniyet inşa eden bir din. Her ne kadar tarih içerisinde, zaman zaman bu anlayış inkıtaa uğrasa da ya da suiistimal edilse de İslam'ın doğru anlatıldığı ve yorumlandığı medeniyetlerde bu gayet net bir şekilde görülebilir. Her ne kadar bir takım tarihsizler tarafından inkâr edilse;“Bizim tarihimiz 1923'ten başlar!” gibi bir absürt söylemlerle bu toplumu batıya yamamaya çalışılsa bile bu toplumun kültürel kodlarında, medeniyet genlerinde İslam var. İslam Kültüründe zulme rıza gösterilmez, mazluma yardım edilir. Mağdurun ırkı, dili, dini, mezhebi sorulmadan yardım edilir. Komşusu açken, Müslüman tok yatmaz. Düşene bir tekme de o vuramaz. İşte bu kültürel kodların varisleri olarak, yüz yıl öncesine kadar iki vali ile yönetmiş olduğumuz topraklardan,hemen güneyimizdeki Suriye’den; ülkemize sığınan mültecilere kucak açtık. Bununla beraber üç yüz elli yıla yakın süre Kırım valiliğimizin sınırları içerisinde yer alan hemen kuzeyimizdeki Ukrayna’da savaştan kaçan mülteciler de bize sığındı. Daha uzak coğrafyadan Afganistan'dan çalışma niyetiyle ya da batıya gitmek için coğrafyamızı köprü gibi kullanan Afganlılardan da burada kalanlar var. Tabii ki; bu insanlar, kendi dinleriyle, dilleriyle, kültürleriyle buradalar. Zaman içerisinde entegrasyon/uyum/bütünleşme gerçekleşir mi bunu zaman gösterecek. Ancak Osmanlı tecrübesinden hareketle İslam Kültür ve Medeniyeti asimilasyon anlayışından çok çok uzaktır.Asimilasyon, kapitalizmin, kolonyalizmin, materyalizmin doğduğu topraklara ait olan ve insanlığı tek tipleştirmeideolojisinin bir yansımasıdır. Ülkemize sığınan Suriyeli mültecilerden bazıları açmış oldukları bakkal, berber, manav, terzi, konfeksiyon, istisna olarak bazen kuyumcu gümüşçü gibi küçük işletmelerine Arap alfabesi yazılış tabelalar astılar. Fakat eyyamcı bazı kafalar, belediyeler, canhıraş bir refleksle, kameralar ve basın eşliğinde bu tabelaları indirme gösterilerine başladılar. Şayet tabela bez veya vinil malzemeden yapılmışsa kesmeye, camlara yapıştırılmak suretiyle yapılmışsa kazımaya başladılar. Neden?Çünkü sığ gardıropçu ulusalcılık anlayış ya da sloganik Kemalizm inancının yansıması böyle hokkabazlıklar istiyor. Rakı içmeyi, çağdaşlık zanneden kafalardan daha anlamlı bir hareket beklemek, katırın doğurmasını beklemek gibi bir durumdur. Fakat bu ülkede Kiril alfabesi ile yazılan Rusça tabelalar da var. Yine Latin alfabesi ile yazılan İngilizce, İtalyanca ve Fransızca gibi farklı dillerde tabelalarda var.Buradaki Arap alfabesiyle yazılan tabelalara olan hasmâne tutum; essen Arap alfabesinin temsil etmiş olduğu İslam Kültür ve Medeniyetine nihayetinde ise İslam’a olan düşmanlığın tebeddün etmesidir. Rusça, İngilizce, İtalyanca, Fransızca tabelalara gösterilen müsamaha ya da o dillerdeki tabelaların dokunulmazlık zırhına büründürülmesi, yüceltilmesi de sığ bir batılılaşma, muasırlaşma, medenileşme! anlayışının yansımasıdır.
Arap Alfabesi düşmanlığı: Batılılaşmayı,İslam’dan uzaklaşma, İslam Kültür ve Medeniyetine ait bütün değerleri reddetme ve buna mukabil pespaye bir Batı taklitçiliğini hatta Avrupa Kültür ve Medeniyetinin Anadolu'yu asimile etmesini; çağdaşlaşma, küreselleşmeve evrensellik olarak gören bu alil ve zelil anlayışın insanlık ve İslam düşmanlığının dışa vurumudur. Türk milliyetçiliği üzerinden yeni neslin mankurtlaştırılarak köklerini inkâr etme ve yabancılaştırılması operasyonudur.
Bugün dünya üzerinde ciddi anlamda hayatın bütün alanlarına yansımalarıyla bir kültür ve medeniyet savaşı yapıldığını görmemiz lazım. Yeme-içme kültüründen eğlenceye, giyim kuşamdan müziğe, sanat ve sinemadan gezi, ziyaret ve tatile kadar bütün alanlarda insanımızın kendisine, tarihine, kültürel köklerine yabancılaştırılması söz konusu. Mesela, merkezi Seattle Washington'da bulunan kahvemsi ve benzeri türevleri karton bardakta satan, simgesi denizkızı olan bir içecek firmasının Avrupa’nın tamamında 423 şubesi olmasına karşın Türkiye’de 597 şubesi olmasını konuşmamız gerekir.Yine merkezi Amerika'da olan ve yine Türkiye'de Avrupa'daki toplam şubesine yakın şube açan, içerisinde ne eti olduğu şüpheli köftemsi yiyecekler satan ve bir markanın nasıl bu kadar tutunabildiğini sorgulamamız gerekir. Bunu diğer sektörlere kıyaslayabiliriz. İşin tuhafı bu firmalar,İngilizce isim ve tabelaları ile arzı endam ediyorlar ama nedense bizim gardrop milliyetçisi, ulusalcısı, Kemalist yetkililerimiz bu tabelalara söz söyleyemiyor.
Öyle anlaşılıyor ki Kemalist eyyamcılara, kapitalizmin gönüllü kölesi olanlara parayı verdiğiniz zaman istediğiniz tabelayı asıp, istediğiniz yabancı dilde görsel, işitsel her türlü faaliyeti gösterip, istediğiniz düdüğü çalabiliyorsunuz. Yeter ki İslam'la bir bağınız, ortak bir noktamız olmasın!
Düşmanlara ahbabını zemm oldu zerafet,
Dildârdan ağyara şikâyet yeni çıktı.
Aciz olanın ketm olunur hakk-ı sarihi,
Mahmilere her yerde himayet yeni çıktı.
İsnâd-ı ta’assub olunur merd-i gayyûra,
Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı.
İslam imiş devlete pâ-bendi terakki,
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı.
Ziya Paşa’ya rahmet olsun…