Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu Mesele Konya arkadaş, ‘sen hala anlamadın mı?’

Mesele Konya arkadaş, ‘sen hala anlamadın mı?’

Gezi olaylarıyla bütünleşen ‘sen hala anlamadın mı’ sözünün Konya için de geçerli olduğunu düşünüyorum. ‘Paralel’ meselesi henüz gündemimize gelmeden başlayan, çoğumuzun hissettiği fakat açıklayamadığı bir dizi olayı bugün daha net bir şekilde değerlendirme imkânına sahibiz. Geçtiğimiz Pazar günü yapılan ve merakla beklediğimiz HSYK seçimi sonuçlarıyla alakalı, Konya’da yayın yapan bir gazetemizin ‘Konya adliyesinde paralel hegemonya’ başlıklı yazısını görünce aklımdan hızlıca son altı yılda yaşadıklarımız geçti. Uzunca süredir zihnimi işgal eden, kendimce sağlam dayanakları olduğunu düşündüğüm tezimin doğrulanması beni mutlu etti. Ama şehrim için aynı şeyi söyleyemem.

Açıklayayım…

Yıllar önce İngiltere’de, Müzakere ve İkna Teknikleri adlı bir dersi zorunlu olmamama rağmen almıştım. Bana çok şey kattığını düşündüğüm bu dersi geleneksel bir İngiliz hocadan almanın ne anlama geleceğini tahmin edersiniz. İyi bir müzakereci henüz hiçbir şey söylenmeden, ima edilmeden, daha ortada bir şey yokken neler olabileceğini ‘kurgulayamazsa’, değil ‘ikna’, ‘müzakere’ bile edemez.

 Niçin anlattım bunları? Şunun için: Konya’nın ‘paralel’ örgüt için ‘pilot bölge’ olduğunu düşünüyorum. Konya sıradan bir yer değil. Özellikle de Ak Parti hükümetiyle beraber ‘sıradan’ olmayacağı 2002’lerde bile belliydi. Müzakere ‘sıradan’ şeyler için yapılmaz. Bunu bir kenara not edelim.

İkincisi, gene müzakerelerde İngilizcesi ‘second best option’, yani ‘ikinci en iyi ihtimal’ yaklaşımı var. En iyiyi elde edemiyorsanız, ya da edememe ihtimaliniz belli bir seviyedeyse ona en yakın olanı yakalamaya çalışırsınız. Bunu çoğu zaman bilinçli bir tercih neticesinde yaparsınız, en büyüğe değil, ona en yakına ama ‘elde edilebilecek’ olana yoğunlaşırsınız. Bunu da not edelim.

Üçüncüsü, sadece bugüne değil, yakın gelecekte durumun ne yöne doğru değişeceğine de bakmalısınız. Bugün ‘değerli bir arsa olmayabilir, ama yarın değeri artabilecek’ misali. O tarihte Konya hangi potansiyelleri taşıyor(du)? Bunu da yazalım.

Dördüncüsü, müzakere ve ikna safhasında elinizi güçlendirebilecek, muhalif unsurları ve rakipleri sindirebileceğiniz hangi tür kozlarınız var? Rakiplerinizi artırmamanız lazım ama ileride ayağınıza dolanabilecek olanları de bertaraf etmeniz, en azından ellerindeki kozlarını almanız gerekiyor. Yani bir taraftan kendi elindeki silahları artıracaksın, diğer taraftan da karşı tarafın elindekileri azaltacaksın.

Bu verilerle değerlendirmemize başlayalım.

Konya’da 2008 yılında yapılan Okyanus Operasyonunun hedefinde kimler vardı? Hatırlayalım lütfen: Her görüşten bürokrat (Ak Parti, Saadet, MHP, Büyük Birlik, Atatürkçü Düşünce Derneği vs.), siyasetçi, iş adamı, avukat, öğretim üyesi, rektör. Yelpaze o kadar genişti ki, insanlar yorum yapmakta zorlandı. Ne diyeceğini şaşırdı. Bir şey diyemedi. Konuşamadı.

İş dünyası sarsıldı; bürokrasi altüst oldu; siyaset ne yapacağını bilemez hale geldi. Ne olduğunu anlayamadık. Yorum bile yapamadık. Anlam veremedik. Soruşturma Adana’daki Özel Yetkili Mahkeme eliyle yürütüldü. Özel Yetkili Mahkemeler geçtiğimiz dönemde Yargı Reformu ile kaldırılıncaya kadar da bir şey söyleyemedik. Ne zaman ki, 17 Aralık süreci başlatılmak istendi o zaman ‘taşlar yerine oturdu’. Ne zaman HSYK kendi kanununu, Anayasayı çiğnedi olaylara yorum getirilir oldu. 12 Ekim’de yargı, üzerinde oynanmak istenen oyunu bozdu. Hâkim ve savcılar ‘tarafsız’ yargı yönündeki kararlarını açıkça deklare ettiler.

Konya’nın her şeyi ulusal siyaset açısından önemli. Belediyesi, üniversitesi, kamu kurumları, STK’ları ve halkı. Paralel Ankara, İstanbul ve İzmir’i elde edebilir miydi? Edemeyeceğini Pazar günkü oylamayla gördük. O zaman ne yapmalıydı? Konya’ya yoğunlaşmalı idi. Bir rektör yakınım Üniversitelerarası Kurul toplantılarında Selçuk Üniversitesi rektörünün çok önemli olduğunu söylemişti. Büyük üç şehrin hemen arkasında gibi görünse de aslında Anadolu üniversitelerinin sözcüsü rolünün bulunduğunu, haliyle de onların önünde olduğunu söylemişti. Zira bugün bile Selçuk TÜBİTAK, TÜBA ve YÖK’te en fazla dikkate alınan üniversitelerden biridir.

Belediyeler farklı mı? Konya belediyeleri özellikle de Büyükşehir tüm Türkiye tarafından çok yakından takip edilir. Vaktiyle, Refah Partisine İstanbul’u ve dolayısıyla genel siyasette önemli bir yeri kazandıran, iktidara taşıyan şehirden bahsediyoruz. Hatta Ak Partiyi doğuran sürecin de Konya’dan başlatıldığını biliyoruz. Rahmetli Erbakan Hoca seçim öncesinde neden son mitingi Konya’da yapardı? Cumhurbaşkanı Erdoğan neden en son mitingi Konya’da yapar(dı)? Dolayısıyla Konya ve Belediyesi kendi haline bırakılabilir mi?

Kamu kurumlarını da aynı kategoride düşünmek lazım. Konya’da görevli, pek çok kurumda etkili ve yetkili pozisyonlarda bulunan bürokratlar, kaymakamlar, hele emniyet mensupları ‘sıradan’ insanlar olabilir mi(ydi)? ‘Seçilmediklerini’ kim iddia edebilir(di)?

Kendisini tanımam, bilmem ama Nusret Argun’un zamanın emniyet müdürü hakkında söyledikleri ve bende mahsus birtakım bilgiler konunun çok ‘çetrefilli’ olduğunu gösteriyor. Kendi kendime bunda bir ‘iş’ var diyorum. Acaba diye düşünüyorum, başka hangi kurumlarda bu kumpas kuruldu? Yerel yönetimlere karşı? Eğitim kurumlarına karşı? İş dünyasına karşı? STK’lara karşı? Hala devam eden şantajlar var mı, yok mu? Bilgi sahipleri, muhataplar neden konuşmuyorlar?

 ‘Konya adliyesi’ meselesi de neyin nesi? Neden burada bir ‘yoğunlaşma’ var? HSYK’da beklentim doğrultusunda bir seçim sonucu ortaya çıktı. Zira insanlar özel hayatlarının tehdit altında olduğunu düşünüyor, rahatsızlık duyuyorlardı. Seçim sadece Konya’da, yani ‘yoğunlaşılan’ mahalde gerçekleşseydi, Türkiye 13 Ekim’e bambaşka bir havada uyanacaktı! Bereket öyle bir durum yok.

Bundan sonra siyasetçilerden, bürokratlardan, iş adamlarından daha doğrusu toplumdan daha net mesajlar ve tavırlar görebiliriz. Görmeliyiz de. Baro seçimleri daha ‘tartışmasız’ yapılabilmeli. Yeter ki seçilenler ‘tarafsız’ olsun. Hak ve adalet konusundaki düşünceleri net olsun. Yoksa siyasi fikirleri inanın hiç önemli değil.

Belediye başkanları daha net tavırlar ortaya koyabilirler. Koymalılar. Milletvekilleri duruşlarını netleştirebilirler. Net olanlar malum. Açıkça ifade ediyorlar. Olmayanlar durumlarını gözden geçirerek pozisyonlarını netleştireceklerdir. Yapmak zorundalar. Yapmayanlar ‘veda’ edecek. Etmeliler de.

Dört madde halinde yukarıda sıraladığımız müzakere tekniği yöntemlerini lütfen Konya örneğinde bir de siz değerlendirin. Bakalım bu verilerle hangi sonuçlara ulaşacaksınız? Yoksa siz de sürecin tam da Başbakan Erdoğan, Şeb-i Aruz Törenleri için Konya’da bulunduğu esnada ‘patlatılmasının’ tesadüf olduğuna inanlardan mısınız? Ben değil. Mesele Konya arkadaş, ‘ben anlamadım’. Bildiklerim var…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi