KOBANİ/AYN EL ARAB OLAYLARI
Geçen haftaki yazımı Bayramlarımız Bayram Olsun! Temennisiyle kaleme almıştım. Türkiye her ne kadar göreceli daha rahat ve huzurlu bir bayram yaşasa da İslam dünyasında kan ve gözyaşının hakim olduğu, her bayram İslam dünyasının bir veya daha çok bölgesinde yaşanan savaş, içsavaş, darbe, katliam haberleri yüzünden bayramlarımızı mahzun olarak geçirdiğimizi ifade etmiştim. Bir an evvel İslam dünyasındaki bu sıkıntıların giderilmesi, İslam kardeşliğinin tesisi, dünyaya ve insanlığa yeniden kadim değerleri hatırlatan ve uygulayan bir İslam dünyasına kavuşma umudumuzu yinelemiştim.
Yazının daha mürekkebi kurumadan Türkiye savaş dönemlerini aratmayan olaylara sahne oldu. Kürtler için Kobani, Araplar için Ayn El Arab olan bölgenin ele geçirilmesi için IŞİD ve PYD arasında devam eden savaşı bahane edilerek Türkiye’de gösteriler yapıldı. Bakmayın adına gösteri ve protesto dendiğine, resmen organize olarak isyan dalgası başlatıldı ve şehirler savaş alanına çevrildi. Kürtlerin siyasi temsilcisi iddiasındaki bir siyasi parti insanları sokağa dökülmeye çağırdı, tweeter başta olmak üzere sosyal medya üzerinden büyük bir isyan hareketi organize edilmeye çalışıldı.
Bu tepkinin sebebi nedir? Türkiye’den ne isteniyor da kabul etmediği için sokaklar savaşa alanına çevriliyor. İstenen Kobaniye destek, peki nasıl? Türkiye PYD’ye yani PKK’ya silah versin, hem de ağır silahlar. Ama Türkiye asker göndermesin. IŞİD’i desteklemesin. Kobani düşerse Ankara’da düşer, çözüm süreci biter tehditleri. Türkiye’den 30 senedir mücadele ettiği, binlerce insanını kurban verdiği PKK’ya ağır silah desteği vermemesi dolayısıyla Türkiye suçlu kabul edilmiş ve bunun gereği olarak da Türkiye’ye bir nevi savaş açılmıştır. Bu teklifin akılla iz’anla tarifi mümkün mü. Türkiye niye PKK’ya silah yardımı yapmak zorunda. PKK’nın dünyada en son destek hem de ağır silah desteği isteyeceği ülke Türkiye. Buna rağmen büyük bir küstahlık ve pervasızlıkla böyle bir talepte bulunmak ve ardından da talebin reddi üzerine ülkeyi yangın yerine çevirmek hedeflerin başka olduğunu göstermektedir.
Batılı emperyal güçlerin sömürgecilikleri ve sömürgecilik sonrasında kurdukları sistemlerin temelini, kendileri dışındaki tüm dünyanın kendilerine hammadde ve pazar olması niyet ve amacı oluşturmaktadır. Önemli kaynaklara ulaşılmasını engelleyen yegane güç ise Osmanlı Devleti olup, 1. Dünya Savaşı sonunda emperyal güçlerin kendi aralarındaki güç savaşları belli bir düzene oturmuş ve Osmanlı yıkılarak İslam dünyası paylaşılmıştır.
2. Dünya savaşı sonrası yeniden taksim edilen dünya coğrafyası iki kutuplu ve iki ekonomik sistemli olarak dizayn edilmiştir. Berlin Duvarının yıkılması ile bu düzen yıkılmış ve ABD tarafından Yeni Dünya’nın tek patronunun ABD olduğu iddiası ile nihai zaferi ilan edilmişti. Hatta kendilerince Tarihin Sonu geldiğini dahi iddia edilmiştir. Ancak geçen süre zarfında dünyanın sadece ABD merkezli tek kutuplu olamayacağı görüldü.
Şu an için dünya tek ekonomik sisteme dayalı ancak çok kutuplu bir dünya olma yolunda. Özellikle Çin ve Rusya havzası ABD ve AB’ye karşı en azından kendi bölgelerini korumakta. Güney Amerika ABD’nin arka bahçesi olmaktan çıkma çabasında. Bu güç savaşlarının arasında kendini koruma gücünden yoksun ve buna rağmen büyük enerji kaynakları ile enerji geçiş yollarına sahip İslam dünyası üzerindeki etkisini kaybetmek istemeyen ABD ve AB coğrafyamızda büyük bir baskı kurmaktadır. Fiili işgale varacak kadar baskısını arttırmaktadır.
Türkiye 1. Dünya Savaşı sonucu Batılı güçlerin en büyük baskısını yemiş bir ülkedir. Büyük kırılmalar yaşamış ve tarih kurucu rolünü kaybetmiştir. Yaklaşık 100 senedir Türkiye güçlenmek için mücadele vermektedir. Türkiye artık belli bir güce ulaştı. Kendi köklerini bulma ve yeniden tarih kurucu rolüne soyunma yönünde ciddi işaretler vermekte. Batıya karşı dik durabilen ve Batının temel çelişkilerini ortaya döken, zulümlerine karşı açıktan söz söyleyebilen bir ülke konumunda. Sadece kendini değil, öncelikle Türk ve İslam Dünyasını ardından tüm mazlum milletleri etkileyebilecek ve gerektiğinde Batıya karşı harekete geçirebilecek bir potansiyel sahip. Batılı büyük güçler tarafından birinci öncelik böyle bir Türkiye’nin gücünün kırılmasıdır. Türkiye kırılırsa diğer bölgelerin kontrolü çok daha kolay olacaktır.
Türkiye’nin gücünün kırılmasının en kolay yolu da bölgede bir savaşa girmesidir. Bu uzun süredir Batılı güçlerin gündeminde bulunmaktadır. Önce İran ile böyle bir savaş imkanı yaratılmaya çalışılmıştır. Şimdi de Türkiye IŞİD/PYD savaşına müdahil edilmeye, savaş bölgesinin içine çekilmeye çalışılmaktadır. Kobani olayları da Türkiye’yi bu savaşa sürükleme yönünde organize edilmiş bir olaylar zinciridir.
Türkiye yönetenler büyük bir gayretle savaştan uzak durmaya çalışmaktadırlar. Milletimiz de sağduyulu davranmakta, her türlü provokasyona ve şiddete rağmen serinkanlılığını muhafaza etmektedir. Rabbim ülkemizi böyle bir savaştan muhafaza etsin!