Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Meram’da Bürümcek başı nereye derler?

Meram’da Bürümcek başı nereye derler?

Bu soruyu benim de sormama vesile olan olay Meram eski yolda aracımla ilerlerken eski Ssk ve Ateşbazı yol ayrımına doğru gözüme çarpan ve durup inceleme fırsatı bulamadığım çeşme vesile oldu. Yolun solunda olanca heybeti ve su yalağı ile duran ve 1929 yılında yapılmış çeşme önünde nefeslenip birkaç avuç kana kana su içtim. Tam olarak tarif vermek gerekirse Bürümcek başı Mahallesi'nde aynı isimle 1907 yılında yapılmış mahalle mescidi Bürümcekbaşı caminin tam önünde yer alır.

Mahalleye, çeşmeye ve camiye ismini veren bürümcek ise bir ipekli kumaş ve ince şal veya başörtüsü anlamına geliyor. Koza ve ince zar anlamına da geliyor, aynı zamanda büzgülü bürümcek olarak bir üzüm çeşidine ve bağ oluşumuna da bürümcek deniyor. Yol Meramdan gelen ve caminin olduğu sokaktan gelen iki çay ve derenin birleştiği noktaya yapılmış. Mahallede bağ evlerinde oturanlar, yolcular, Meram’a gidenler ve şehir merkezine dönenler Bürümcek bağları mevkiinde durup hem su içer hem de atlarını dinlendirirmiş. Çeşmeden Lalebahçe hattına giden caddeye bu yüzden İki çay arası cadde isimli yol levhası konulmuş. Ama 1970’ den itibaren çayların suyu kesilmiş ve üstü de 1980’lerin başında asfalt yol geçirilerek kapatılmış, yarım asırdır çayları gören veya şırıltı sesini duyan bulunmuyor.

Çeşmenin Türk İslam toplumundaki yeri ve önemi

Osmanlı toplumunda 1870’li yıllara kadar evlerde su tesîsâtı yoktu. Su ihtiyâcı dışarıdaki çeşmelerden, evin bahçesindeki kuyulardan, sarnıçlardan karşılanırdı. 1873 yılında Osmanlı tebaasından Fransız Ternau (Terno) Bey’e Terkos gölü ve bu göle akan Kızıldere’den İstanbul’un Galata ve Beyoğlu taraflarına su getirme ve dağıtma imtiyâzı verildi. 1882 yılında Terno bey vâsıtası ile Dersaâdet Su Şirketi (Compagnie des Eaux de Constantinople) kuruldu. 1885 yılından îtibâren Galata’da, Beyoğlu’nda, Boğaziçi sâhillerinde, 1890 yılından îtibâren de İstanbul sur içindeki evlere Terkos suyu verilmeye başlandı. Üsküdar- Kadıköy Su Dağıtım Şirketi’nin kurulmasıyla da Anadolu yakasında evlere su tesîsâtı çekilerek şebeke suyunun kullanılmasına başlandı.

whatsapp-gorsel-2024-03-03-saat-16-39-40-e1683336.jpg

Eski dönemlerde gündelik su ihtiyâcı için, varsa bahçelerdeki kuyulardan, diğer türlü meydan ve sokak çeşmelerinden karşılanırdı ve toprak testiler, güğümler vâsıtasıyla su, genellikle kadınlar, genç kızlar tarafından evlere taşınırdı. Ayrıca yaya veya atlı olarak çeşmelerden, su kaynaklarından su temîniyle görevli, saka tâbir edilen bir esnaf teşkîlâtı vardı. Yaya (arka) sakalar, kendilerine ayrılan çeşmelerden kırba denen deri su taşıma tulumlarıyla, atlı sakalar da eşek veya at üzerindeki su tulumlarıyla çalışırdı. Kırbaların yaklaşık 23-25 litre su taşıma kapasitesi vardı. Sakalar, dışarıdan evin bahçesindeki gömülü toprak su küplerine bir hortum vâsıtasıyla suyu boşaltırdı. Su getirdikçe evin kapısına çentik atılır ve belli sürelerde bunun için bir ücret alınırdı.

Ecdadımız olan Türklerde suya ihtiram, Müslümanlıktan önceki devirleri de kapsar. İslâmiyet’in kabûlüyle berâber suya saygı, derinleşerek kültür ve an’anelerde kök salmıştır. Bedensel ve rûhî temizliğe aracılık eden suyun kıymeti toplumumuzda, “Su gibi aziz ol” temennîsiyle taçlanmıştır.

Çeşmeler, özellikle mahalle kadınlarının bir sosyalleşme alanı idi. Bir taraftan evin su ihtiyâcı karşılanırken cemiyetteki en son havâdisler buradan alınırdı. Çeşme başları gündelik hayâtın dedikodu kültürünü çevresinde yaşatırdı. Hurâfeler, rivâyetler, destanlar kulaktan kulağa çeşme başlarında yayılırdı. Konu komşuyla dertleşilir, sevinçler paylaşılırdı. Çeşme başları toplumda kaynaşmaya vesîle olurdu. (bkz:https://www.zdergisi.istanbul/makale/cesmebasi-kulturu-111)

Bu meçhul çeşme Bürümcek başı çeşmesidir.

Bu duygu ve düşünceler içinde son 5 yıldır Konya'daki tarihi çeşmelerle, kitabelerindeki anlamlara ve mimari özellikler ile ilgileniyorum. Epeydir bu çeşmenin önünden geldim, geçtim ancak durup kitabesini okumaya çalışmak ve fotoğraflamak imkânı olmamıştı. Gödene' den emektar aracımla yola çıkıp Meram Tıp fakültesinde periyodik kalp yetmezliği kontrolüne gittim. Dönüşte yolumu özellikle Meram Eski Yola doğru çevirip Ateşbaz-ı Veli türbesinin ilerisinde ve SGK acile dönen yolun 50 m. berisinde solda kalan çeşmeyi ziyarete ve selamlamaya ayırdım. Ateşbaz-ı Veli hazretlerine de bir Fatiha gönderdim, aşımız ve işimiz bereketlensin diye niyaz eyledim.

whatsapp-gorsel-2024-03-03-saat-16-39-40-35335092.jpg

Arabayı kaldırıma park edip çeşmede elimi yüzümü yıkayıp serinledim ve fotoğraf çekmeye başladım, o arada bir mahalleli ve Goca Gonyalı olduğu şivesinden belli bir kişi ile muhabbete başladık. Çeşmenin adı yazmıyor idi, çeşmenin bir adı var mı? diye sordum: Bürümcek başı çeşmesi dedi, yaptıranı veya niye bu isim verildiğini sordum, bilmiyorum dedi. Ayaküstü konuşurken dedesinin Kayınpederinin burada evi olduğunu 120-150 yıldır burada oturduklarını belirtti. Çay içmeye davet etti, beraber hem sohbet ettik hem de taze demlenmiş çayın keyfi ile Meram üzerine sohbet ettik. Google’ den yaptığım araştırmalar ile mahalle ve çeşme hakkında ve mahal olarak bu semtte yaşayanlar hakkında acizane bir entel_gonyalı olarak konuştuk, kendisine bu vesile ile sözlü tarih bağlamında teşekkür ediyorum.

Doğma büyüme yerli Meram’lı esnaf kardeşim bürümcek başı olarak belirtilen noktada eskiden 1950-60'lı yıllarda Meram çayından gelen suyun aktığı çay ve kanal olduğunu, 1980'lerde üstünün kapatıldığını söyledi, yörede eskiden üzüm bağları, kayısı ve elma ağaçlarının yaygın olduğunu belirtti. Ancak şimdi bu anlamda ürün ve mahsul olmadığını biraz sitem ve oldukça hüzünlü biçimde dile getirdi.

Sebebi hem ekonomik hem bu tür iş ve uğraşlar ile uğraşacak kimselerin olmaması ve geçimlik ev ekonomisi hayatının ortadan kalkması olabilir mi? diye düşüncemi belirttim, hem tasdik etti. Yanı sıra uzun yıllar önce var olan bağ ve bahçeleri sulayan kanalların kuruduğunu, son 30 yıldır bazı seneler çok az ve yetersiz su verildiğini, bazen hiç su salınmadığını belirterek Altınapa barajı yapıldıktan sonra giderek her yerin kuruduğunu dile getirdi. Şebeke suyu da pahalı olunca kimse ekip dikmiyor ve eskisi gibi kuyu suyu ile dinamo ile sulamanın da yapılmadığını belirtti. Dolayısıyla Bürümcek başında ne bağ var, ne üzüm ne de dut ağacı yetiştiriciliğine dayalı bürümcek kumaşı tezgahı kalmadı diyerek durumu özetledi.

whatsapp-gorsel-2024-03-03-saat-16-39-40-04342103.jpg

Kitabede ne yazdığı künye ve vakfiye olarak önemli idi, onu da başka bir sosyal medya sayfasında çözümleme konusunda adım attım, Koski çeşmeler kitabı, Konyapedia ansiklopedisi ve Tübitak destekli Konya kitabeleri sayfasında ise hiçbir bilgiye rastlamadım. Çeşme kitabesinde yazının hemen altında yer verilen palmet ve rumi stil yaprağı motifleri kitabeye ayrı bir estetik güzellik katmış. Yazı zor okunuyor, üzerinden Konya Büyükşehir ve Koski yetkililerinin siyah renk veya altın yaldız sarısı boya ile üzerinden geçmesinde fayda var. Ayrıca bu tür tarihi çeşmelerin tamamına ve kitabesine ilişkin bir plaket konulması yararlı olacaktır.

Devir digital kültür çağı olduğuna göre bu tür tarihi çeşmelere bilgi barkodu tanımlanması yerinde olacaktır. Teknolojinin nimeti olarak cep telefonu ile barkodu meraklısı okutur ve açılan web sayfasından tarihe meraklı herkes kitabesinin anlamını okur ve öğrenir.

Çeşme iki sütun halinde Gödene taşından yapılmış, ancak çeşme gövdesini koruma amaçlı da olsa briket bloklar ile arka tarafından kaba bir biçimde dikdörtgen kalıp içine alınması kötü olmuş. Bunlarında yine sökülerek bu stildeki çeşmelerin orijinalindeki gövde genişliği kadar düzenlenmesinde fayda var.

Çeşmenin kitabesinde ise estetik, bitkisel motiflerle bezeli kısa ama özlü bir mana yazılmış:

“Besmele ile nuş eden bulur şifa. 1348, 1Muharrem” hicri yılbaşı tarihinde yapılmış ve 1929 yılında hizmete girmiş.

Kitabe de geçen "nuş" kelimesi Türkçe’de Farsça kökenine dayalı olarak keyifle, zevkle içilen lezzetli su, gibi temel anlamlar taşıyor, sözlükte ise 1. ölümsüzlük içkisi, nektar, bal, panzehir, 2. içme, içki, zevk ü safa" anlamına geliyor. Bu şekilde dört kelimelik kısacık kitabede besmele ile bu lezzetli sudan içe şifa bulur ey yolcu anlamına gelen güzel ve devasa bir mana verilmiş.( https://turkcenedemek.com/kelime/nuş/)

Çeşmenin önündeki yalakta dikkatimi çekti ve bildiğimiz gibi o yöreden at arabası veya at ile gelip geçen yolcular mola verir ve atlarını burada nefeslendirir ve sularlarmış. Bugün ise sadece kuşlar, kedi ve köpekler sudan istifade etsinler diye mahalle halkı çeşme yalağını korumuşlar. Bürümcek başında ayrıca muhtemelen aynı isimde ve çeşmenin tam karşısında bugün üzeri kapalı ve duvarla çevrilmiş bir de Bürümcek başı su sarnıçı bulunuyor. Bu kuyu için Prof. Dr. Caner Arabacının hazırladığı Konya Vakıfları kitabında “Affânsultân Mahallesi’nden Fatıma bint-i İbrahim nam hatun, Meram bağları yolu üzerinde Bürümşekbaşı (Bürümcekbaşı) mevzide, tatlı su için su kuyusu kazdırmıştır. Fatma Hatun kuyunun bakım, tamiratı, gerekli kova ve urgan masrafları için aynı mevkide bulunan yarım dönüm bağını vakfetmiştir.” denilmektedir. (sf:84 https://www.kto.org.tr/d/gazette/421/421.pdf)

whatsapp-gorsel-2024-03-03-saat-16-39-40-9ffe4375.jpg

Bürümcekbaşı cami ise 1907 yılında yaptırılmış ve ahşap minaresi ise Aziziye cami minaresi model alınarak yapılan 50 civarındaki cami ve mescitten biri olarak varlığını sürdürüyor. Minare biraz sağa yatmış ve eğilmiş, Mimar Sinan'ın çocuklara minare düzelttirme esprisinden ilhamla minarenin tamir edilmesinde fayda var. İkinci olarak orijinal ahşap hali yeşil renge boyalı iken bir cami görevlisi tarafından aceleye getirilmiş bir tamirat esnasında rastgele bir kahverengi boya ile boyandığı için rengi solmuş ve atmış durumdadır. 1906 tarihli vakfiyede Konya’nın Bınârî Mahallesi sâkinlerinden İsmilli Osman Ağa-zâde Mahmûd bin Osman tarafından: “Konya’ya bir saat mesâfede bulunan Bürümcekbaşı nâm mahalle ashâb-ı hayrâtın yardımlarıyla binâ ve inşâ olunan câmi-i şerîfin tamirât ve termimâtı ile revgan bahâsına sarf oluna; bir sehmi dahî câmi-i mezkûrda hatîb olan zâta vazîfe verile” şeklinde kaynak aktarılmıştır. (sf:217 https://www.kto.org.tr/d/gazette/421/421.pdf)

Son zamanlarda bu tür minareler ahşap vernik ile kahverengi/siyah görünümlü bir çizgide boyanıyor, minarenin bu anlamda hem düzeltilip hem de yeniden boyanması gerekiyor. Caminin küçük yapısı, ahşap ve yeşil minberi, üst kat balkonu ile bahçesindeki çam ve ceviz ağaçlarının verdiği serinlik ise insana ayrı bir manevi huzur veriyor.

Çeşmeye niye çeşme denilmiş hiç merak ettiniz mi? Prof. Dr. Semavi Eyice der ki: "Çeşme kelimesinin Farsça’da “göz” anlamındaki “çeşm” den geldiği umumiyetle kabul edilir. Su çıkan kaynak, pınar ve gözlere çeşm denilmesi, bunların akıtıldığı küçük yapılara çeşme adının verilmesine sebep olmuştur." (https://islamansiklopedisi.org.tr/cesme)

Suya verilen değer ve içme suyunun yüzyıllardır önemli olduğu medeniyet çizgimizde çeşme kapitalist dünyanın zıddına bir hayır hasenat ve vakıf anlayışı ve sadaka-ı cariye olarak yapılmışlardır. Hiçbir maddi çıkar beklemeden insanların ücretsiz kullanıma sunulmuş muhteşem bir ecdat yadigârı ve kolektif mülkiyete mal olmuş bir su yapısıdır. Çeşme demek aslında yitik cennet mahalle kültürümüzün de önemli bir buluşma ve sohbet noktası demektir. Sağlıklı, temiz ve hijyenik Meram’ın dillere destan suyundan hatta kitabede yazdığı gibi lülesinden adeta bal şerbeti gibi tatlı su akan çeşmenin kıymetini bilmek gerekir.

Bu kadar şanslı olmayan ve tarihi nitelikte birçok çeşmenin lülesine ise kör tapa vurulmuştur. Suyu akmayan, virane duruma düşmüş, taşları çalınmış çeşmeleri yıllardır bir görev üstlenerek ben sahada tespit etmeye çalıştım. Kişisel alan taraması ile tarihi değeri olan türbe, cami, mezarlık ve şahideleri ve çeşmeleri yaptığım araştırma dosyaları ile sosyal medyada ve yerel basın aracılığıyla kamuoyunun ve yetkililerin dikkatine arz ediyorum. Bu sayede geç ve güç olsa da iki üç yıldır metruk vaziyette duran ve harap olmuş türbe ve çeşmelere bakım yapıldı, etrafı ve kaideleri temizlendi, lüle ve muslukları tamir edildi. Bu vadide en son Güldan dede çeşmesinin yetkililerce bakımı yapılarak nezih bir görünüme kavuşturulması etrafta sevinçle karşılandı. Darısı halen şehir merkezinde ve merkez ilçelerde atıl veya bakımsız vaziyette duran birçok tarihi çeşmelerin başına olur. Yerel yönetimler doğumdan ölüme hemşerilerinin hizmetine koşarlar. Maziden bugüne kolektif hafızayı temsil eden çeşmeleri sadece mevzuat gereği değil, kültürel mirası yaşatmak görevleri adına da ivedilikle sahip çıkarak ihya etmelidirler.

Tarihi çeşmeleri aynen ismindeki manadan yola çıkarak gözümüzün içine değer verdiğimiz gibi itina göstermek, korumak ve zamanında restore ederek ayağa kaldırmak gerekir. Kim bilir belki bir gün eski günlerdeki gibi çeşme başında mahalle ahalisi ile tanış oluruz. Ayak divanında feyizli bir sohbete durmak, yaptırana bir hayır dua göndermek ve bu sayede mahalle kültürünü ihya etmek tekrar mümkün olur inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi