Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu Kutsala saldırmak niçin bu kadar kolay?

Kutsala saldırmak niçin bu kadar kolay?

Geçtiğimiz hafta gündeme düşen, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görev yapan bir öğretim üyesinin bir derste kutsal değerlerimize ‘iftira’ atma hadisesini dikkatlice takip ettim. Kullanmış olduğu dil ve üslubu tasvip etmek mümkün değil. Resmen ve alenen hem Hz. İsa’ya hem de Meryem validemize iftirada bulunmuş.

Bir medya sitesi tarafından tamamı paylaşılan konuşmada Hz. İsa’nın ağzından ve annesine karşı bir iftira yöneltilmiş. Günahkâr kadının ‘taşlanma’ hikâyesinde annesine ‘sen de beni bırakır giderdin’ demek suretiyle ona çirkin bir ithamda bulunduğu nakledilmiş. İki suçu birden işlemiş: Hz. İsa’yı, iftira atma; Hz. Meryem’i, iftiraya maruz bırakma.

Bu dil ister bir derste, isterse gündelik hayatta kullanılsın son derece yanlıştır. Hz. İsa da Musa da bizim peygamberimizdir. Bir dönem peygamber efendimize iftira atılıp, ahlaksız karikatürlerle rencide edildik; bugün bir benzeri ile karşı karşıyayız.

Bu kez hem de Türkiye’de bir ilahiyat fakültesinde…

İşin kötü tarafı, bu olay dini eğitim veren bir kuruluşta gerçekleşmekle kalmadı, ilgili fakülte yönetimi iftiracıya sahip de çıktı. ‘Yanlış nakletmiş’, ‘sınırı aşmış’ deseler belki bu kadar rencide olmaz, hadise ‘bireysel’ derdik. ‘Bağlamından koparıldığı’ ve ‘seçilerek montajlandığı’ söylenen konuşmanın tamamı oldukça problemli ifadelerle dolu.

Dekan yardımcılığı görevi de yürütüyor, beyefendi.

Fakülte dekanıyüksek lisans ve doktora öğrenimlerini Amerikan Katolik Üniversitesi’nde tamamlamış. Şaşırdım. Yadırgadım.

Bir ilahiyat fakültesinde kullanılan bu dil, tercih edilen eğitim yöntemi ve yaygınlaştırılan görüşlerin çok tehlikeli ve yanlış olduğunu söylemem gerekiyor.

Kutsal kitabımızda ‘tertemiz’ olduğu açıkça belirtilen bir kadına, annemize karşı, güya kadın cinayetlerini de ele aldığı konuşmasında olmadık hakaretler yağdırıyor. Hem de Hz. İsa’nın dilinden.

Bir peygamber, annesinin masumiyetini bilmiyor olamaz. ‘Sen de bırakır giderdin’ sözleriyle ona sokaklarda dolaşan iffetsiz bir kadın hissiyatı vermiş oluyor.

Bu öğretim üyesi sadece kınanmamalı, hakkında işlem de yürütülmelidir. Oysa işlemi yapacak olanlar ona sahip çıkıyorlar. Akademik özgürlük, saçmalama ve dince kutsal sayılan değerleri hafife alma değildir.

Kamuoyuna mal olması nedeniyle sadece derse katılan öğrenciler değil, tüm toplum dezenformasyona maruz bırakılmaktadır.

Türkiye gibi, mutedil din eğitimi yaklaşımını benimsemiş, insanı oldukça makul olan bir ülkede bu tezviratlara ‘dur’ demek gerekiyor.

Bunu yapması gereken Üniversite rektörlüğünün bir soruşturma açtığını duymadık. Dekanlık sonuna kadar sahip çıkmakla kalmamış, konuşmayı yayınlayanlar hakkında yasal işlem başlattıklarını açıklamış.

İlahiyat eğitimi bu zihniyete kalmışsa, durum gerçekten üzücüdür. Konuşmada geçen ifadeleri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek mümkün değil. Hem bir akademisyen ve sivil toplum gönüllüsü hem de bir Müslüman olarak söylüyorum.

Amerikan Katolik Üniversitesi’nden lisansüstü derecelerini alan bir dekanın bu görüşe sahip çıkması, yardımcısını koruma-kollama pozisyonuna girmesi çok tehlikeli. Oysa, tamamını sıkılarak dinlediğim ses kaydında, dini içerikli fiil ve düşüncelerin arka planlarında hangi gerçekliğin yattığı konusu ele alınmış. Lakin, sözler içerikle taban tabana zıt.

Üniversite rektörlüğü derhal bu şahsı dekan yardımcılığı görevinden uzaklaştırmalı ve hakkında soruşturma başlatmalı(ydı).

‘Kendine demokrat’ olan bu tiplere karşı üniversite işlem yapmıyorsa, YÖK harekete geçmelidir.

Benzer hezeyanları muhalefet partisi yöneticileri de yapıyorlar. Dinimize ve değerlerimize onlar da saldırıyorlar. Birbirlerinden farkları yok.

Siyasilere kızıp, bunları koruyanlar haksızlar. Asıl bu tiplere karşı tavır konulmalıdır; siyasiye haddini tüm millet bildiriyor zaten.

Hakikaten, bu ülkede dine saldırmak niçin bu kadar kolay?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi