KÜRESEL YALANLAR
İki dünya savaşı yaşadığımız 20. Yüzyıl bir ideolojiler çağıydı. Hepimiz, aynı kökten doğmuş ikiz kardeşler kapitalizm ve Sosyalizmin amansız kapışmalarının tanığı olduk. Komünizm bir teori olarak varlığını devam ettiriyor olsa da, Berlin duvarının yıkılışı ve Sovyetler Birliğinin dağılması ile Sosyalizm iflasını ilan ederek sahneden çekilmiş oldu. Bugün artık ideolojik anlamda tek kutuplu, tek eksenli kapitalist bir dünyada yaşıyoruz. Teknoloji, enformasyon ve sermayenin gücüyle dünya artık küçük bir köy. Yeni dönem küreselleşme dönemi. Küreselleşme, kapitalizm ya da sosyalizm gibi bir ideoloji değil. Uğrunda ölen yok. Bilinen bir ideologyası, kuramcısı yok. Ülkesi, devleti, milleti, bayrağı yok. Ama her milletten, her ülkeden, hatta yakın çevremizden bir sürü savunucusu, sahip çıkanı var.
Peki ülkesi, milleti, ideologyası olmayan küreselleşme ne istiyor, neyi amaçlıyor? İstediği bilgi, teknoloji ve enformasyon üretiminin hızla arttığı günümüzde, bütün dünya’da ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve politik açılardan topyekün bir entegrasyon sağlayarak sermayenin hegemonyasını kurmak. Tek tip, tek boyutlu homojen bir dünya yaratmak. Teknolojinin ve enformasyonun yıkıcı, zihinleri, ifsad edici gücüyle sermayenin gücünü birleştirerek, farklılıkları, kültürleri yok etmek. Eğer küreselleşmenin bir ideologyası olsaydı, üreteceği slogan büyük ihtimal, tek dünya, tek kültür, tek insan cümlesi, olurdu. Antony Gıddens’a göre küreselleşme modernizmin bir sonucu ve kapitalizmin ulaştığı son durak. Ancak bu durak, insanlığın daha önce uğradığı duraklardan oldukça farklı. Tekerleğin icadı, birinci ve ikinci sanayi devrimleri vs. hiçbiri küreselleşme kadar iddialı ve dönüştürücü olmamıştı.Dinleri, milliyetleri, etnisiteve kültürleri yok edip, insanlığı tek bir insan tipine indirgeyerek tek tipleştirme çabasındaki küreselleşme beraberinde insanın kendisine yabancılaşmasını da getiren bir süreç. Dininden, dilinden milliyetinden, kültüründen kopmuş ve öz varlığının dışına düşmüş YABAN insan küresel dünya tasavvurunun yurttaşıdır. Ahlakı olmayabilir, ama etik sahibidir. Geçmiş tasavvuru yoktur, ama enformasyon ve teknoloji sayesinde uzgörüsü gayet açıktır. Geriye bakmaz, daima ilericidir. Taparcasına demokrattır. Küresel dünya için demokrasi, ahlak dışı bütün eylemleri meşrulaştıran tanrısal bir araçtır, bir örtüdür. Demokrasi ihraç etmek için ülkeler işgal edilebilir, demokrasi adına toplu kıyımlar meşru sayılabilir. Küresel dünya’da emperyalist sömürü sistemine itiraz edenler anarşist, sistemin sahipleri sömürgeciler ve sisteme dahil olup dünya nimetlerinden pay kapmak isteyen YABANsılar özgürlükçüdür. Halbuki, John Gray’in de; ‘’ yeni teknolojinin tüm dünyaya yayılması, insani özgürlüğü geliştirecek şekilde yürümüyor. Bunun yerine, piyasa güçlerinin, toplumsal ve siyasal denetimden kurtulmasıyla sonuçlanıyor. Dünya piyasalarına bu özgürlüğü vermekle, küreselleşme çağının KÖLELİK çağına geri dönüşlerden biri olarak hatırlanmasını kesinleştirmiş oluyoruz.’’ İfade ettiği gibi küreselleşme özgürlüğü değil, köleliği tekrar dirilten yeni bir çağın adıdır. Seküler dünya görüşünün son versiyonu olarak küreselleşme,bir nev’i daha çok dünyalılaşma ve yaratıcının arzına misafir olarak gelen insanoğlunun misafir olduğu mekana bir el koyma çabasıdır ki, bu manada Müslüman kimliğin de önünde duran çok önemli bir problemdir.