BABALAR VE OĞULLARI’NDAN,ANNELER VE ÇOCUKLARINA….
Entropi, bir termodinamik yasa olarak, evrende düzensizliğin bozulmanın sürekli olarak artması anlamına gelen bir kavram. Tükenen kaynaklar, bozulan doğal yaşam ve nihayetinde özünden kopan insan. Yaratıcının, peygamberler vasıtası ile yaptığı müdahalelerin dışında, hiçbir dönemin, bir önceki dönemden daha iyi olmaması, entropiyi adeta yasal hale getirmekte.Fukuyama’nın ‘’Büyük Çözülme’’ adlı eserinde bahsettiği kadın ve erkeğin dışında üçüncü tür bir varlığın konuşulmaya başlanması Entropik bozulmanın boyutlarını ortaya koymaya sanırım yetiyor. Ne yaşlı yerküre ilk yaratıldığı hali ile orijinal kalabildi, ne bugünün adem’i ilk insan adem,ne de bugünün kadını ademin eşi . Erkek ve kadın ve aile kavramı değiştikçe insan nesli de entropik bozulmadan nasibini almaya devam ediyor.
Değişmeyen tek şey değişim, ya da değişmeyen tek şey entropi. Batı ülkelerinde sosyal entropinin merkezini oluşturan aile düzenindeki entropik bozulma, ciddi akademik çalışmaların konusu haline gelirken, bizde meseleye sadece kadın-erkek eşitliği ve kadının şiddete maruz kalması açılarından bakılması, işimizi hayli zorlaştırıyor. Son üç dört yıldır ulusal televizyonlarda ve gazetelerde kadına şiddet haberleri o kadar arttı ki, sanırsınız bu toplum, düne kadar gayet sakin ve mutedil bir toplumdu da üç dört yıl gibi kısa bir süre içinde bir anda içinden canavarlar üreten bir toplum haline geldi ve sinema sektörümüz yerli hanibal lecter’lar çekecebilecek toplumsal potansiyeli sanki yakalayıverdi. Ne dün sütten çıkmış ak kaşık misali temiz ve son derece mutedil bir toplumduk, ne de bugün içinden canavarlar üreten bir toplumuz.
Ancak vakı’a odur ki, erkeğin kadına tahakkümü ve zorbalığı son derece net bir gerçekliktir ve dün zaten vardı, bugün ise dozajı bir hayli artmış durumdadır.Bugünlerde politikacısından sivil toplumcusuna mesele üzerine fikir beyan etmeyen yok gibi. Fikir beyan edenlerin kimi alkışlanıyor, kimi yerden yere vuruluyor. Zira mesele gayet hassas ve netameli. Paraya da, rey’e de, reytinge de tahvile müsait. Piyasada olan da bu minval üzere işlemekte.Netice-i kelam, eğrilmeden doğruyu söyleyenler müstesna,kadının hakkını savunmak için eylem ve kelam edenler işe yine kadını sömürerek başlamaktalar. Asıl meseleye, entropik bozulmaya ve bu hususta toplumu koruyacak en güçlü kalkan kadına, yani anneye dönelim; Herşeyden önce kadın, annedir.Ailesi ve kocası için koca dağın karı, çocukları için ilk güven duygusunu yaşatan ve telkin eden bir sevgi kalesi.
Çocuğa güvende olduğu hissini ilk telkin eden ve öğreten anne sevgisi ve anne kucağıdır. Anne sevgisinden uzak yetişen çocukların gençlik yıllarında özgüven sorunu yaşadıkları sosyal araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçeklik. Batı ülkeleri aile kurumunu koruyamadıkları için, kadını piyasa Ego-nomisinin çarklarını çeviren bir araç haline getirmeye çalıştıkları için nesillerini de koruyamaz hale geliyorlar. Hatta bir süre sonra iktisadi verimliliklerinin de entropik bozulmaya bağlı olarak düşeceğini bile söyleyebiliriz. Zira, anne sevgisinden ve dolayısı ile güven duygusundan yoksun olarak yetişen nesiller yeteneklerin, potansiyelin ve işgücü veriminin en en büyük düşmanı ve toplumsal huzursuzlukların en temel nedeni depresyonun ağına takılarak üretkenliklerini kaybediyorlar.
Post modern dünya, kadını sosyalleştirirken aynı zamanda araçsallaştırmak sureti ile aileyi, nesillerin geleceğini ve üretkenliklerini ıskalıyor ve entropik bozulmaya kapı aralıyor.Meseleye sadece, çalışan kadın daha mutludur, ev hanımları geri ve ikinci sınıf vatandaştır, ya da kadının yeri evidir, gibi analitik olmayan açılardan bakmak ve ev hanımlarını ve annelerimizi itibarsızlaştırma operasyonuna farkında olmadan çanak tutmak yerine, neslin selameti açısından bakmak ve her şeyden önce kadınlarımızın annelik duygularını kaybetmemelerini temin ederek, geleceğimizi sosyal ve iktisadi anlamda teminat altına almak durumundayız. Tüccar bir eş sahibi bir peygamberin ümmeti olarak, kadınların çalışmasına, üretmesine itirazetmeyi kimse düşünemez. Ancak öncelikle şu sorunun cevabını vermek durumundayız; Evet, kadınlarımız sosyalleşsin ve çalışsın, ancak çocuklarımızı kime emanet edeceğiz? Sonunda eğer Ali Bulaç’ın ifadesi ile kreş ekip huzurevi biçeceksek, ve entropik Bozulmaya kapı aralayacaksak bu çalışmanın kime ne faydası olacaktır.? Bir önceki yüzyıl babalar ve oğulların yüzyılı idi, galiba yeni yüz Yılın belirleyicileri anneler ve çocukları olacak.!!!! Umarız, güzel bir roman çıkar….