KÜRESEL BIÇAK SIRTI EKONOMİ
Dünya ekonomisi, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamının kendilerine göre yaşadığı iktisadi, siyasi ve sosyal sorunlar nedeniyle yavaşlama sürecini sürdürüyor. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin aşmaya çalıştığı sıkıntıların içeriği, boyutu ve derinliği, normal olarak oldukça farklılık arz ediyor. BRIC-S-T ülkelerinin sorunları olmazsa olmaz ve mutlak olarak başarmaları gereken yapısal zorunluluklar iken, gelişmiş ülkeler ise daha yüzeysel ve dünya pastasından nasıl daha fazla pay elde kaparım türünden sorunlardan oluşuyor. Bu genel çerçeveyi ortaya koyduktan sonra, küresel ve ülkesel bazda meydana gelen ekonomik, siyasi, sosyal her olaya karşı gösterilen tepki ve sonuçları, ülkelerin gücüyle doğru orantılı bir şekilde gelişim gösteriyor. Fazla gitmeye gerek yok sanırım; ABD’nin Irak’a saldırırken nükleer silahların varlığını bahane etmesi ve sonra pişkince “hata yapmışız” gibi bir cümleyle geçiştirilen ifadeyle konunun kapatılması; Paris’teki terör saldırısından sonra dünya adeta ayaklanırcasına tepki gösterirken, Ankara Gar’ı önünde patlatılan bombalı saldırıda ölen 102 vatandaşımız için neredeyse sessiz kalması, insanlığın XXI. yüzyılın kalan kısmında çok zor ve kanlı gelişmelere hazırlıklı olmasını gerektiriyor. Yani ülkeler ve insanlar terör konusunda bile sınıflara ayrılarak değerlendiriliyor ve bunu yapan ülkeler de insan haklarına saygılı, çağdaş, gelişmiş olarak nitelenen ve temelleri de kan, zulüm, soykırım üzerine dayanan Batı ülkeleri ise dünyayı, rahat, huzurlu yakın bir geleceğin beklediğini ümit etmek fazla iyimserlik olacaktır.
Ülkemizi yakından ilgilendiren son gelişme de ise, bir Rus uçağının ülke sınırlarımızı tehdit ederek mahiyette uçması sonucu angajman kurallarına düşürülmesiyle ilgili olarak kamuoyundaki yorumları dikkatle analiz ettiğimizde, yine görüşlerin genellikle haklıdan yana değil de güçlüden yana olduğu dikkatinizi çekmiştir. Her ülkenin sınırı namusudur, hele ülkemize bu niyetle yapılabilecek en ufak bir tehdit unsuru, sonu nereye varırsa varsın her türlü cevabı her şekilde alacağını, tüm dünya bilmelidir. Tereddüdü ve şüphesi olanlar Çanakkale, Sakarya Savaşlarını hatırlasınlar. Rus uçaklarının angajman kurallarını ihlal ettiği, tüm dünyaya birebir görüntülerle gösterilmesine ve ispat edilmesine üstelik Rus yetkililerin animasyonvari bir savunmayla komik duruma düşmelerine rağmen, sahip olduğu doğalgaz ve petrol varlığına güvenerek Türkiye’ye ekonomik şantajlar uygulamaya çalışması, Rusya’nın yukarıda belirttiğim “kuralları güçlüler koyar” sendromundan başka bir şey değildir.
Ülkemiz ile Rusya’nın komşu ve birbirine ekonomik açıdan tabir yerindeyse muhtaç olmaları nedeniyle, şu anki krizin bir an önce çözüme kavuşması herkesin lehine bir gelişmedir. Ukrayna krizinden dolayı Batılı ülkelerin ambargosu ile sıkıntı yaşayan Rusya ekonomisi, sebze, meyve, temel gıda maddelerinin önemli bir kısmını ülkemizden ithal etmektedir, turizm ve bavul ticareti açısından da Türkiye için önemli bir pazardır. Türkiye ise doğal gaz ve petrol bakımından Rusya’nın önemli bir müşterisidir. İki ülkenin önemli düzeyde karşılıklı olarak doğrudan yabancı yatırımları mevcuttur. Rusya yanlışta ısrarını sürdürürse, Türkiye’nin de sahip olduğu ekonomik ve siyasi avantajları kullanmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu nedenle konu diplomasi yoluyla kısa sürede tatlıya bağlanmazsa, en az Türkiye kadar Rusya’nın da sıkıntıya gireceği ortadadır.
Aralık ayı yaklaştıkça FED kaynaklı ekonomi gündeminin ağırlığını artırıyor. ABD ekonomisiyle ilgili veriler sürekli değişkenlik göstermesine rağmen genelde olumlu bir niteliğe bürünmesi, faiz artırımına geçileceği sinyallerini güçlendirdi. Ancak Aralık ayındaki toplantıda FED’in yapacağı bu artışın dünya ekonomisini özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerini test etmek için çok sınırlı olacağını ve kademeli olarak sürdüreceğini bekliyorum. Yapılacak olan faiz artırımı ile ilgili senaryoların 2016 yılında da, tüm ülkeler için devam edeceğini düşünüyorum. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ise şimdiden yapısal ekonomi sorunlarına odaklanıp kendi toplumsal kodlarıyla uyumlu çözümler üretmelerinin şart olduğunu, değilse bir ülkenin sorununu resesyon, durgunluk, işsizlik gibi kendi sorunlarının derdine düşmüş küresel aktörlerin kalıcı bir şekilde çözemeyeceklerini anlaması gerekmektedir. Gelecek bunu kavrayan gelişmekte olan ülkelerin lehine işleyecektir. Japonya ve Euro Bölgesi parasal genişlemeyle düşük seyreden enflasyonu yükseltmeye çalışırken, dünyanın fabrikası ve motoru konumundaki Çin sanayi sektöründeki yavaşlamanın etkisini hizmetler sektörüyle aşmak için gayret gösteriyor. Çin ekonomisinin zayıflayarak emtia alımını azaltması, Brezilya, Rusya, Venezüella, Avustralya gibi emtia satıcısı gibi ülke ekonomilerinin de resesyon tehlikesi yaşacakları anlamına geliyor. Ayrıca Fitch’in de yapısal sorunlarını çözemeyen gelişmekte olan ülkelerin, kredi notlarında olumsuz anlamda düşüşlerle karşılaşacakları uyarısını ciddiye almaları gerektiğini ısrarla vurguluyorum.
Ekonomik ve siyasi yapısal sorunların çözülmemesi (cari açık), yüksek teknolojili üretim aşamasına geçilmemesi, kredi derecelendirme kuruluşların olumsuz notları ve yorumları, FED’in faiz artırım nedeniyle konvertibl paranın pahalanıp yüksek faizlerle borçlanmak zorunda kalınması, önümüzdeki yıllarda gelişmekte olan ülkelerin önemli açmazları olacaktır.
Soru: Küresel ekonominin ortalama büyüme hızı yavaşlama sürecinde midir? Neden?...
Sözün Gözü: İhanet eden kaybetmeye mahkumdur, her iki dünyada.