Doç. Dr. Ömer Akdağ
Doç. Dr. Ömer Akdağ Kraliçe

Kraliçe

Kraliçe olduğu söylenen Selda Bağcan’a gazeteci sormuş “Yozgat’ta içkili mekânlar OHAL kapsamında kapatıldı. Alkol bu kadar tehlikeli mi?”.

Soruyu soran cumhuriyet gazetesinin muhabiri olduğundan alkolün “bu kadar” tehlikeli olmadığını “biliyor”…

“Bu kadar” tehlikeli mi?” diye soruyor.

Demek ki çok “tecrübeli”.

Yozgat valisi alkolü OHAL sebebiyle yasaklamadan önce cumhuriyet gazetesinin bu “çok bilen” muhabirine sormalıydı.

Kraliçe olduğu söylenen (nerenin kraliçesiyse) bu bayanın cevabı şöyle;

“Yaşama müdahale”.

Bu bayanın “yaşam” dediği hayattır. Tercüme edelim. Yani içkinin yasak edilmesi hayata müdahaleymiş. Demek ki, bu ve benzeri zihniyete göre alkol hayatın kendisidir. Alkolik olmak “hayatta olmaktır”.

Yazık ki ne yazık….

Devam ediyor “kraliçe”;

“İçkili mekânlarda çalışan kadınların dramına kimse el atmıyor. Asıl mesele bu”.

Gördünüz mü “asıl meseleyi?.

Hükümet “boş işlerle” uğraşıyor (!).

Terörle mücadele, feto ile mücadele “bir kenarda” durmalıdır. “Kraliçe” toplumun gerçek problemini tespit etmiş. İçkili mekânlarda çalışan kadınlar “zor durumdaymış”.

Merak ettik. “İçkili mekanlarda” çalışan kadınların hangi sıkıntısı var?

Tecavüze mi uğruyorlar?

Azar mı işitiyorlar alkollü müşterilerinden?

İçki servisi yapılırken sol elle vermesi gerekirken sağ eliyle mi servis yapıyor?

Alkollü müşteriler, fazla mı bağırıyorlar?

Alkollü müşteriler sarkıntılık mı yapıyorlar?

İçkili mekânlarda çalışan kadınların niçin “şortlu veya şortsuz” olduklarını soruyor alkollü müşteriler?

Alkollü mekân sahipleri, orada çalışanların ücretini mi vermiyor?

“Kraliçe” alkol konusunda uzman olmalı ki, şöyle demiş; “Yahu adam, içmeden şortlu kadına tekme attı”…

Herhalde şortlu bir bayana “tekme atılması için “ alkollü olması gerekiyormuş (!).

Kafa yapısına bakar mısınız?

“İçmeden tekme attı” diyor.

Acaba alkollü mekanlarda çalışan kadınların problemi derken sayın “Kraliçenin” kastettiği bu muydu?

Anladığımız kadarıyla içkili mekânlarda çalışan kadınların problemi “içkili müşterilerin tekme atması”.

Değerli “kraliçemiz” içkili mekânlarda çalışan kadınların sıkıntılarıyla alakalı çözüm teklifi getirmemiş ama biz birkaç alternatif verelim;

1. İçkili mekânlarda çalışan kadınlar yakın mesafe dövüşü öğrensinler. Kurs ücretini Anıtkabir’in yanına çocuk bahçesi yapan Çankaya belediyesi öder kanaatindeyiz.

2. İçkili mekan müşterilerinin ayaklarını nerede kullanacaklarına dair gönüllülük zemininde kursa tabi tutulsunlar. (tekme, ana başlık olduğundan ayakların kullanımı üzerinde teksif olunmuştur).

3. İçkili mekânlarda haremlik selamlık tatbikatı uygulansın. Bu, teklif her ne kadar laikliğe mugayir olsa da “kraliçemizin” temas ettiği meselenin çözümüne katkı sağlayacağı ümidiyle, bir defada bir şey olmaz tesellisi içindeyiz.

4. Üniversitelere seçmeli ders olarak “içkili mekânlarda kadın” başlıklı bir ders konulsun. Bu konuda ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerimiz başta olmak üzere "çağdaş" bilim adamlarımızın “bilimsel” katkı sağlayacaklarına hiç şüphe yoktur.

Bizim içkili mekanlarda kadınların sıkıntısıyla alakalı “çözüm” tekliflerimizi bu kadar. Son olarak gazeteci Atatürk konusunda şunları söylemiş;

“Atatürk’ü eleştirmem, benim için dokunulmazlığı vardır. Neredeyse kutsalımdır”…

Sayın “Kraliçemizin “dokunulmazlığını” anladık.

“Neredeyse, kutsalıymış Atatürk”…

Neredeyse?

Nerede?

YORULMAK

Birisi demiş ki,

"39 yaşımdayım. Ümmet ile Atatürkçülüğü, Sunni ile Aleviyi, Türk ile Kürdü barıştıramayan partileri izlemekten o kadar yoruldum ki "nefes" alamıyorum. Boğuluyorum".

Terbiye müsaade etmiyor bu lafı yazana.

Bin yıldan beri İslam milleti var, 39 yaşındaki yeni yetme 1930'larda ortaya çıkan bir akımla İslam'ı "birleştirmek" istiyormuş.

Birleşmek isteyen İslam'a gelsin. İslam kimseyi reddetmiyor.

Sen yorulmana devam hemşehrim.

Senin canın başka şeyler istiyor galiba....

Bir başka akıldanelik;

Sunni ile aleviyi birleştirmek istiyormuş !

Yesinler senin "iyi niyetini" !

Önce o "sünni" değil ehl-i sünnettir. Ehl-i sünnet İslam'ın omurgasıdır ve Kur'an-ı Kerim'in yorumu olan sevgili peygamberimizin referans alınmasıdır.

Birleşmek isteyen gelsin ehl-i sünnet anlayışına.

OSMANLI TÜRK'Ü BUNUN FORMÜLÜNÜ KOYDU ORTAYA YÜZLERCE YIL.

Sen Osmanlı'yı yıkmakla aptalca övün, dış ihanetlerin maşası ol, ondan sonra Türkle Kürdü birleşmek iste.

BRE GERİ VE GEZİ ZEKÂLILAR!

Türk ile Kürt zaten ayrı değildir ki, birleştiresin..

Senin zihnin karışık ve ayrışık....

Atalarımız demişler ki, akılsız başın cezasını ayakları çeker.

Değerli dostlar,

Bizim rehberimiz karga değildir.

Bizim ortak paydamız İslam'dır ve üst kimliğimiz ehl-i sünnettir. Ehl-i sünneti cihan tarihinde en iyi formüle eden Türk milletidir.

KÖKLERİNDEN GÜÇ ALMAYA BAŞLAYAN BİR TÜRK MİLLETİNİ BÖLMEK İSTEYENLERİN NEFESLERİ KESİLİYOR.

Kendileri bilir.

Boğulanlar varmış, Türk milletinin yükselen değerleri karşısında.

Yardımcı olmak isteriz onlara.

Hadlerini bilmeleri kaydıyla Türk milleti her zaman ve her yerde her kese yardımcı olmuştur.

Sen, ey yorulan adam !

Osmanlı'nın tercih ettiği formülü kullanırsan yorulmazsın.

Osmanlı Türk'ü aklını ve tecrübeyi rehber edinmiştir.

Sen de öyle yap ve yorulma.

Ama Türk milletinin tarihini 1919'dan başlatırsan "yorulursun".

Türk milletini sıfır kilometre bir halk olarak görürsen "boğulursun"...

Kilometreyi çabuk tükettiğin belli.

Dedik ya akılsız başın ceremesini ayakları çekermiş.

Yorulursun.

Akıllı olan yorulmayı asgariye indirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doç. Dr. Ömer Akdağ Arşivi

YAZI

02 Ocak 2017 Pazartesi 09:01

DUA

19 Aralık 2016 Pazartesi 09:04