YAZI
Söz, anlık bir iletişim vasıtası olurken yazı, nesiller boyu iletişim sağlar. Konuşan birisi muhataplarıyla sınırlıdır. En azından şimdilik böyle. İstikbalde yeni bir teknoloji ortaya çıkarsa durum değişebilir.
Kitap yazan bir muharrir, gıyabında binlerce, milyonlarca kişiye ulaşır. Yüzünü görmediği, göremediği ve göremeyeceği insanlara yazısıyla ulaşır.
Yazının icadı bu bakımdan çok mühimdir.
Yazı, alfabe ile mücessem olur. Yani harflerin yan yana gelmesiyle yazı teşekkül eder. Harflerin mecmuuna alfabe diyoruz. Demek ki, alfabe yazının özünü oluşturur.
2016 yılında kütüphanelerimizde bulunan kitapları okuyarak, 1000 sene önce veya 500 yıl önce fikirlerini kaleme almış muharrirlerin kanaatlerini öğrenme imkânımız olmaktadır. Bizim, bir okuyucu (kârî) olarak, yazılı vesikalar vasıtasıyla geçmişe gitme imkanımız olmaktadır. Muharrirlerin de yazıları vasıtasıyla hem çok geniş bir coğrafyaya hem de ileriye doğru kanaatlerini intikal ettirme imkânı oluyor.
Medeniyet inşa eden toplumlarda esas olan devamlılıktır. Devamlılık şuuru olan toplumlarda ancak medeniyet teşekkül eder. İnsan mahsulü olan her fiile kültür diyoruz. “ilkel” insan ve “modern” insan şeklinde yapılan bir tasnifin bizim açımızdan bir geçerliliği yoktur. İlk insan Hz. Adem’dir ve ilkel değildir. İlk insandan itibaren ve ilk insan tarafından vücuda getirilen bütün fiiller kültürü oluşturmuştur. Kültüre şekil ve yön veren zihnî zemine de medeniyet diyoruz.
Kültür ve medeniyette esas olan devamlılıktır. Devamlılığı engelleyen ve geçmişi yok sayan anlayışların olduğu zeminlerde medeniyet ve kültürden söz edilemez.
Kültür, kısa vadede ve etkileşim neticesinde kısmen insan fiilinde ortaya çıktığı kabul edilse de medeniyet öyle değildir. Uzun bir periyotta ve ait olduğu insan topluluğunun inancıyla muvazi olarak teşekkül eder. Medeniyette seçicilik vardır. Medeniyet üst bir kavramdır. Milletleri içine alır. Kültür, medeniyete kıyasla biraz daha millîdir. Aynı inancın mensupları ancak bir medeniyete mensup olabilir. Mesela biz Müslüman Türkler olarak Batı Medeniyetine ait olamayız. Biz İslam medeniyetine mensubuz. Son 150 yıllık kafa karışıklığı, niye Türkiye’den ilmî bir hamle yapılamıyor sorusunun cevabını teşkil eder.
Yani Türkiye Türkleri olarak Tanzimat’tan itibaren gerek fikrî gerekse teknik sahada mücessem ve müşahhas olarak göz doldurur eserlerin ortaya konulamamasında, bu kafa karışıklığının olduğu kanaatindeyiz. Buna ilaveten iç buhranlar ve dış gailelerin mevcudiyetini de zikretmekte fayda vardır.
Türk ve İslam dünyasına mensup olmanın şuuru olmayınca akademisyenlerimizde, öncelikle İbn-i Haldun’u tanımak ve tahlil etmek yerine ilk elden veya yegâne ilim adamı olarak Karl Marks’ı okumak ihtiyacı ortaya çıkıyor. Böyle bir vaziyet, milletimizde özgüven (itimad-ı nefs) kaybıyla birlikte teati-i fikir imkânını da ortadan kaldırıyor.
Şimdi şöyle bir soru soralım;
1.Yazı devamlılığı temin eden temel unsurlardan biri ve yazının özünü oluşturan alfabe olduğuna göre, Türk milletinin bin yıldan beri kullanmakta olduğu alfabenin değiştirilmesi kültürel bir kırılmaya yol açmamış mıdır? Burada Latin hurufunun değiştirilmesi hususundan söz edilmiyor. Kültürel kopuşun izahı yapılmaya çalışılmaktadır.