Konya baranası ve türküleri beyanındadır
Konya musikisi denilince Bozkır’ın çocuğu olan ova yaşamında hareketli ve ritimli kaşık havalarına dayalı kırık hava türü egemendir. Konya’da yakılmış uzun hava türü ezgilere pek rastlanılmaz. Konya’da türkü icrası bakımından birkaç ana ekol vardır. Şehir merkezinde Ahmet Özdemir (Kör Ahmet) ve Mustafa Kazanlıoğlu( Kazanova) stili, Bozkır tarafında ise bağlama, ut ve kanun yanı sıra cümbüş, klarnet ve keman eklenmiş ve bir tür Silifke türküleri tarzında icra yapılır iken, Sille beldesinde ise ayrı bir ekol olarak Mehmet Karol tarafından temsil edilen daha dingin ve sakin tarzda havaların ve türkülerin icra edildiği görülür.
Eski usul Konya oturaklarında enstrümantal icra sazları olarak türkmen geleneğine dayalı tambura (dombra) bağlama, divan sazı ve cura üçlüsü esas alınırdı. Konya barana ekibindeki sazlara Ud, Kanun ve keman gibi ögeler TSM etkisi olarak Mevlevi dergahı ile etkileşimi sonucunda yerleşik hale gelmiştir. Bir diğer faktör olarak Kavalalı Mehmet Paşa ile Osmanlı arasında Konya'da yapılan savaş sonucu Mısır ordusunun galip gelmesi ile Konya'da yerleşen veya esir düşen Arapların yerli halk ile teması ile yerleşmiştir.
Dördüncü bir tez olarak ise Urfa, Malatya, Elazığ kentlerinde olduğu gibi Türk halk müziği ve sanat müziği enstrümanlarının ayrı fasıl ekiplerinde çalınır söylenirken zaman içinde karma ekiplerin teşkili ile müşterek çok sesli bir icra tarzı yaygınlık kazanmıştır.
Konya mızrabı atmak veya tezenesi denilince bağlamaya tezenenin vuruluşu esnasında tarama tekniğine dayalı bir vuruş ve çalış söz konusudur. Yani "Konya mızrabı" hareketli kaşık havalarının yegane usul, kıvrak ve hoşa giden yönüdür. Çopur Ahmet, Silleli İbrahim ve Rıza Konyalı üstatlar bu tarzın esas ustalarıdır, yeni kuşak olarak ise Hasan Genç vardır.
Konya türküleri üzerine en güzel değerlendirmeleri edebiyatçı yazar Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir isimli eserinde yapmıştır. (1) “Konya’da Mevlânâ kadar yükseklerde uçmasa bile varlığını bize onun kadar kuvvetle kabul ettiren ikinci - Selçuk epopesi(destanı) de düşünülürse - üçüncü bir varlık daha vardır, folklor. Ben Orta Anadolu türkülerini o gurbet, keder, türlü ten yorgunluğu ve iç darlığı dolu acı dert kervanlarını bu şehirde tanıdım.” demiştir.
Bu noktada merhum Alev Alatlı’dan ilginç bir yoruma göz atalım, “dünya görüşü ve müzik” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Ancak, meselenin başka bir yönüne temas etmek istiyorum. Size biraz müziğin psikolojisinden ve dünya görüşleri ile ilişkisinden bahsedeceğim… Öncelikle anlamamız gereken, müziğin “dünya görüşü” nü yansıttığıdır; belli bir dönemin dünya görüşünü yansıtır müzik. Hemen bir örnekle açıklayayım; örneğin, Konya Ovası’nda güneş cura ile batar. Şöyle bir düşünün ne demek istediğimi. Cura sesinin, Konya ovasının yarattığı psikolojiyi düşünün. Aynı sesi sanayi toplumlarında bulamazsınız.” (2)
Daha eskilere gittiğimizde ise Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü zamanda Konya’ lılar için “...saz, söz, ney, sema ve safaya düşkündürler...”demektedir. Konya oturak âlemleri, öyle sanıldığı gibi, her rast gelenin, içine girebileceği bir iş değildi. O âlemlere girebilmek için, yıllarca sözde sadakat, emanete sahip olma, mertlik, gözii peklik, hele hele beline sağlam olma gibi dürüst karakterden, mümeyyiz vasıflardan, tecrübeden geçmiş olmak lâzımdı. (3)
Konya türküleri özgün çalış ve mızrap tarzı ve seslendiriş şekli ile TRT sanatçısı ve türkü derlemecisi Nida Tüfekçi ve Yurttan Sesler korosu kurucusu Muzaffer Sarısözen’in ilgisini çekmiş ve bu alanda önemli çalışmalar yapmışlardır. Yine Konya türküleri ve mızrap tavrı TRT sanatçılarının gündeminde olan bir ekoldür. Mesela Şemsi Yastıman, Ali Ercan, Ahmet Gazi Ayhan, Kemal Koldaş ve Bircan Pullukçuoğlu gibi sanatçıların bizzat Konya’ ya gelerek mahalli sanatçılardan Konya tavrı türküleri dinlediklerini, birlikte meşk yaptıklarını ve derlemeler yaptıklarını biliyoruz. TRT sınavları ve eğitimleri kapsamında bir bağlama sanatçısının Türkiye geneli tavırlar ile birlikte özellikle Konya mızrabı atabilmesi ustalığına işarettir, hem çalar hem söyleyen bir sanatçı ise nitelik işareti kabul edilir.
Konya türkülerinin Selçuklu dönemine inen tarihlerdeki boyutunda eser olarak, beste ve güfte olarak ne çalınıp söylendiği net olarak bilinmemektedir, araştırılmalıdır. Karatay medresesi veya Kubadabad arkeolojik çalışmalarında bulunan çini parçasında saz çalan Konyalı insan figürü yer almaktadır. Mevlevi dergâhı ise Konya'da önemli bir dini ve tasavvufi mecra olmanın yanı sıra geleneği olan bir musiki ocağı olup dini ve la dini müziğin Konya'da Osmanlı döneminde yegane icra, meşk yeri ve sürükleyici unsurudur. Sade vatandaşın uzun kış gecelerinde evinde ve köyünde düğün dernekte, Aşıklar kahvesinde saz çalıp söylediği 17/18 ve 19.yüzyıl etkileşimleri ile Konya türküleri saz ve söz olarak yaygınlaşmıştır. Bugünlere ise elden ele, dilden dile Konya oturak gecelerinde otantik ağız ve şive ile söylenerek bir meşk ve sohbet ortamı içinde sohbet edilerek gelir.
Konya oturakları denilince Konya’da bir süre yaşayan (4) ve öğretmenlik yapan yazar Sabahattin Ali’nin de şahit olduğu ve kaleme aldığı Gramafon Avrat hikayesine ve filmine konu olan tarafları da yok değildir. Ancak içkili bir işret sofrası kurup külhanbeylik yapmak ne Konya’lı insanların eğlence biçimidir, ne musiki çevrelerinin ne de Konya oturaklarının asli hali ve ayrılmaz unsurudur. Safa Odabaşının Konya İmajı isimli kitabında belirttiği üzere 19.yüzyılın son dönemi ve 20.yüzyılın başında görülen tefessüh etmiş bazı kişilerin ve dejenere olmuş eğlence biçiminin bir yansımasıdır. Konya barana adabı içinde ortamı ihlal eden, fazla konuşan, yakışıksız davranışlar içinde olanlar sohbetten uzaklaştırılır, bir daha çağrılmaz idi. Hatta bu ortamlardan kovalanan kişilerin kulağına küpe olsun diye bıçakla hafiften bir çizik atılır idi ve ”eski kulağı kesiklerden” diye birisi hakkında rivayet çıkmış ise barana ortamında racona uygun davranmadığı için denilir idi.(5)
Bu bağlamda değerli üstadım ve kendisinden feyz aldığım, sohbet ettiğim, hafızasına ve folklor bilgisine hayran olduğum, 5 binden fazla parçayı meşk eden kör Ahmet lakaplı Udi Ahmet Özdemir’e ayrı bir fasıl açmak gerekir. Hafızlığı kamuoyunda tam bilinmese de ilahi meşk eden, Konya şivesinin yegâne temsilcisi ve meddah esprileri yapan biridir. Sanatçımız 1970’li yıllarda kurduğu “kardeşler milli folklor” ekibi ile birbirinden değerli ses kayıtları oluşturmuştur.
Rahmetli mahalli sanatçı Ahmet Özdemir bir sohbetimizde Gonyalı dayanamaz kapı gıcırtısına bile oynar demişti, bir de Konya' lının işi gücü namaz, niyaz, boğaz demişti. Az biraz da olsa belli belirsiz olarak çok az gördüğünü söylemişti. Kadınlara özel ve görmüyor diye çağrılı gittiği programlarda yardımcılarından önde oturan veya oynayan kadınların elbisesi mavili, kadifeli filan diye bilgi alır, sonra seslenirmiş kadifeli gelin maşallah diye şaka yaparmış. Tabi bunu duyan kadınlar amanın dermişler bu kör filan değil kız ablam bu Ahmet bizi görüyor diye konuşurlarmış. Gönlü tüm evrene açık olan kör Ahmet üstadımın birçok şeyi biz gözü görenlerden daha iyi gördüğüne de ruberu sohbetlerinde bizzat şahit oldum.
Sağlığında hem değer verilen bir yandan da "çalgıcı muamelesi" yapılan bu değerli sanatçıları bir hatırlayalım. 12 telli divan sazı çalan ve nota bilgisi olan bando eğitimi de olan Mazhar Sakman, klarnetçi Sabri İncel, Udi Kör Ahmet, Udi Mustafa Kazanlıoğlu (Gazanova), Silleli Kör Mehmet çoktan vefat ederek aramızdan ayrıldılar. Günümüzde tabi ki yeni mahalli sanatçılar var ancak bu usta sanatçıların verdiği hava, meşk ve icra kalitesi görülmemektedir. Yaşları gereği icra yapmayan kısıtlı vakitlerde sazını eline alan efsane bağlama sanatçısı Rıza Konyalı, bir hanende Nuri Cennet, ve Aşık Salihi kıvamında hem beste yapan hem türkü söyleyen Türkiye’ye kendini tanıtan sanatçı yetişmemektedir. Günümüzde ise bu gelenek mahalli sanatçılar olarak Adnan Demirci, Ramazan Koyuncu, Fatih Çinioğlu ve Hasan Genç gibi yeni kuşak sanatçılar tarafından sürdürülmektedir.
Konya barana kültürünü yaşatmak, yerel müzik geleneğini yaşatan mahalli sanatçılarımızın devamlılığını sağlamak için neler yapılabilir? Sadece Ahmet Özdemir ve Nuri Cennet için geç kalınmışta olsa Konya Büyükşehir belediyesi birer anı albümü yayınlamıştı. Konya’mızda şehir kültürüne yönelik acilen bir kültür master planı yapılmalı ve bu kapsamda bir Konya kent müzesi kurulmalıdır. Bu müzede özellikle bir Konya barana geleneği ve türküleri seksiyonu açılıp içinde geçmişten bugüne emek vermiş müzisyenler, enstrümanlar, işitsel ve görsel materyaller, TRT repertuarına girmiş kaynak kişiler ve mahalli sanatçıları tanıtan bölümler olmalıdır.
Bu tür bir çalışma yapılmaz ise korkarım artık çok az örneği kalan Konya bağları gibi Konya musikisi nasıl icra edilir, barana ortamı nasıl bir gelenektir diyenlere de gösteremez duruma gelinebilir. Niye derseniz:
Ne acıdır ki yine 1960'li yıllarda bir gece çetnevir bitmiş, Kör Ahmet'i düğün sahipleri Üçler mezarlığının duvarına getirip koymuşlar, tutunarak git yürüyerek evini bulursun diye bırakıp gitmişler. Adam mezarlıkta gecenin bir yarısı tek başına kalmış, ağladığını duyan komşuları çıkmış ve elinde udu ile bir köşeye sığınan sanatçımızı eve götürmüşler. Çocukluk arkadaşı emekli Bilal bey Sille kültür evinde düzenlenen bir programda bunu hüzünlü bir hikaye ve nasıl tanıştık diye anlattı, Ahmet abi de doğruladı.
Kör Ahmet üstadım hem kişisel sohbetlerinde bu vefasızlıktan bahsetti hem de 2007 yılında Sille Kültür evinde yapılan vefa programında şöyle dile getirmişti. "Ben 365 bin 829 kişinin düğününü yaptım, ben zılıp gidersem, yani ölürsem bir Ahmed ağa daha yok, beni çok ararsınız, Konya' lılar ben ölünce o zaman kıymetimi bilirler” demişti.
Konya müziğine yıllarca emek veren kişiler mesela birer birer emri hak vaki olunca aramızdan ayrıldılar. Mesela udi Mustafa Kazanlıoğlu(Kazanova), udi Ahmet Özdemir, kanuni Mustafa Konyalı, udi Mehmet İlerigiden (Poz Mehmet) ve son olarak bağlama sanatçısı Mehmet Kayık 2023 yılında vefat etti. İsmini saydıklarım kadar kamuoyunda pek ismi bilinmeyen birçok mahalli sanatçı ise sessiz sedasız aramızdan ayrılıp gittiler. Bu vesile ile Konya kültürüne hizmet etmiş ve vefat etmiş olan mahalli sanatçılara Allah rahmet eylesin.
Bu yüzden saz ve söz olarak barana meclislerinde Konya’nın musiki kültürünü icra eden ve bu mirasını yaşatan sanatçıları korumak ve gelecek nesiller tarafından bilinmeleri için isimlerini yaşatıcı kurum ve kuruluşlar olması gerekir. Çünkü onlar Konya türküleri ve musiki hayatına can veren, Konya mızrabını yaşatan birçok usta sanatçı Konyalı insanların düğününe, kınasına, çetnevirine, semah programına çoğu zaman bir selam hatırına, dostluk adına ve bir garibanın mutlu gününe katkı vermek adına bir araya gelip türkü çağırdılar. Paralı bir organizasyon ve maddi çıkar adına değil gönülden bir sesleniş olarak bila bedel bir araya gelip türkülerini söylediler. Dolayısıyla bu şehrin bu insanlara vefa göstermesi ve sahip çıkması gerekir.
Kent müzesinde özellikle ilk kuşak Ahmet Çopur, Silleli İbrahim Berberoğlu, Mehmet Karol gibi ustalara ve sonraki kuşak Ahmet Özdemir, Aşık Salihi, Mustafa Kazanova, Sabri İncel, Nuri Cennet, Rıza Konyalı ve Konya türküleri ile özdeşleşen ve Türkiye'ye tanıtan Bedia Akartürk başta olmak üzere biyografiler hazırlanmalıdır. Bu sanatçılarımızın fotoğraf albümü, plak, albüm kaseti ve videolarından oluşan görsel ve işitsel köşeler ve müzik odaları oluşturulmalıdır. Bu bağlamda Osmanlı döneminde Konya türkülerinin ilk sesli kayıtlarını yapan Macar Türkolog Bela Bartok arşivi ile erken Cumhuriyet döneminde 1930-50 yılları arasında yapılan TRT türkü derlemeleri temin edilmelidir.
Sadece koruma amaçlı müze ile kalınmamalı ve mevcut üniversitelerimizden birinde Konya Mahalli Türküleri Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü açılmalıdır. Üniversite konservatuar, İl Kültür müdürlüğü ve Konya Belediyesi işbirliği ile Konya türküleri ve musiki derneği veya bölümü anlamında bir yapılanmaya gidilmelidir. Konya Büyükşehir Belediyesi himayesinde Konya Barana Geceleri ismiyle yaşayan mahalli sanatçılardan oluşan düzenli konser programları yapılmalıdır. Urfa, Elazığ, Adıyaman, Malatya vb. şehirlerde yapıldığı gibi Konya içinde ve dışında Konya folklor ve musiki geceleri yapılmalıdır.
Bir anektod ile sözü bağlayalım. Konya'nın ikinci Mevlanası olarak gönüllere taht kuran merhum Hacıveyiszade Mustafa Kurucu hoca ile mahalli sanatçı Mazhar Sakman Dolav semtinde bir sabah namazı vakti karşılaşırlar. Sanatçımızın oğlu şair ve yazar M.Tahir Sakman’ın anlatımına göre Çetnevirden sabaha karşı dönmekte olan Mazhar Sakman ile hoca selamlaşırlar. Saatçi Mazhar Sakman biraz çekinerek ve mahcup bir hareketle sazını ceketinin altına doğru saklar. Beş on adım sonra dönüp birbirine bakarlar. Hacıveyiszade hoca Mazhar Sakman’a “di len o da lazım” bu da lazım diyerek onun gönlünü alır.(6) Hocaefendi ilmiyle ve davranışlarıyla bir çok konuda yediden yetmişe insanlara örnek olduğu kadar mahalli sanatçıya ve müzik icrasına karşı da bu hoş görülü tavrı ile olumlu bir örnek olmuştur.
Kaynaklar
Ahmet Özdemir ile Anılar -A
- https://www.yenihaberden.com/ahmet-hamdi-tanpinarin-konya-gunleri-14396yy.htm
- https://www.alevalatli.com.tr/dunya-gorusu-ve-muzik/
- Konya Oturakları Üzerine Yıl 2001, Cilt: 13 Sayı: 39, 425 - 444, 01.09.2001
Mehmet Tahir SAKMAN . https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/683338
- https://www.yenihaberden.com/sabahattin-alinin-konya-gunleri-13959yy.htm
- https://meram.wordpress.com/2017/06/02/konya-oturak-alemi-uzerine/
- Mazhar Sakman ile Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu’nun anektodu
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=pfbid02g2EzdBjq6rCDp7yRowRug554iPXH5qTzWC6BaSsL3H2R4HkTWrGHZq4XRcYh71v6l&id=595832267&mibextid=Nif5oz