Konuşanı biliyoruz
Benim evim, herkesin evine çok yakın ve herkesin evine çok uzaktır.
Evime gelen misafir, ebediyen benim konuğumdur ve evimden ayrılmaz, ayrılamaz.
Burada hiç kimsenin statüsünün, makamının, zenginliğinin, fakirliğinin, iyiliğinin, kötülüğünün, güzelliğinin ve çirkinliğinin önemi yoktur ve benim ev sahipliğimi bunlar hiç etkileyemez.
Evimin bir odasında mahallenin en zengini ile en fakirini aynı köşede ağırlarım ve bunlar birbirlerinden hiç gocunmazlar.
Benim evimin tek kötü yanı, gelen misafirlerin kendi istekleri ile gelmemeleridir.
Gelen misafirlerin tamamını birileri getirir ve evime bırakır giderler.
Bu bırakıp gidenler de, bir gün benim evime misafir olacaklar ama bunu pek düşünmek istemezler.
Bazı misafirlerime, sonradan birileri beyaz taşlar gönderir ve onları etraflarına koyarlar. Bazı misafirlerim son derece mütevazıdır ve ağırlandıkları odada pek isimlerinin anılmasını istemezler, kendilerini övgüyle tanıtmazlar.
Bazı misafirlerim aile yerinde istirahat etmek isterler ve kendilerinden sonra misafirliğe gelecek olanlar için ayrılan yerde konaklarlar.
Evimde demirbaş olarak kazma ve küreğim vardır ve istihdama katkı olarak bir de bekçim.
Kazma ve küreğimi, genellikle, misafirliğe gelecek olanların yakınları kullanırlar. Bekçi de, evimin güvenliğini sağlar gerek duymasam da.
Evimde geçerli olan iki ilke vardır:
Eşitlik ve adâlet.
Zengin de eşittir, fakir de.
Güzel de eşittir, çirkin de.
Âbid de eşittir, âsi de.
İdareci de eşittir, hizmetli de.
Müdür de eşittir, müstahdem de.
Hiç kimseye iltimas geçmem ve gelen misafirlerin makamı, beni bu ilkelerden ayıramaz.
Geçenlerde, mahallemizin fabrikatörü ziyaretime geldi ve artık benim misafirim. Bir zamanlar, bana misafir olacak en son kişinin kendisi olacağını söylerdi. Ama söylediği gibi olmadı.
Dün de, mahallenin sarhoşu ziyaretime geldi ve onu, mahallemizin fabrikatörü ile aynı odada ağırlıyorum.
Gördüğünüz gibi, benim sözüm ile fiilim arasında farklılık yok. Ne dediysek o!
Evime gelen misafirlerimin yanında hiçbir şey bulunamaz. Bu, evimin temel kuralıdır.
Misafirlerimin, benim ikramımı beğenmemesi söz konusu değildir.
Çünkü ikram ettiğim şeyleri, aslında onlar bana misafirliğe gelmeden önce göndermişlerdi. Benim tarafımdan kimseye haksızlık yapılmaz.
Kim daha önce ne gönderdiyse, ben de aynıyla kendisine ikram olarak sunuyorum.
Ağaçlar, çiçekler, taşlar ve otlar evimin süsleridir. Bu süsleri genellikle misafirlerimin yakınları getirir ve bırakır giderler.
Bazen, bana misafir getirmeden de beni ziyaret edenler olur. Senede iki defa bu yoğunluğu yaşarım ve hala da bu yoğunluğa şaşarım.
Evime geceleri pek gelen olmaz. Gelen olmadığı gibi, pek yakınımdan geçen de olmaz. Korkarlar nedense.
Misafirlerim gelmeden önce, künyeleri gelir ve bilirim kimin geleceğini.
Sala ve namaz, misafirlerimin bana teslim edilmeden önceki son törenleridir ama onlar için iş işten geçmiştir artık.
Benim evim, berzah âleminin giriş kapısıdır.
Bu kapı, kıyamete kadar açık kalacaktır ve insanoğlu mutlaka bu kapıdan geçip benim misafirim olacaktır.
Beni sizler iyi biliyorsunuz!
Duânız, berzah âleminin giriş kapısında hazırlığınızın tam olması yönünde olsun.
Duânızı eksik etmeyin efendim.