Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Kızasım da Gelmiyor İnsana?

Kızasım da Gelmiyor İnsana?

Zamanı iyi kullanmak üzerine katı kurallarımız var. Tüm bunlara rağmen vakit yetersizliğinden şikâyet ediyoruz. Bir zamanlar günlerce yolculuk yaptığımız şehirlere, gitmeye gözümüzün kesmediği ülkelere saatler içinde ulaşabiliyoruz. Raylarda akan trenler ve havada süzülen uçaklar hep daha hızlı olduklarını söylüyor lakin koşuşturma bir türlü bitmiyor. Arabalarımız çok hızlı ve konforlu olmasına rağmen akmayan trafikte bir işe yaramıyor.

            Yüksek katlı, korunaklı, dışarıdan soyutlanmış, teknoloji ile donatılmış yaşam merkezleri olarak reklamı yapılan binaların adına “konut” deniyor şimdilerde. Göçmek için oturulan konutlar, daireler gerek fiyatları gerekse oluşturdukları yaşam tarzıyla “ev” algımızı da değiştirmiş durumda. Estetik ve sanatsal kaygıların sıralamaya bile alınmadığı, mimari bakış açısının tüketim mantığı ve markalarına göre ayarlandığı devasa konutlar sardı dört bir yanı.

Ev dediğin dört duvar değil mi, belki üç beş mobilya, halı kilim filan… Değil, illa değil. Artık satın aldığımız şey bir yaşam, bir hayat. İnsanların buralarda yaşamak tercihine itiraz hakkımız yok elbet. Şehrin ruhu çekiliyor aramızdan, altlı üstlü oturduğumuz komşularımızı tanımıyoruz, bir zamanlar evdeki çiçeğe su versin diye anahtarı emanet ettiğimiz komşudan şimdilerde çok korkuyoruz.

            Eşyanın hükmü sürüyor evlerimizde. Devasa mobilyalar, elektronik eşyalar, hacimli dolaplar, lekelenmesinden korktuğumuz döşemeler, halılar… Mutlu olalım diye aldığımız eşya, bize yer bırakmadı oysa. Buna rağmen eşya biriktirmeye devam ediyoruz. Geçici ve sonlu heveslerimiz bizi mutlu ediyor gibi görünse de kalıcı ve gerçek olmuyor.

            Kalabalık şehirlerin, insan yoğunluğunun ve sayısal grafiklerin birer verisi haline geldik çoktan. Hislerimizin düşüncelerimizin, ruhsal dünyamızın bizim dışımızda olanlar için çok da ehemmiyeti yok. Ne yolla ve nasıl kazandığımız değil ne kadar harcadığımız ve hatta daha ne kadar harcayacağımız belirliyor yerimizi. Kazandığını nereye harcadığın kadar nasıl kazandığın da çok mühimdi oysa.

            Sağlıklı bireyler olalım istiyorduk gerek zihni gerekse bedenen sıhhat her şeyin başı. Bunu bizim kadar dünya düzeni sahipleri de biliyordu. Ne hikmetse sağlıklı olmanın ölçüsünü de onlar belirledi. İdeal boy ve kilo ölçülerinden günlük alacağımız vitaminlere, neyi ne zaman yiyeceğimizden tahlil verilerine kadar sağlığa dair ne varsa modern çağın ihtiyacına göre tertip edildi. Daha sağlıklı olmayı bekliyorduk ama çok adı konulmamış yeni hastalıklarımız oldu. Keşfetmedik hücre, araştırılmadık ilaç kalmıyor, teknolojinin de yardımıyla insana dair tüm verilere ulaşıyor lakin insanı sağlıklı ve mutlu edemiyorduk. Tek tip ve kalıba dökülmüş varlıklar değildik nitekim. Misal; merhamet hissinin nereden geldiğini ve neden bu kadar azaldığını ölçemiyorduk, hoş bu mevzu tıp biliminin konusu değildi lakin “insan” sürgit tıbbın terimlerinden biri olmaya devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi