Bir yemek ye de kim olduğunu görelim!
İnsanoğlu hayatını devam ettirmek için yeme ve içmeye muhtaçtır. Allah’u Teâla yarattığı her şeyi insan için yaratmış ve yeme içe konusunda bazı istisnalar dışında sınırlar getirmiştir. Yeme içmeye getirmiş olduğu sınırlardan; mayalanarak oluşan, gelişen, çok büyük bir yemek kültürüne sahip olmuşuz. Lakin son iki yüzyıldır yaşamış olduğumuz kriz, çoğu kültürümüzü bozduğu gibi yeme-içme âdâbımızı da bozmuştur. Şuan taklit yapmayı entelektüel olmak zannedip batıdan ne geldiyse sorgusuz kabul eden, başta dili olmak üzere yabancı kelimelerle konuşmayı medeniyet zanneden, geleneğe sahip çıkanları da gerici olarak niteleyen gruplar meydana gelmiştir.
Bunun neticesinden bi çok sıkıntı da beraberinde gelmiştir.
Olaya yemek yönünden bakarsak;
Mesela obezite; şuan bazı devletlerin kanayan yarası olmuştur. Ayrıyeten obezitenin getirdiği hastalıklara binayen devletlerde obeziteyle mücadele birimleri kurulmuştur. ABD de obeziteyle mücadele kapsamında yılda 250 milyar dolara yakın harcamamalar yapılmaktadır. Obezitenin ilk ayağınıda ayakta yenilen, adına da fastfood denilen yiyecekler almıştır.
Bizim kültürümüzde ayakta yemenin zaten yeri yoktur. Hatta bazı âlimler ayakta yemek yiyenin şahitliğinin dahi kabul edilmeyeceğini beyan etmişlerdir.
Ayrıyeten kapitalizmin getirdiği bu ayaküstü yemek kültürü insanı doyurmayan hatta aldatan bir şeydir. Mesela ayaküstü yemek menülerine baktığımızda içlerinde genellikle kola ve patates vardır. Bunlarda insanı şişirir ve doyduğunu zannettirir. Özellikle bazı modernler(!) sırf aşağılık kompleksinden dolayı böyle mekanlara gidiyorlar…
Diğer bir mesele lokanta Fransa’dan aldığımız ifadeyle restoran kültürü;
Evlerimizde misafir ağırlamayı unuttuğumuz, birazda kolaya kaçtığımız için restoranlar bir hayli çoğaldı. Fransa’dan sadece ismini almadık kültürünü de aldık.
İlk akla gelen çatal meselesi;
Efendim neymiş? Çatal sola, kaşık sağa koymak gerekirmiş! Dünyanın her yerinde böyleymiş!
Dünya deyince sadece batı anladıkları için böyle zannediyorlar.
Bizim kültürümüzde sol elle yemek yasaklanmıştır. Yani çatalı sola koymak fikri kölelikten başka bir şey değildir. Birde bu olayı muhafazakâr kurumlarda gördüğüm zaman çok üzülüyorum. Büyük bir yanlışlık olmuş diyerek hemen çatalı sağ tarafıma alıyorum.
Ayrıyeten yemeği ekmekle yemek ya da kalanı sünnetlemek görmemişlik ifadesi olarak lanse ediliyor. ‘Yemeğin hepsi yenmez birkaç parça bırakılır’’ buna da nezaket dilimi diyorlar.
Bunun da tamamen biz kültürümüzle alakası yoktur.
Bizde yemek yerken israf söz konusu vardır. Kişi midesinin üçte birini dolduracak kadarını tabağına alır ve bitirir. Eğer ortadan yeniliyorsa daha güzeldir. Ayrı bir bereket vardır ortada…
Ortadan yenildiğinde de önümüzden yemeli ve sofra kardeşlerimizi düşünerek yemeliyiz.
Yere bir şey düşürdüğümüzde de pislenmediyse yemeliyiz. Elden düşen lokmanın yenmesi adâptan sayılmıştır.
Ayrıyeten yemekten önce ellerimizi yıkamalıyız. Nitekim hadisi şerifte; “Yemekten önce elleri yıkamak yoksulluğu, yemekten sonra elleri yıkamak ise günahları giderir.” buyrulmuştur.
Ayrıyeten bilmediğimiz bir yerde yemek yediğimizde yapana içinde ne olduğunu sormalıyız. Bu bir sünnettir dikkat ve takva boyutudur. Çünkü haram yenildiği vakit dualarımızın kabul olunmayacağı hadislerde söylenmiştir.
Yemekten sonrada yemeği yapana teşekkür edilmesi adaptır. Çünkü insanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez.
Bizim yemek kültürümüzün özü; Acıkmadan yeme, doymadan kalk.
Yazımı Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerin sözleriyle bitiriyorum;
“Yemeği o kadar ye ki, o seni taşısın. Çok yeme ki, sen onu taşımayasın. Yemeği öyle ye ki, sen onu yemiş olasın. Öyle yeme ki, o seni yemiş olmasın. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur.”