Kim dur diyecek?
Türkiye’de kaos çıkarmak isteyen operasyon elemanlarının yoğun çabaları ve muhalefetin üç-beş oy uğruna bilinçsizce yangına sürekli benzin dökmesi sonucu her geçen gün büyüyen ırkçılık ülkemizin dünyadaki imajı ve geleceği için ciddi anlamda tehlike oluşturuyor.
Koskoca ülke bir avuç provokatörün eylemleri karşısında adeta çaresiz ve böyle giderse içimizdeki akılsızlara ve hainlere engel olamadığımız için hiç hak etmediğimiz halde dünyaya rezil olacağız.
Yetkililer dahi medyaya yansıyan birkaç kurbanı ziyaret ederek ve ırkçı saldırılara maruz kalanların gönüllerini almaya çalışarak günü kurtarmaya çalışıyor.
Oysa yapılması gereken yasalar çerçevesinde ve gerekirse ivedilikle yeni yasal düzenlemeler yaparak söz konusu provokatörleri kim olduklarına bakmadan dizginleyecek adımlar atmak.
Toplum olarak bizler de Türkiye’de huzuru bozmak, ekonomiye darbe vurmak ve ülkenin milli güvenliğini tehlikeye atmak isteyenlere karşı hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz.
Aksi takdirde yarın bunu yapmak için dahi çok geç olacak.
İspanyol gazeteci Lluís Miquel Hurtado geçenlerde sosyal medya hesabında eşiyle birlikte tatile geldiği İstanbul’da “Suriyeli zannedilerek” şiddete maruz kaldığını açıkladı ve yaşadıklarını anlattı.
“3 Türk çocuk İstanbul’da bana hayatımın dayağını attı. Önce beni kışkırtmak için uğraştırlar daha sonra araçlarının içinden eşime sigara izmariti attılar" diyen İspanyol gazetecinin paylaşımlarının birçok dile çevrilerek tüm dünyaya yayıldığını söylemeye gerek yok.
Türkiye’ye ve Türk insanına karşı herhangi bir önyargısı olmadığı anlaşılan İspanyol gazeteci, maruz kaldığı saldırının sebebinin ve muhalefetin yabancı düşmanlığını kaşıyarak hükümeti zor durumda bırakmak için Türkiye'yi bu hale getirdiğinin de farkında.
Kendisine gelen bir çiçeği paylaşarak, “Türkiye harika insanların yeri. Bize yardım eden ve olayı öğrenir öğrenmez bunu gönderenler gibi” diyen Hurtado’nun ardından ırkçı saldırıların hedefi kim olacak; Allah bilir.
Senegalli Davut ve ailesine metroda yapılan sözlü saldırının üzerinden henüz birkaç gün geçti.
“Çorumlu Amir” olarak tanınan Çadlı sosyal medya fenomeni Amir Zakaria, Türkiye’de dokuz yıldır yaşadığını ve yakın zamana kadar hiçbir ırkçı saldırıyla karşılaşmadığını fakat işlerin değiştiğini ve artık ırkçı saldırılara maruz kalmaya başladığını anlatıyor.
Ne yazık ki bu tür barbarlıkların kısa süre sonra tekrarlanmayacağını söyleyemiyoruz.
Tam tersine birkaç gün içinde yeni bir olayın gündeme düşmesi ihtimali hayli fazla.
Son dönemde artan ırkçı saldırılar ve paylaşımlar üzerine yapılan bazı yorumlarda Arap turistleri hedefe koyanların asıl amacının ülke ekonomisine darbe vurmak olduğuna dikkat çekiliyor.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidin aslında ırkçılık maskesi altında dışarından yönetilen planlı bir operasyon olduğu görüşüne katılıyorum.
Amaçları, Türkiye’nin turizm gelirlerinden aldığı payı olabildiğince düşürerek ekonomimizi zayıflatmak ve cari açığı kapatmayı hedefleyen yeni ekonomi modelinin başarılı olmasını engellemek.
Bir diğer arzuları da her halükarda Türkiye’nin dostu olan Pakistan gibi ülkelerle ve halklarıyla aramızı bozmak, ülkemizin Afrika kıtasında daha etkin hale gelmesinin önüne geçmek.
Turizmden ekmek yiyen ve yurt dışında faaliyet gösteren işadamlarımız, otel ve lokanta sahipleri herkesten önce topluma ırkçılık ve yabancı düşmanlığı pompalayanlara isyan etmeli.
Kadrosunda çok sayıda yabancı sporcu bulunduran kulüpler de ellerini taşın altına koyarak kınama bildirileri yayınlamalı.
Çünkü mevcut ortamda birkaç lümpenin yarın siyahi bir oyuncuya ve ailesine “Afrika’ya gidin” diye saldırmayacağının garantisi yok.