Kepçe kaşık ekonomisi
Geçen haftaki veriler gerek ülkemizde gerekse de dünya genelinde ekonomi açısından nasıl bir kontrollü kaos plânı yapıldığını çok net bir şekilde gösterdi. Spekülasyonlar üzerinden fiyatları artıranlar iş düşmeye gelince nedense gönülsüz davranıyor. Uluslararası alanda emtia fiyatlarında ciddi düşüşler oldu, oluyor. Ülkemizde döviz kurunda kısmen de olsa bir geri çekilme yaşandı. Lâkin piyasaların verilerini çarşı-pazar görmezden gelmeye çalışıyor(!)
Önce ahlâk ve maneviyat diye boşa denilmemiş. Bu ikisi olmadan ne iş yaparsanız yapın eksik bir tarafı kalır. Özellikle üretim ve ticaret anlamında ahlâkın olmadığı bir yerde somut anlamda ülkemizde yaşanılanlar yaşanır… Fiyat artırırken en ufak bir bahanenin ardına sığınanlar, depolarındaki ürünlere zam yapanlar, hatta zam öncesi rafları boşaltanlar iş indirime gelince devekuşu gibi kafalarını kuma gömüyor. Bazıları da dostlar alışverişte görsün diye kepçe ile yaptıkları zamlara kaşıkla indirim yapıyor. Emtialar da genel anlamda bir düşüş var. Son bir aylık süreçte demir yüzde 25, bakır yüzde 12, petrol yüzde iki buçuk, pamuk yüzde 30, buğday yüzde 14 değer kaybetmiş yani fiyatları düşmüş. Biz bunun yansımasını sadece döviz düşünce kısmen akaryakıt fiyatlarında gördük o kadar.
Emtia fiyatlarındaki düşüşler küresel anlamda enflasyonun düşmesine katkı sağlayacak deniyor. Normal ekonomik şartlarda öyle olması gerekiyor ama bizde işler farklı döndüğünden şikâyetçi olmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Örneğin sanki günlük kiloyla demir alırmış gibi her gelen zammı inşaatın maliyetine yansıtan bir kısım uyanık müteahhitlerden herhangi bir indirim haberi duyamıyoruz. Bazıları da bu düşüşlerin geçici gibi göründüğünü, kalıcı hâle gelirse maliyetlere yansıyacağını söyleyerek yerseniz top çeviriyor. Ayçiçeğinde de küresel anlamda bir fiyat düşüşü var. Fiyatlarda indirim bekleniyor ama yağcılarımız yeni yapılacak üretimde fiyatların düşeceğini, bir süre daha mevcut fiyatların devam edeceğini söylüyor. Zam gelince altı ay önce üretilmiş depodaki ürüne de geliyor, indirim ise yeni üretilecek ürünle başlıyor. İşte önce ahlâk ve maneviyat derken bunu kastediyoruz.
Asgari ücretin artmasıyla çalışanlar nefes alacak gibi görünüyor. Lâkin yüzde 30’luk artışın etiketlere yansımasını da elbette göreceğiz. Normal şartlarda iyi bir denetimle keyfi artışların önüne geçilebilir ama nedense yapılmıyor. Son iki-üç yılda dilimizde tüy bitmesine rağmen bir sonuca ulaşamıyoruz. Denetimden anladıkları dalga geçer gibi raftaki ürünün fiyatını kasadakiyle kıyaslamak. Marketler artık gece gündüz etiket değiştirerek çaldıkları minareyi kılıfına sığdırmak noktasında ustalaştılar. Araya bayram tatili de giriyor. Fiyatlar arasında yapılacak bayram öncesi ve sonrası kıyaslaması bile bize çok şey söyleyebilir.
Fiyatların seyrinin aşağı yönlü devam etmesi için her zamanki gibi görev hükümete düşüyor. Önce hükümet elini taşın altına koymalı. Akaryakıtta daha fazla indirim yapılarak fiyatlar kalıcı hâle getirilmeli. Günlük zam ve indirim haberlerini artık takip edemiyoruz. Tarım Kredi marketlerinde temel gıdada yapılacak indirimler diğerlerine referans olabilir. Örneğin şeker pancarında daha yeni hasat yapılmadı, geçen senenin hasadıyla üretim yapılıyor. Geçen bir sene içerisinde ne oldu da şeker fiyatları yüzde 300’ün üzerinde arttı anlayamadık. Geçen seneki akaryakıt fiyatlarıyla bu sene kıyaslanamaz bile. O zaman çiftçi daha uygun maliyetlerle hasat yapmıştı. Yoksa bu sene zaten fiyatlar artacak şimdiden vatandaş alışsın mı deniyor bilemedik. Aynı saçmalık süt ürünlerinde de yaşanıyor. Hükümet üreticiye doğrudan destek vermek yerine çiğ sütün alım fiyatını artırıyor. Bu da doğrudan süt ürünlerine yansıyor. Sanki gerçekten bol sütlü, yağlı peynir, tereyağı üretiyorlarmış gibi çiğ süt fiyatlarını referans göstererek fiyatları şişiriyorlar. Milli içeceğimiz çaya gelen zamlarda beynimizi yaktı. Bir kilo çay 60 lirayı geçmiş. Çay da içemeyeceksek ölelim daha iyi…
Ahlâkın, Allah korkusunun olmadığı, fiyatların birilerinin keyfine göre belirlendiği bir piyasada biz aynı şeyleri konuşmaya daha çok devam ederiz. Bu noktada hükümetin kararlı olup, piyasayı yönlendirmesi tek çözüm. Hem vatandaşı refahı hem de gelecek seçimin anahtarı ekonomiye bağlı. Yine, yeniden ve daima bu konuya odaklanmalıyız.