Kendi kahramanlarımızın giremediği sinema
Fiziki temasın yerine zihinsel teması esas alan algı yönetiminin imparatorluk çağını yaşadığı, yönetilen algının da her daim gerçeğin önünde koştuğu dünyamızda, dünyaya nadir gelecek gerçek bir kahraman -Ömer Halisdemir- için gerçek bir sinema filmi çekemedik henüz.
Bu suskunluğumuzu, kahramanlık satan değil kahramanlığı yapan bir Millet oluşumuza yorabiliriz ama meselenin şer tarafını da görmezden gelirsek, kahramana göstermemiz gereken vefaya yakışan feraseti sergilememiş oluruz.
15 Temmuz gibi bir bela yaşanmamış olsa idi, belki Ömer Halisdemir de kayıt dışı yaşayıp ömrünü tamamlayacaktı.
Kader, ömrü sonlandıran ölüm sürecine, Ömer’in ruhundaki kahramanlıktan haberdar etmek için müdahale etti ve Ömer Halisdemir’i kayıt altına aldı.
Hayal ürünü değildir, kurgu değildir, olağanüstü güçlere sahip değildir, yüzde yüz gerçek bir insandır.
Şimdi mezar taşında ŞEHİT yazılıdır ve Türk Milletinin tarihindeki yerini almıştır.
Yüzde yüz gerçek olan durum bu olmasına ve 15 Temmuz ihanet girişiminin üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına rağmen, Ömer’i anlatan bir film, bir kurgu, bir hikâye üretmeyişimiz, ne ile açıklanabilir, bilemiyorum.
Kanaatim şudur ki; 15 Temmuz gecesi kendini aşikar edip ihanet eden PİÇ’lerin (Paralel İhanet Çetesi) daha fazlası kripto olarak vazifeye devam ediyorlar ve bu Millete 15 Temmuz’un anlatılmasını, gerçek kahramanların gönül kayıtlarına da geçmesini engellemek için her türlü pisliği yapıyorlar.
Yoksa, bu zamana kadar 15 Temmuz için en az beş film, 251 şehit için yüzlerce kahramanlık hikayesi, 2194 gazi için binlerce görüntü kayıtlardaki yerini alırdı.
Aldı mı?
Birkaç yüzeysel belgesel haricinde, hayır.
Yeni gösterime girecek Şafak Vakti isimli filmden haberdar olmadığımız sanılmasın. Elbette haberdarız ve sayısına bereket talep ediyoruz. Yoksa, bu satırları kaleme alışımız anlamsız olurdu.
VietnambozgunundanRambo’lar üreten, sıradan insandanSüperman’lar türeten, ruhsuz demir parçalarından İronman’lar çıkaran, sahte ve sanal kahramanlığı gerçek dünyanın eğlencesi haline getiren sinemanın kazancı, elbette ki sahiplerinin hesabına yazılmaktadır.
Sahipleri hesabına yazılan bu kazancın bilançodaki en net karşılığı, işgal edilen zihinler ve büyüyen sömürgeciliktir.
Sahte kahramanlar üreterek paramızı ve vaktimizi heba eden bu sinema, bizim için maalesef bu zamana kadar Millet namına kâr hesabına hiç çalışmadı.
Milletin gerçek kahramanlarına da hiç geçit vermedi.
Kendi kahramanlarımızı sinemaya alamayan biz, el âlemin sahte kahramanlarına tonlarca para ödeyip evimize, zihnimize, gözümüze ve dilimize alan biz…
Bu alışverişten ne zaman vazgeçeceğimiz, hepimizin sorunudur ve galiba bu sorunu, işgal edilen zihinlerimizi hürriyetine kavuşturmadan çözebilmemizeimkân yok.
Ne yapılması gerektiğini, büyükler bizden daha iyi demeyi isterdim ancak, şu yaşa gelen ömür, bu cümleden de çok şeyleri aldı götürdü.
Yanlış giden şeyleri görebilme ferasetini ve yanlışı düzeltme gayretini, Allah, bu Milletin her bir ferdine nasip etsin.
Sinemaya, çıkar hesabı yönünden baktığımız sanılmasın. Evet, dünya bu hesaptan bakıyor ve kazancına kazanç katıyor. Amma velakin, çıkar hesabının, bir gün Allah tarafından çıkmaza sokulacağı unutulmasın.
Milletimize ve kahramanlarımıza vefa borcumuz penceresinden bakacağımız sinema, diğer kazançları da beraberinde getirecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Biz de algı yönetelim, demiyorum.
Biz de zihinleri işgal edelim demiyorum.
Biz de sahte kahramanlar üreterek satalım demiyorum.
Diyorum ki, sahte kahramanlara ödediğimiz paraları, Milletimizin kahramanlarına göstermemiz gereken vefanın tahakkukunda harcayalım ve bunun en etkili yolunun da sinema olduğunu görelim.
Ömer’in 15 Temmuz gecesi karargâhkoridorundaki son yürüyüşünün Türk Milletine neler kazandırdığını anlatmaya bu satırlar yetmez.
O yürüyüşün, bir PİÇ’in şakağında biten kurşuna dönüşünün, sinemadaki en net görüntülerle neslimizin gözüne ve gönlüne nakşedilmesinin hürriyet ve vatan millet sevdasına ne büyük gıda olacağını anlatmaya da yine bu satırlar yetmez.
Paha biçilemezlik bu olsa gerek…