Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Kendi hallerine bırakalım

Kendi hallerine bırakalım

Seçimin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen bazıları hala kendine gelemedi. Seçim öncesi aldıkları gazla öyle bir coşmuştular ki yaşadıkları şoku atlatmak için daha fazla zamana ihtiyaçları var. Hayal kırıklıklarını anlamaya çalışmalıyız. Kolay değil 2 Kasım sabahında Türkiye bambaşka bir ülke olacaktı ama onların istediği gibi olmadı.

Sosyal medyadan, gazetelerindeki köşelerinden millete hakaret edip kendilerini bir şey zanneden bu insanları anlamalı ama üzerlerine fazla eğilip durduk yere vakit kaybetmeden kendi hallerine bırakmalıyız. Kendilerine geldikleri zaman beraber yola çıkabiliriz. Bu noktada Sözcü vb. varakparelerinde kıymetini bilmeliyiz. Çünkü çok büyük faydaları var. Bir nevi maden suyu görevi görüyorlar. Seçimin ardından niye böyle oldu diye düşünen emekli memur amcaların gazını alıp kahvehanede sohbet etmeleri için yeni konular üretiyorlar. Ya da üniversite kantinde memleket kurtarmaya çalışan gençlere yol gösterip onların aydınlanmalarını sağlıyorlar. Nişantaşı-Cihangir ve Kadıköy hattındaki değerli Türk aydınları (!) ise teşhisi çoktan koyup bir kez daha bu memleketten bir cacık olmayacağı sonucuna vardı. Bir kısmı Paris’e ulaşırken diğerleri henüz nereye gideceğine karar verebilmiş değil. Geçmişte Tevfik Fikret’te Yeni Zelanda’ya gitmeyi düşünüyordu. Onlar kültürlü, aydın insanlar olduğu için mutlaka biliyorlardır ama biz cahil halk için Cemil Meriç’in “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır” sözünü bir kez daha hatırlatalım.

Durumları hiç kolay değil. Zihniyet olarak bulundukları mahallerinden hiç çıkmadıkları ve yine aynı mahallede üretilen gazete ve TV kanallarından başka bir mecra takip etmedikleri için seçimden sonra ortaya çıkan tablo karşısında kelimenin tam anlamıyla apışıp kaldılar. Leyla ile Mecnun dizisindeki Erdal bakkalın deyimiyle onlara öyle bir bilgi verilmemişti. Seçimden önce gerek Sözcü gerekse Halk TV olsun işlerin yolunda gittiğini, iktidarın bu kez devrileceğini muştulamıştı. Fakat bir kez daha oyunları tutmayınca ben küstüm oynamıyorum diyerek milletin üzerine çuvallandılar. Onlara göre bu halk olmasa Türkiye yaşanılacak yer ama halkın eğitime ihtiyacı var.

Bu sözüm ona aydın kitle yıllar içinde kendisini, zihin yapısını hiç değiştirmedi, aynı ezberle yola devam ediyorlar. Bunun doğal sonucu olarak ülkede yaşanılacak gelişmeleri önceden okuyamadıkları içinde hep bir hayal kırıklığına savruluyorlar. Dün halk plaja akın etti; vatandaş denize giremiyor başlığını atan zihniyet bugünde sapasağlam duruyor. Geçen gün oyuncu, mümtaz Türk aydınesi hanımefendi Amerikalılara verdiği röportajda Türk olmak nasıl bir şey sorusuna "Evet Türküm ama bu benim suçum değil” diyerek ülkemizin büyük bir yarasına parmak basmıştı(!) Türk aydınının milletle sorunu yeni değil zamanında Abdullah Cevdet’in tavsiyesi dinlenseydi belki bugün çok başka bir Türkiye olabilirdi. Seçimin ardından Mehmet Barlas yazısında bu zihniyetten şöyle bahsediyordu: “Her yerel ve genel seçim ertesinde bir kesim "Beyaz Türk"ün sonuçları değerlendirmelerine bakınca da, sizler de Abdullah Cevdet'in (1862-1932) "Vatanımı seviyorum ama milletimi sevmiyorum" dediğini hatırlamıyor musunuz? Abdullah Cevdet Osmanlı'nın "Büyük çöküş"ünün sorumluları listesine inançları, kültürü ve gelenekleri ile "Millet"i de almıştır. Savaşlarla, salgın hastalıklarla ve yenilmişlik duygusu ile perişan bir görüntü veren "Millet"in yeni kuşaklarının, dışarıdan damızlık erkek ithal edilerek yenilenmesi düşüncesini bile seslendirmiştir Abdullah Cevdet...”

Her şeye rağmen bu kitleyi yalnız bırakmayacağız. Bir süre dinlenerek kendisine gelip durumu hazmettikleri zaman yeni Türkiye’yi beraber inşa edeceğiz. Sözcü’nün filozofunun deyimiyle “Senin halini düşünmekten yorulduk, gerisini sen düşün kardeş” demeyeceğiz. Neticede onlarda bizim insanımız. Aynı gemide yol almaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi