Gülşen Yılmaz
Gülşen Yılmaz Karlı Dağlardaki Sır

Karlı Dağlardaki Sır

“Güneşe, hep güneşe yürüdüler. Uzak yollardan geldiler. Kimsenin olmadığı çağlardı. Destanlarla konuşulur, kurtlarla halleşilir, kayalarla dilleşilirdi. Onlar güneşe yürüyen Gök Tanrı’nın çocuklarıydı ve taşlara kazıdılar inançlarını…”

2007 yılında, daha hayata dair ne yapmak istediğini bile tam bilmeyen bir çocukken, yukarıda yazdığım cümleleri duydum televizyonda…

Belgeselin adı “Karlı Dağlardaki Sır”… Belgesel için 150 bin km yol kat edip dört yıllık emek harcayan, 138 gün saha çalışması yapan isim ise, Servet Somuncuoğlu. Anlatılan konu taşların üzerine kazınan tarih, 10 bin kaya, üzerinde Türk tarihine ışık tutacak 100 bin resim… Servet Somuncuoğlu hem bu belgeselle hem de yazdığı kitaplarla hayatıma tarihin tılsımlı halini katan insanlardan…

1-20180809163152.jpg

Servet Hoca Türklerin tarihini, kültürünü, dilini en iyi şekilde yansıtabilmesini kendine dert edinmiş ve hayatını bu gayeyle biçimlendirmiş birisi. Öyle ki Orhun Vadisi’nden, Baykal Gölü’ne kadar Türk diyarlarını arşınlayıp binlerce yıllık Türk Kültürü’nün geçmişini taşlara kazınan resimlerde aradı. Zaten tarihi sevmek merakla başlar. Servet Hoca’da da bu merak fazla fazla vardı. Moğolistan’dan döndüğü bir seyahatten sonra sevdiklerine büyük bir heyecanla şunları söyleyecekti; “Moğolistan bozkırlarında yirmi gün an gibi gelip geçti. Sizlerle paylaşacağım çok şey var zaman içinde. Türklüğün sembol değerlerinden biri belki de en önemlisi olan Orhun Nehri ve Orhun Vadisi’nde epeyce zaman geçirdik. Gün akşama dönerken vardığımız Orhun Şelalesi içimize mavi ışıklar saçtı sanki. Gün doğarken yine Orhun Şelale’sindeydik. Orada şunu düşündüm; Türklüğün, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın talihi ve tarihi artık önüne geçilemez şekilde Orhun Şelalesi’nin ak rengine dönecek ve dünyaya mavi ışıklar saçacaktır. Hepinize Ata ruhlarımızın selamlarını getirdim ve hepiniz için bozkırda sessiz çığlıklar gibi uzanıp giden mezar taşları, kurganlar başında ata ruhlarımız için dualar ettim…”

Belgesellerini izlediğiniz de neyi kastettiğimi çok iyi anlayacaksınız zaten. O taşlar sayesinde Türk tarihinin başlangıcı sayılan Orhun Abideleri’nden çok daha eski bir tarihe sahip olduğumuzu bize gösterdi. Batı merkezli tarih anlayışından sıyrılarak, Türklerin tapu senetleri olarak nitelendirdiği resimli taşlarla; “Bizim kendi tarihimiz var” diyebildi. Aslında onun derdi tarihi Malazgirt’ten başlatan güruhlaydı. Korkusuzca olması gerekeni gösteriyordu dünyaya. Türk’ün Altay Dağları’na aşkını yeniden alevlendiriyordu. Gençlere atalarınıza hasret kalın! Kalın ki onları merak edin! Merak edin ki araştırın, oralara gidin, benliğinizi soluyun diyordu.   

2-20180809163152.jpg

Zaten onun içindeki heyecan ve tutku, bu işe gönül verenler bilirler direkt karşısındaki izleyiciye ya da dinleyiciye yansırdı. Servet Hoca bana ve benim gibi birçok insana paha biçilemez dersler verdi ve ismini çok sevdiği tarihe kazıdı.

3-038.png

6 Ağustos Servet Hoca’nın beşinci ölüm yıldönümüydü. 49 yıllık hayatına tabiri caizse koca Türk Tarihi’ni sığdırdı. İdealist olmanın ne demek olduğunu kısa ömründe çektiği fotoğraflar ve belgesellerle; yazdığı kitaplar ve kısa yazılarla tasvir etti gençlere…

Halen Servet Somuncuoğlu denilince kulaklarımda Türklerin zekâsını ve bilgeliğini özetlediği şu tek cümle çınlar;

“Türkler taşı oyup tapmayan tek millettir…”

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gülşen Yılmaz Arşivi