Kalbimiz yaralı bir kuştur
Doktorum…
Söylediğimiz iyi veya kötü bütün cümleler bizim kimliğimizdir Doktorum. Olumsuzları şimdilik geçelim… Söylediğimiz bütün güzel ve olumlu cümleleri bir elbise gibi düşünelim ve bu elbiseyi önce biz giyelim. Giyelim de lafın gelişi; güzellik öncelikle bizim üzerimizde kendini göstermelidir. Konuşarak değil yaşayarak güzel olacağımızı unutmayalım.
Elbise dedim de aklıma geldi. Kirli, tozlu bir giysiyi suyun altına tuttuğumuzda giysi ile beraber üzerindeki kir de ıslandığı için, bir an, sanki temizlenmiş hissi yaşarız. Oysaki o giysi kurur ve kirin hemen hemen olduğu gibi durduğunu görürüz. Tevazu ve samimiyetten uzak sinsi yaşantılar, er veya geç, güneşin karşısında kuruyacak olan o kirli, pis giysiler gibidir Doktorum.
İnsana iyi gelen sessizlik yani susmak olmasına rağmen ne hikmetse insan açgözlü, kibirli, nankör ve gevezedir Doktorum. İnsan ancak sessizliğinin, kendinle hesaplaşmanın, ibret almanın, okumanın, dinlemenin, tabiata kulak kesilmenin içinde büyür ve gelişirken, bizler, hızdan, gevezelikten, mızmızlıktan, hilelerden, kendimizi kandırıp bahaneler üretmekten besleniyor, kalbimizden uzağa düşerek, derin bir yalnızlığın içinde debelenip duruyoruz.
Köpeğin, üzerinde et kalmamış bir kemikle oynamasına benziyor, bize faydası olmayan geçmişimizle, hatıralarımızla oyalanmak. İbret almak, duygulanmak veya yad etmekten bahsetmiyorum Doktorum.
Doktorum. Mutlu ve neşeli anlarımızda affetmek marifet değildir. Marifet olsa da kalibresi düşüktür. Asıl marifetimiz sıkıntılı anlarımızda göstereceğimiz sabır, anlayış, merhamet ve affetmek yetisidir. Bize kalırsa, bize sorarsan, içimizde ve dilimizde, hepimiz iyiyiz. Hatta çok iyiyiz. Kötülüklerimiz varsa da bunlar basittir, kimseleri bile isteye üzenlerden değilizdir. Bir de “Benim en kötü yanım insanlara güvenmek” diyen boşboğaz insanlar vardır. Yan yana geldiğimizde anlatırım. Bu insanlardan ne arkadaş, ne dost olur, selamlaşıp geçmek keyfe kafidir. Bu “kibar, bu “medeni” insanların sözleri yaz yağmurları gibidir. Hoşa gider fakat bunlara çok da inanmamak gerekir.
Kendimizi yetiştirmeden, olgunluğa ulaşmadan, yanımızda yöremizde bulunan insanlara karşı şüpheci davranmak da doğru değildir Doktorum. Paranoyaya benzeyen şekilde şüpheci olmak, karşımızdaki insanlara ham meyve vermek kadar manasızdır.
“Dalından sarkan bir incir gibi… Göz okşamasına rağmen, incirin, ancak güneşle ve zamanla olgunlaşacağını, tam bir lezzete ulaşacağını biliriz.” Bunu incir için biliriz de kendimizi niye dışarda tutarız Doktorum.
Olgunluk, sessiz bir yabancı gibi gelir önümüzde durur ve bizi bekler. Eğer onu anlamak ve kabullenmek istemezsek geldiği gibi sessizce çekilir. Fakat artık onu fark etmiş isek onu kazanabilmek uğruna ıstırap çekmeye ve kendimizle mücadeleye hazır olmalıyız.
Mevsim bahar. Gönlünü ve gözlerini bahara kapatma. Tekrar ediyorum: Önce, sen güzel olacaksın. Bu yol uzun, bu yol zor, bu yol meşakkatli. Ancak biliyoruz, istersek bu yolun yolcusu olabiliriz. Memnun olmak mutlu olmak değildir, mutlu olmanı dilerim. Mutlu olmak; her dilediğimizin yerine gelmesi, her istediğimizi yapmak, her ağzıma geleni söylemek değil bilakis feragat etmek, sabretmek, merhamet göstermek, yaşadıklarımızdan ibret almak ve sevdiklerimiz için yaşamaya çalışmakla mümkündür Doktorum.
Yaşamak, zamanla şekil değiştirecek, şafaktan gurup zamanına kadar, güneşle birlikte bir bahçe duvarında akisler yaratan bir ağaç gölgesi gibi, birçok değişimlere uğrayacaktır. Hüzünlerin olacak ve ardından mutluluklar yaşayacaksın. Fakat mutluluk öylesine karışık bir şeydir ki, birçok vakit, kendini tahrip edecek tohumları, içinde taşır. Bunu da unutmayasın.
Sen de bir gelincik yüreği ve bir kuşun tatlı sesi var.
Dağlara ve Karadeniz’e selam ediyor, yakında görüşebilmeyi umut ediyorum.
Güzel bir insan için konuşmak lüzumsuzdur. Güzel olduğuna inan ve sessizliği yeniden keşfet.
Kalbimiz yaralı bir kuştur, kalbimizi iyileştirmenin yolu da yaşamaktır.
Yüzün aydınlık, sözlerin bencilikten uzak olsun.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!