KADİM ŞEHİR, KADİM SİYASET
Her şehrin bir ruhunun bulunduğu kabul edilir. Şehrin toplumsal özellikleri, gelenekleri ve kültürüyle şekillenen bu ruh, içinde yaşayanları etkiler; orayla ilgili karar alanlara yön verir. Uzunca bir tarihsel tecrübe neticesinde gelişir. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun siyasi felsefesinde önemli bir yer tutan ‘kadim şehir’, ‘kadim kültür’ kavramları tam da buna tekabül etmektedir. Bu felsefe önümüzdeki dönemde siyasi hayatımızı ve devlet reflekslerimizi çok daha yakından bir şekilde etkileyecek.
‘Kadim şehirler’ asla kısa dönemli ve ani kararlarla geleceklerini ipotek altına almazlar. Şehrin istikrarını etkileyecek, ufkunu değiştirecek adımlar atılırken mutlaka ‘derin’ millete, milletin irfanına güvenmek ve dayanmak gerekir. Şehirle ilgili kararlar birkaç ‘maceraperestin’ keyfine bırakılmaz. Bu kişilerin sivil toplum, milletin maşeri vicdanı ve hassasiyetlerini dikkate almamaları derin travmalar oluşturabilir. Kadim şehirler muhafazakârdır; evrim yolunu benimser; tecrübelere, geleneklere ve şehrin ‘anlam kodlarına’ önem verirler.
Konya bir kadim şehir mi? Tabii ki ‘evet’. Mardin, Bursa, İstanbul ve Urfa neyse Konya da ‘o’. Dolayısıyla Konya gibi şehirlerde ani değişiklikler, istikrarı bozacak adımlar ve fevri davranışlar olumlu sonuç doğurmaz. Geçiş dönemleri, şartların hazır olmasına bağlıdır. Değişim yavaş yavaş hazmede hazmede olur. Olması gerekir.
Konya’nın Ak Parti açısından önemi ortada. Alelade bir şehir değil. Ak Parti’nin kurucu kadroları ve belkemiğinin dayandığı Milli Görüş hareketi Konya’da başladı. Rahmetli Erbakan’ın seçim mitinglerinin vazgeçilmez cümlesi hepimizin akıllarında: ‘Otağımızın ana direği Konya’da’. Konya 1969 yılında Erbakan Hocasına nasıl sahip çıktıysa, 80 İhtilalinden sonra Özal’a, 28 Şubat sonrası normalleşme döneminde de Erdoğan’a ve Ak Partiye aynı şekilde sahip çıktı.
Bütün bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan çok iyi biliyor. Başbakan Davutoğlu da. O nedenle 2009 yılında Ak Parti Konya İl Kongresinde Erdoğan’ın iradesi hilafına bir seçim yaşanınca onun nasıl üzüldüğünü yakınındaki insanlar çok iyi gördüler. Erdoğan çok kırılmış, hayal kırıklığı yaşamıştı. Konya’dan bunu beklemiyordu. Konya’yı kaybedemezdi. Geçtiğimiz hafta yaptığım Ankara ziyaretimde bunun hafızalardan çıkmadığı, unutulmadığı bilgisine ulaştım.
Konya 2002’den beri Ak Partiye olan desteğini artırarak devam ettirdi. Bürokraside, siyasette, ekonomide ve toplumsal hayatta sürekli gelişti, büyüdü. Nihayetinde büyümesini ve desteğini bir başbakan çıkararak taçlandırdı. Konya açısından bundan büyük bir mutluluk olamazdı.
Başbakanımızın henüz bir seçim atlatmadı. Pozisyonunu güçlendiremedi. 28 Ağustos günü hangi durumdaysa, bugün de aynı durumda. Ak Parti içinde bir ‘huzursuzluk’, bir ‘karamsarlık’ yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti Teşkilatı tam kadro arkasında. Bu pozisyon bir seçim galibiyeti ile tahkim edilse, uluslararası sistem durumu ‘kabullense’, diğer partiler ve Ak Parti kadroları görse önümüzü görmemiz daha kolay olacak. Gene biliyoruz ki, 17 Aralık süreci ve ‘paralel’ belası Davutoğlu hocamızı da ‘hedefe’ oturtmuştu. ‘Pusuda’ beklediklerini görmek için kâhin olmak gerekmez.
Konya’da bu saatten sonra siyaset yapmak hakikaten çok zor. ‘Ateşten gömlek’. Kim giyerse çok dikkatli olmalı. Konyalı dört seçmenden üçü Ak Partili. 31 ilçenin en küçük üçü hariç, tamamı Ak Partili kadroların elinde. Tahmin ediyorum ki çok kısa bir süre içinde bu üç ilçe belediyesi de Ak Partiye katılır. Sürekli artan bir seçmen desteği mevcut. Daha da önemlisi bütün bunlar Konya bir Başbakan çıkarmadan önce oldu. Bugünden itibaren mesele sadece ‘yerel siyaset’ olmaktan çıktı: Ulusal hatta uluslararası bir konu haline geldi.
Başbakanların seçim bölgeleri dünyanın her yerinde çok merak edilir. Seçim sonuçları takip edilirken ilk önce oraya bakılır. Bunu en iyi Başbakan bilir, Cumhurbaşkanı bilir.Kendi seçim bölgesinde başarısız olan, ülke siyasetinde başarılı olamaz.
Rize Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın arkasında nasıl saf tutmuşsa, Konya da Davutoğlu’nun arkasında aynı şeyi yapmak zorunda. Teşkilat, belediye başkanları veya milletvekillerinden kaynaklanacak ufacık bir oy kaybının hesabını kimse veremez. Ankara’da bunun Başbakanlığa bile mal olabileceği konuşuluyor. Konya’nın elde ettiği bu tarihi şans, kişisel hırslara feda edilemez.
İl Başkanı Ahmet Sorgun’un geçtiğimiz günlerde Başbakanla görüştüğü ve ‘tezkere’ istediği, görevden affını talep ettiği konuşuluyor. Bu tabii ki çok ‘stratejik’ bir adım. İl başkanı ‘makamda, mevkide’ gözü olmadığını ortaya koymuş oldu. ‘Davet’ üzerine geldiği görevini kendi isteği ile bırakmak istemesi çok ‘manidar’. Başbakan bu saatten sonra Konya’da ‘cini şişeden’ çıkarır mı, bilinmez. Zannetmiyorum.
Soru şu: Peki, son beş yılda Ahmet Sorgun’la alıştığımız il başkanlığı profilini kim doldurabilir? Kim Konya’yı birleştirebilir? Kim partinin oyunu artırabilir? Siyaset ‘bisiklete binmek’ gibidir: Pedalı sürekli olarak çevirmeniz, her defasında daha hızlı çevirmeniz şart. Yapamadığınızda ‘düşersiniz’. Mesele sadece il teşkilatını yönetmek değil, siyasete ve şehre hâkim olmak. Herkesi kucaklayabilmek…
Konya siyasetinden birinci derecede sorumlu olacak, siyaseti sahada uygulayacak kişi(lerin) ve kadronun özellikleri bir önceki yazımızda milletvekilleri için yazdıklarımızla aynı olmalı. Hatta bir derece yükseği. Siyasetçilerin ‘derin’ milletle irtibatı ön şart. Uzlaşıyla gelmesi gerekiyor. Sivil toplumu, düşünce hayatını, Ankara ayağını, bürokrasi boyutunu götürebilecek bir isim zorunlu. Yani ‘Marka değeri’ yüksek bir isme ihtiyaç var. Konya’da il başkanlığı yapabilecek çok kişi var, ama bu manada ‘marka’ isim bence az.
Şu ana kadar il başkanlığı için bir isim çıkmış değil. Kimse bu sorumluluğu almak istemiyor.Kimse cesaretini toparlayamıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 52 başarı elde eden Ak Partinin temel hedefi 330 MV barajını aşmak, Anayasayı referandumla değiştirebilecek çoğunluğu elde etmek. En ufak bir oy kaybına tahammül ‘sıfır’. Konya’da oy kaybı, ya da artış olmaması halinde faturanın meblağı çok büyük olacak. Biliyoruz ki tam bir yıl önce gelecek üç seçim (yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel) birlikte planlandı. Bu planın son halkası genel seçimler. Dolayısıyla, Ankara’da strateji buna göre kurgulandı. Konya için de durum aynı.
Bence Konya’nın meselesi şu: ‘Kestaneyi’ ateşten kim alacak? Kim, Ahmet Sorgun sonrası o koltuğa oturacak? Görünen o ki, ‘talipliler’ var ama ‘istekli’ görünmek istemiyorlar. İstiyorlar ki, aynen Sorgun’u getiren sürece benzer bir dönem olsun ve ‘davet’ üzerine başkanlığa gelsinler. Ama o ‘davet’ bugün yok. Olamaz da. ‘Taliplilerden’ hangisine görev verseniz diğerleri ‘hayal kırıklığına’ uğrayacak.
‘Kadim şehir’ tarihinde hiç olmadığı kadar ‘olağan’. ‘Bakanımız yok’ dediğimiz günlerden ‘başbakanımız var, hatta bütün bakanlar bizim’ dediğimiz döneme ulaştık. İl başkanlığı bir ‘külfet’ makamı. Bu görevden ‘rant’ devşirmek mümkün değil. Bunu ilgilileri çok iyi biliyor.
‘Kadim şehir’, ‘kadim adımlar’ atmak zorunda…