Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci KAÇ PARAYA AĞLARSIN?

KAÇ PARAYA AĞLARSIN?

Var mıdır gözyaşının bir ücreti? Üç beş damla gözyaşını kaç paraya satarsın ey dünya insanı? Ağlamak, bu dünyaya karşı ilk bireysel eylemimiz… Ne kadar güçlü ve ne kadar etkili bir eylem…

            Ağlamak, ilk haykırışımız ve ilk temasımız ise dünyaya, bir anlamı ve bir derinliği var elbet. Kelimelere sığdıramadığımız duygularımızı gözyaşına sığdırmaya sığınışımız acizliğimizden mi gelir, insan olarak en saf duygularımıza olan güvenimizden mi?

            Gözyaşımızın biyolojik ve kimyasal özellikleri üzerine yapılan tahliller onun taşıdığı manayı fiziksel kelimelerle ifade edebiliyor ancak. Lakin ağlamak, kimi zaman gözyaşıyla birlikte kimi zaman içimize içimize, hıçkırarak bazen, kimi zaman sessiz ve kuytu bir köşede meydan okumaktır. Nasıl olur da yalnız bir halde ağlayıp meydan okuruz dış dünyamıza? Ağlamak; var olduğumuzun, hisli duygular taşıdığımızın, yüreğimizin hâlâ yumuşak kalabildiğinin ispatıdır da ondan.

            Ağlamanın bir karşılığı olabilir mi? Başrolde bir artistin ağlaması gereken bir sahnede o duygu ve içtenliği yakalamadan ağlamayacağını bilen yönetmenler film hilelerine neden başvuruyor? Değme başrol oyuncuları ağlamıyor da bizler acıklı bir filmi izlerken neden sebepsiz gözyaşı döküyoruz?

            Sahi, gözyaşına bir bedel biçmiş midir dünyanın dünyalık sahipleri? Kaç paraya alırlar gözyaşımızı? Yetim bir çocuğun ağlaması onlar için ne kadar para eder? Basit çıkar hesapları içinde iki göz oda evinde yaşayan ve geçim derdinden başka gayesi olmayan bir ailenin evini bombalayan patronlar hangi duygu dünyasının sahibidirler?

            Ağlamak içe dönük bir eylemdir. Yüreğine sahip çıkamayanlar ağlayamaz, gözyaşı dökse de ağlar gibi görünse de sahtedir onlar. Ağlamak, belki hâlâ annemizden doğduğumuz o gün kadar saf olduğumuzu ve saf kalabildiğimizi hatırlatan yegâne eylemdir.

            Ağlayabilmek, sokakta oynayan çocukları görüp bir köşede küsmüş çocuğun kalbine dokunabilmek demektir. Harabe haline gelmiş evinin önünde, rejim tarafından katledilmiş kocasının arkasından çaresizce kalakalmış bir kadının hüznüne katılabilmektir. Hunharca katledilen ve yok edilen bir ülkenin yetim sayısınca gözyaşı dökebilmeyi göze almaktır.

            Ağlamak asla, kabullenmek, teslim olmak, çaresizlik, razı gelmek demek değildir. Belki eli kolu bağlı kalmanın bir ezikliği vardır ama isyanın, karşı durmanın, ret edişin en duygu yüklü en içli yoludur. Sahtelik taşımayı beceremeyen gözyaşının tam da kendisidir belki de.

            İçli bir türkü duyunca, hisli bir şiir, kim bilir belki acıklı bir Türk filmi, özlerken, kavuşurken ağlayan insan umut dolu, his dolu, eylem dolu değildir de nedir! Ne yer ne vakit gözetir gözyaşı; bir dost meclisinde aniden, kızını gelin ederken, bir mezarlıktan geçerken ve elbet sevdiğini özlerken dökülürse gözyaşı hangi bedel alır o damlaları?

            Ağlar insan, ağlamalı… Rabbini andığında, kalplerin ancak Rabbimizi anmakla mutmain olacağını bilerek ağlamalı. Taif yolunda taşlanan bir peygamberin kanayan ayaklarına bakarak o beldeyi affetmesinin hikmetini arayarak ağlamalı. “Anam babam sana feda olsun ya Nebi!” diyen dostun muhabbetini arayarak ağlamalı.

Yunus’un dergâha geri dönerken düştüğü tövbe halini bilerek, bulunduğu oda da Kur’an asılı olduğu için sabahlayan beyin derdini dertlenerek ağlamalı. Secdeye vardığında, duaya elini açtığında, ölümü hatırladığında ağlamalı…

Tüm bedelleri ve teklif edilen ücretleri beyhude kılarak “Aşk” için ağlamalı…

siste+72.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi