İSLAM İKTİSADININ TEMEL PRENSİPLERİ VE KALKINMA MODELİMİZ
Kalkınma modeli meselesi üzerine yazmaya devam ediyoruz. Büyüme odaklı ve biteviye birbirlerini kovalamak sureti ile kışkırtıcı bir piyasaya zemin hazırlayan üretim ve tüketimin hacmini arttırırken insanı ıskalayan mevcut kalkınma modeli üzerinde daha önce değerlendirmelerde bulunmuş ve yürümekte olduğumuz kalkınma yolunun, Üstad Sezai Karakoç’un ‘’İslam toplumunun ekonomik strüktürü’’ adlı risalesine atıfta bulunarak strüktürel bir bela sonuçlanabileceğini ifade etmiştik.
Bugün dünya’da yaşanmakta olanın bir buhran olduğu ve geçici çözümlerle ertelense bile er ya da geç mevcut sistemi yerle bir edeceği hepimizin bildiği bir gerçek. Bu bakımdan dünya’nın İslam’ın iktisadi prensiplerine her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var. Ekonomi, bir disiplin olarak yeni olsa da iktisadi olaylar Hz Adem’den bu yana hep var oldu ve bundan sonra da yine gelişimini sürdürmeye devam edecek. Bizde ise her ne kadar İktisada disiplin olarak yaklaşımın, ilk liberalimiz sakızlı Ohannes paşa’nın ‘’İlmi Servet-i Milel’’ adlı eseri ile başladığı varsayılsa da aslında batıdan çok önce İbn-i Haldun’un emeğe dayalı değer teorisi ile başladığını söylememiz gerek. Sadece batıyı referans alarak, kendi dünyalarına sağır kalan ve İslam’ın bir iktisadi siste minin olmadığını iddia edenlere dün için İbn-i Haldun’un emeğe dayalı değer teorisini, bugün için ise üstadın risalesini hatırlatmamız gerekiyor.
Üstad’a göre ana meselemiz, İslam düşüncesinin altın döneminde yazılan klasik eserleri günümüz literatürüne getirememiş olmamızdan dolayı, bir iktisadi temel, kavramsal yapı ve iktisadi bir dil oluşturamamış olmamızdır. İktisadi bir kavramsal yapımız ve dilimiz olmadığı için de üretim, tüketim, karlılık, maliyet gibi kavramları bize ait olmayan argümanlar ve bilgilenme biçimi ile yorumlamak durumunda kalıyoruz. Bu kavramlar ve arkasında temsil ettikleri düşünce biçimi zihnimize ve hayatımıza iyice yerleşirken, bereket, kardeşlik ortaklığı, nasip gibi uhrevi olduğu kadar iktisadi de olan kavramlar dilimizin ve aklımızın ucunda bile durmuyor. Üstada göre bu dili ve kavramsal yapıyı İslam’ın ikti sadi öğretisinin temel prensipleri ile inşa etmek mümkündür.
Mülkiyet anlayışı, faiz yasağı, Zekat sadaka ve infak, ihtikar ve İsraf yasağını temel prensipler olarak alan üstad,bu prensipler dahilinde, kapitalizm ve komünizm’in ekonomi anlayışlarının sığlığını ortaya koyarken, strüktürel yapıyı aşağıdaki keskin ve net ifadelerle en sağlam şekilde temellendiriyor; ‘’Toplum ferdi ezemez. Miras ve mülkiyet hakkı, gerekirse toplumu boykot edebileceği bir asgari gücü ona sağlamıştır. Öte yandan, haram ve helal ölçüleri, kazancın temelde emeğe dayanması kuralı, paranın sırf para olduğu için para getirmesinin yasak oluşu (faiz yasağı), kazancın belli bir nispetinin bir sosyal adalet vergisi gibi devlet eliyle alınarak fakir sınıflara transferi (zekat), bir müslümanın öbür Müslümanın durumundan tam sorumlu oluşu, israf yasağı, parayı iş dışına çıkarma yasağı, diğer bir deyişle yatırım yapma mecburiyeti ve bütün bunlarla birlikte ve bütün bunlara hakim insanın, kendisini de çocuklarını da bütün mallarını da İslam yolunun bir mülkü ve hakkı sayma şuuru.’’ Bu ifadeler İslam’ın iktisadi yapısının temel direklerini en net şekilde İfade etmektedir.
Netice itibarı ile bir Müslüman için dünya ahiretin tarlasıdır ve mülkde kendisine Allah’ın bir emanetidir. Özel mülkiyet esastır, ancak sınırsız değildir. Zekat, sadaka ve infak hem malı hem de insanın ruhunu temizlerken, toplumsal anlamda zenginden fakire servet transferi yaparak bir bakıma regülasyon görevi de görmektedir. Faiz yasağı ise başlı başına emeğe saygı demektir. İslam İktisat sisteminde bütün ilkeler ana amaç olan sosyal adalete hizmet ederler. Özetlemek gerekirse, en eski, en güncel ve en insani iktisadi sistem İslam’ın iktisadi sistemidir. Hızla büyümekte olduğumuz bu dönemde, kendimizi ve geleceğimizi ıskalamamak ve strüktürel bir belaya düçar olmamak için, İslam iktisadi sistemi dahilinde bir büyüme modeli ve karlılığın bereketle, servetin nasiple, rekabetin kardeşlikle yoğrulduğu bir iktisadi dil oluşturmak bizler için bir zorunluluktur.