İmkansızın içindeki imkan
Dün doğuştan engelli Mustafa Donat ile röportaj yaptım. Röportajı yapmamın nedeni engelli olması değil yaptığı resimlerle engelleri aşmasıydı. Birçok insanın yapamadığını yapmasıydı belki de…
Asıl engelin kronikleşmiş zihniyetlerde olduğunu anlattı Abdullah Ağabey. Ağabey diyorum çünkü kendisi bana bir abi sevecenliğiyle yaklaştı. Sen benim kardeşimsin dedi. Bu kelime hiç bu kadar anlam bulmamıştı bende. Anlattıkları şeylerden birçok ders aldım. Bu zamana kadar kendine ders almayanların alması, umudunu yitirenlerin umutsuzluğa kapılmaması için anlatmak istiyorum…
Abdullah ağabey doğumunda omuriliğinin zarar görmesi sonucu el ve ayaklarını kullanamaz hale gelmiş. Yüzde 92 oranında bir engeli varmış. Engelli denildiğine bakmayın ben engelli olarak görmüyorum onu. Asıl engel zihniyette olur, düşüncede olur, karakterde olur. Oysaki onun düşüncesinde, zihniyetinde, merhametinde bir engel yok. Dün uzun uzun konuştuk onunla. 9 yaşında sol ayağı ile resim yapmayı denemiş. Pes etmemiş. Olmadı diye bırakmamış. Yaşadığı zorlukların üstüne gidip en iyisini yapmış. Ve şimdi inanılmaz güzel resimler yapıyor. Üstelik bunu ticari amaçla değil sevdiği için yapıyor.
Resim yaparak toplumdaki kronikleşmiş düşünleri yıkmak istediğini söyledi Abdullah ağabey, “ Sizin kadar biz de varız, sizin yapamadıklarınızı da yapabiliriz” gibi bir algıyı topluma benimsetmek istediğini ifade etti. Bana sorarsanız yaptığı resimlerle en iyi şekilde bunu başarıyor.
Abdullah ağabey sohbetimiz esnasında benden kağıt ve kalem çıkarmamı istedi. “Sana bir kelime yazdıracağım bu kelimeyi hayatın boyunca aklından çıkarma” dedi. Neydi hayatımı değiştirecek o sihirli kelime? Peki, Abdullah ağabeyin hayat felsefesi yaptığı kelime bize de umut olabilir miydi? Korkularımızı, üzüntülerimizi, kaygılarımızı tek bir kelime ile atabilir miydik hayatımızdan? Zihinlerimizdeki engeli yok edebilir miydik? Abdullah ağabey umudunu hiçbir zaman kaybetmemişken bizim kaybetmeye hakkımız var mıydı? Yoktu elbette. Bir insan isterse her şeyi yapabilir. Abdullah ağabey de onu anlatmaya çalışmıştı.
Neyse uzatmayım çok fazla siz de merak ettiniz değil mi o sihirli kelimeyi…
Sihirli kelimemiz: ‘İMKANSIZ’
Deftere imkansız yazdırdıktan sonra şöyle sordu: “İmkansızın içinde ne var?”
Evet, imkansız kelimesinin içinde de imkan vardı.
Peki, biz imkansızın içindeki imkanı görebiliyor muyduk?
Başımıza gelen zorluklara gösterdiğimiz tavır neydi? İstediğimiz şeylerden en ufak zorlukta vazgeçiyor muyduk? Bu olmamalıydı, kimseye kulak asmadan bize imkansız olarak sunulan şeyleri gerçekleştirebilirdik. Eğer Abdullah ağabey etrafını dinleseydi, belki de şu an resim yapamıyor olacaktı.
Biz de hayalimizin resmini çizebiliriz, tıpkı onun yaptığı gibi…
Oysa başımıza gelen zorluklar, bizim sonuca ulaşabilmemizi kolaylaştıracak en büyük ödülmüş. Bunu öğrettiğin için teşekkür ederim Abdullah Ağabey…