Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Husumetinin kölesi olan idareciler

Husumetinin kölesi olan idareciler

Kamu yararı’ kavramına en çok hassasiyet sergilemesi gereken kamu görevlileri, şüphesiz ki eline yetki verilmiş olan ve adına idareci denilen kişilerdir.

Bu kişilere verilmiş yetkinin ete kemiğe bürünmüş hali, emirdir.

Emir, idarecinin nefsini okşayan değil, kamu yararını hedefleyen talimattır.

En güzeli, emir vermeden iş yaptırabilecek idarecilere sahip olmaktır ama şimdilik bu mümkün görünmüyor.

Çalışılan ortamı güzelleştiren, güzelleştirmek zorunda olan idarecilerdir.

Çalışılan ortamı çekilmez kılan da yine idarecilerdir.

Kamu hizmetini, kamu yararına ulaşmak için yapılan bir aş pişirme vazifesi olarak görürsek, işinde pişerek aş pişirme yetkisini elde edenlerin pişireceği aşa doyum olmayacağı, açıktır.

İşinde pişmeden, ikili ilişkilerle yetki alanların pişirdiği aşın ya karın ya da baş ağrıtacağı da açıktır.

İşinde pişmemiş olmanın en bariz görüntülerinden biri, idarecinin, husumetine mağlup olmasıdır.

Kurumunda bir işin gereğini en iyi şekilde yapacak birisi ya da birilerine karşı husumeti ya da ön yargısı olan bir idarecinin, o iş için üzerinde karar kılacağı en son kişiler husumet beslediği kişilerdir, maalesef.

Husumet duyduğu kişi ya da kişileri gözden çıkardığını zanneden, husumetine mağlup idarecinin aslında gözden çıkardığı ilk kavram, ‘kamu yararı’ kavramıdır.

Böyle idarecilerin gözünde, kamu yararının gerekleri değil kendi nefsinin istekleri ön plandadır ve bütün emirlerine, husumeti yön verir.

İdarecideki husumete bağlı bu körlüğün en çok zarar verdiği kavram, yine kamu yararı kavramıdır.

Husumetinin kölesi idarecinin ‘kamu yararı’ kavramı ile uzaktan yakından alakası olabilir mi?  

İşi, tehdit aşamasına getirmiş olanlar ise acziyetlerini aşikâr etmiş demektir.

Geçmişte bu satırlarda şunları yazmıştık:

Gerçek bir idareci, kurumunun ak saçlılarını yürüdüğü yola ışık eden, kurumunun gençlerini ise yürünülen yola âşık edendir.

Tecrübeden faydalanmasını bilir, gençliğin kuvvetini de en doğru yere kanalize etmeyi kendine vazife addeder.

Kişilere karşı sahip olduğu hiçbir husumet ya da önyargısı, tecrübenin kullanılmasına bağlı olan kamu yararının önüne geçemez. 

Böyle idareciler ile yürünülen yolda varılacak son duraktaki en kutlu meşguliyet, millete hizmet etme sevincini hep birlikte yaşamaktır.

Eli öpülesi bu insanlar, kendilerinin geleceğine değil kurumlarının geleceğine yatırım yapan güzel insanlardır.

Husumetin hiç yakışmayacağı insanlar, aslında idarecilerdir.

Ehliyetli insan olmanın gereklerinden bahsederken, yine bu satırlarda şu cümleleri tarihe not olarak düşmüştük:

Adalet, idarecinin dilinde değil fiilinde güzeldir.

Husumet, adalet duygusunu da yerle bir eden duygudur. Hasım olarak görülen kişiye karşı adil davranıldığını kitapların yazması, nadirattandır.

Kamu yararını gözetmeyen, adaleti değil fiiline diline dahi bulaştırmayan husumet yüklü idarecilerle çalışmak zorunda kalan kişilerin talihsizliğine ne denir, bilemiyorum.

İdarecinin öfkesinde bile merhamet kokmalıdır, gülüşünde sinsilik değil, sözü, husumetine mahkûm idarecilere ilaç olarak üç öğün verilse, yeridir. Tabi ki iyileşebilmeleri umuduyla…

Husumetinin kölesi olan kişilere yetki vermemenin yolu bellidir: Gayreti, kutsalımız olarak görmek…

Bu yazımızı tekrardan ibaret sayacak dostları kızdırmayacaksak bir tekrar daha yapalım:

Kaderin âşık olduğu gayrete, fert de âşık olacak, devlet de…

Kabiliyetin değil kurbiyetin, gayretin değil ikili ilişkilerin, medeni cesaretin değil madeni cesaretin olduğu ortamlara girmeyecek iki kelime: Samimiyet ve olgunluk

Samimiyetin merhamete dönüşmüş hali ile olgunluğun husumete kapıları kapattığı ruh halinin aynı çatı altında birleşmesi demek, düğün bayram demektir.

Hasret miyiz?

Evet, hasretiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi