Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu HÜKÜMET SİSTEMİ TARTIŞMALARI

HÜKÜMET SİSTEMİ TARTIŞMALARI

Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemlerde hükümet sistemi tartışmalarına hassaten önem veriyor. Her vesile ile konunun tartışılması için meseleyi gündemde tutmaya çalışıyor. Haksız da sayılmaz doğrusu. Zira Türkiye’deki tartışmaların çoğu güçsüz yürütme, aciz yönetim yaklaşımları kaynaklı.

Yürütme organını güçlendirdiğiniz zaman, başındaki şahısları güçlendirdiğiniz anda aslında sistemi takviye etmiş oluyorsunuz.

Türkiye’nin farklı illerinde düzenlenen açılış törenleri vesilesi ile Cumhurbaşkanımızın fikirlerini öğrenme imkânına sahip oluyoruz. Belli odaklar bu törenleri bile polemik konusu yapma cüretini gösteriyorlar.

Oysa Cumhurbaşkanımız halktan 21 milyonun üzerinde oy alalı henüz bir yıl bile geçmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi propaganda döneminde ne söyledi, hangi sözü verdiyse bugün onları dillendiriyor. Eylem ve söylemlerinde bir farklılık yok.

Evvela şu tespiti yapmamız lazım: Türkiye’de bugün fiili ve hukuki olarak Yarı başkanlık sistemi mevcut. Parlamenter sistem tarihin tozlu raflarında kendine bir yer buldu. Bulmak zorunda kaldı. Yasama ve yargı erklerine özellikle de demokratik olmayan yapılara karşı acziyet içinde bulunan yürütme organı vesayetçi kurumları bertaraf ettikten sonra kendine bir yaşam alanı açtı.

Geçen yıl Soma faciasını konuşurken Yaşam Odalarının ne kadar hayati olduğunu öğrenmiştik. Bugün hükümet sistemimiz açısından da benzer yaşam odalarına ihtiyaç bulunduğunu pekâlâ ifade edebiliriz.

Cumhurbaşkanı aktif ve açık bir şekilde fikirlerini ortaya koyuyor. ‘Türkiye’de değişimin gerçekleştirilebilmesi için hak ve özgürlüğe inanan, aklını, fikrini ve vicdanını kiraya vermemiş 400 vekile ihtiyaç var’ diyor. Herhangi bir parti zikrettiğini duymadım.

Şahsi kanaatim de o yönde. Özgürlüğe inanan vekillerin farklı partilerden olması bir zenginlik. Hepsi tek bir partide olursa, değişim tek boyutlu olabilir. Önlenmesi için farklı partilere yayılan bir yelpaze oluşturulmalıdır.

Açılış törenlerini eleştirenler yok değil. Türkiye buna alışsa iyi olur. Artık Cumhurbaşkanımız sahada. Başbakanımız sahada. Tüm aktörler meydanlarda. Cumhurbaşkanı kendi pozisyonu ve ülkenin selameti açısından neyin yararlı olacağını düşünüyorsa onu meydanlardan haykıracak. Buna set çekilemez. O alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağını açıkça ifade etti zaten.

Geçmiş dönemlerde ‘tarafsız cumhurbaşkanı’ ayrıcalığını tepe tepe kullanan cumhurbaşkanlarının hangisi tarafsızdı, Allah aşkına. Hiçbiri değil. Atatürk’ten başlamak kaydıyla Abdullah Gül’e kadar tüm cumhurbaşkanları taraftı. ‘Taraf’ olmak özünde kötü bir şey değil. Tavrınız net, duruşunuz açık olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu anlamda ‘taraf’. Peki, neyin tarafı? Ne söylüyor Erdoğan? Tavsiye ve talepleri hak, özgürlük, hukuk yönünde mi, yoksa kısıtlama tarafında mı?

Erdoğan konuşmalarında demokrasi vurgusu yapıyor, illegal yapılanmaları eleştiriyor, silahı ve terörü sonlandırmak için gerekli şartları konuşuyor. Böyle tarafsızlıkta bir problem yok. Doğru, yanlış ve hak, batıl karşılaşmasında tarafsızlık taraf tutma anlamına gelir. ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ dediğiniz anda tarafsızlığınız haksızın yanında taraf olma şeklinde kendini gösterir.

Türkiye bütün bu problemleri tartışa tartışa çözecek. Ne kadar çok kafa yorar, ne kadar çok tartışırsak çözüme o kadar yaklaşmış oluruz.

Ama ne yazık ki muhalefet bu tartışmalardan ısrarla uzak duruyor. Bunu da anlayabilmiş değilim. Memleketin bir meselesini çözmek ve bir uzlaşma ortamı oluşturmak için niçin sahaya inmezler? Niçin görüşlerini ortaya koymazlar?

Galiba, muhalefet seçimlerde başarılı olamayacağını düşünüyor. Bilemiyorum. Ben olsam görüşümü netleştirir, tavrımı ortaya koyardım. Korkacak bir şey yok nihayetinde.

Cumhurbaşkanı Çözüm Sürecine canla, başla sahip çıkıyor. Son birkaç gündür ülkenin doğu ve güneydoğusunda düzenlenen açık hava toplantılarında, açılış törenlerinde net bir tavır ortaya koyuyor. Kutlamak lazım. Diyarbakır’da, Batman’da veya Siirt’te haykırmak cesaret ister, özgüven ister. Bunlar Cumhurbaşkanı’nda fazlasıyla mevcut.

Başbakanımız da benzer meselelere kafa yoruyor. O da Türkiye’nin temel meselelerini gündeme taşıyor. Aralarında fonksiyonel bir ayrım göze çarpıyor. Cumhurbaşkanı MGK gündeminde değerlendirilen devlet politikalarına önem verirken, başbakan daha çok hükümet politikalarına ağırlık veriyor.

Aynen Fransa’da olduğu gibi. Yarı Başkanlık sistemi uygulanan Fransa’da, başbakan ve cumhurbaşkanını belli bir uzlaşma zemininde bir arada yaşayabiliyor. Aralarında herhangi bir çatışma olmadan birlikte çalıştırabiliyor. Türkiye’de belli mihraklar muhtemel bir başbakan-cumhurbaşkanı çatışmasına odaklanmışlar. Ama olmaz. Zira ikisinden kavga, ters fikir sadır olmaz. Beklememek lazım.

Başbakanımız seçim döneminde siyaseten pişiyor, yeni döneme ilişkin çok güçlü bir şekilde hazırlanıyor. Kolay değil, akademiden, diplomasiden siyasete kaymak; orada aşık oynamak.

Başbakanımız 8 Haziran’a Ak Parti içinde ve dışında en hazır kişi.

Kimsenin kuşkusu olmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi