Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş HUKUK VE AHLAK İLİŞKİSİ

HUKUK VE AHLAK İLİŞKİSİ

Geçmişten bugüne suçluların tekrar topluma kazandırılmasında ya da suçların önlenmesinde ahlak fikri olmadan tek başına hukukun bir caydırıcılığı var mıdır? sorusu tartışılır.  Her devlet, vatandaşlarının suç işlemelerini önlemek ve suçluların cezalandırılmasını sağlamak için yasal tedbirler alır.
 
 Acaba sadece yasal tedbirler, bireysel ve toplumsal suçları önlemede ne derece başarılı olur?
Sosyal bilimcilerin yaptığı bilimsel araştırmalara göre, dinin/dindarlığın suç üzerinde azaltıcı etkisinin olduğu bir gerçektir.  Çünkü dinde, adâlet, merhamet, şefkat, sevgi, hak-hukuk, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, canlıların masumiyeti, her can taşıyan varlığın korunması, insana verilen değer, paylaşma gibi erdemler dindarlık derecesine göre bireyin iç dünyasında şekillenir, gündelik hayat da buna göre anlamlandırılır.
 
İslam dininde ferdin dindarlığı, hayatın tüm alanlarına yansıyacak boyuttadır. Bu da İslam’ın kapsamlı bir şekilde hayatı anlamlandırma projeksiyonundan kaynaklanır. Kur’an-ı Kerim’de  hukuk düşüncesinden önce ahlâk düşüncesi üzerinde durulur. Bundan dolayı hukuki boyut, imanî ve ahlakî temeller üzerine kurulmuştur.  Mesela, fuhuş, zina, yetim malı yemek haramdır hükmü; “...zinaya yaklaşmayın”, “yetim malına yaklaşmayın” (İsra 17/32. 34) şeklinde ifade buyrulmuştur. Ayrıca içki, kumar gibi fert ve toplumun akıl, ruh ve beden sağlığını bozmada birer araç olan davranışlardan caydırmak için önce, ‘bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz’, ‘bunlar size Allah’ı unutturur da aranıza düşmanlık ve kin salar’ şeklinde işin ceza boyutundan önce ahlâki boyutuna dikkat çekilir. (Maide 5/90-91)
 
Yine Kur’an’da verilen pek çok örnekten birisi de, duydukları zaman insanların sevmeyeceği bir çeşit yargısız infaz türü olan kötü zan ve gıybet gibi davranışlara karşı tedbir almak için; ‘birbirinizin kusurunu araştırmayın’ , ‘biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı?’ (Hucurat 49/12)  gibi uyarılarla ahlâkiliğe vurgu yapılır. Çünkü yerleşik bir ahlak telakkisi olmadan, yasal tedbirler suç işlemede istenilen düzeyde caydırıcı olmayabilir. 
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi maalesef yaşadığımız dünyada değişmeyen gündem maddeleri arasında yolsuzluk, usulsüzlük, adam kayırma ve rüşvet gibi hak-hukuk ihlâlleri olağan durumlar arasında sayılır hale gelmiştir. Herkes temiz toplumdan bahsediyor, ama bir türlü böyle bir toplum yapısını nasıl yeniden inşâ edeceğiz? Sorusu üzerinde ciddi anlamda fikir üretmiyor,  üretmiyoruz. Elbette bu işin yasal, sosyolojik boyutları vardır. Fakat bütün bunların üstünde, ahlâkî-dinî boyut en başta gelmektedir.
 
Netice olarak,  “temiz toplum”u inşa etmek için vatandaşlarda sorumluluğun din ve ahlâkla desteklenmesi gerekir. Hukuku, ayakta tutan unsurlardan birisi de din fikridir. Bu sebeple din, hukuk ve ahlak kurallarını iyi dengelemek gerekir. Zira dini ve ahlaki düşüncenin zayıfladığı toplumlarda hak-hukuk fikri yara alır.   İslam insanın bütün davranışlarını Allah’a itaat ve ibadet fikri altında birleştirir; hukuk ve ahlâk ayrımı yapmaz. Mesela, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak vb. gibi fiiller Allah’a karşı vazifelerimiz kapsamına girmesi sebebiyle başta ahlâkî-dini alana, sonra da kamu alanına aittir. İslam, insana bu fiilleri ihlal ettiği takdirde,  kamu vicdanında muhakeme edilmeden önce bireyin kendi kişisel vicdanında muhakeme etmesi gerektiğini öğretir. Bunun yolu da birey ve toplumu ahlâkî değerler alanında aileden başlamak üzere eğitim kurumlarında eğitmekten geçmektedir.  Sağlıklı din eğitimi alan kuşaklar, temiz toplum hayatının öncü ve aktör konumunda bulunan model oluşturucu şahsiyetleri olacağı unutulmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi