Herkesin gündemi kendine
Haftalık yazı yazarken mümkün olduğunca gündemden uzaklaşmamaya çalışıyoruz ama son dönemde gündemimizde karıştı. Hangi gündem, kimin gündemi diye sormak daha doğru olacak. Siyasi gündemle halkın gündemi, ekonomistlerle sağlıkçıların gündemi birbirinden çok farklı. Nedense bu farklılığın en büyük zararını yine vatandaş görüyor.
Kişilerin ve kurumların kendi gündemleri var. Lakin kurumların gündemlerinin merkezinde sürekli vatandaşın yer alması ülkenin ve insanların refahı açısından oldukça önemlidir. Son dönemde ise bazı kurumlarımız istatistik kaygısı çeken futbolcular gibi yan ve geri pas yaparak oyunun kontrolü kendindeymiş izlenimi vermeye çalışıyorlar ama olmuyor. Hem seyir zevki düşüyor hem de bir süre sonra maç kaybediliyor(!)
Örneğin Merkez Bankası Başkanı yakın zamanda faiz indiriminin söz konusu olmadığını söyledi. Başkan skor yönünden kendince haklı. Faizler artınca döviz ve altın fiyatları bir nebze düştü. Fakat sıkıntıyı yine vatandaş yaşıyor. Döviz kurundaki düşmeye rağmen piyasada daha önce yapılan zamlar olduğu gibi duruyor. Dolarda yaşanılan üç kuruşluk artışı bile fiyatlarına yansıtan ahlâksızlar düşüşü görmezden geliyorlar. Faizler yükselince ihtiyaç sahibi esnafta kredi çekemiyor. Çünkü borç yükü katlanıyor. Parası olan ise ortam belirsiz olunca yapacağı yatırımla başı ağrıyacağına parasını yüksek faize yatırıp kendince keyfine bakıyor.
Faizin haram oluşu falan ekonomi piyasası ve ekonomistlerimiz için görmezden gelinmesi gereken bir şey. Elindeki üç kuruş birikimini faize bulaşmadan muhafaza etmek için dövize, altına yatıran vatandaşlar son birkaç ayda ciddi zarar etti. Bir yandan elindeki birikimden olurken diğer yandan ise her gün gelen zamlar karşısında mağduriyet yaşıyor. Üretim temelli ekonomi kavramına ise 90’lı yıllar Erbakan nostaljisi gözüyle bakılıp, dudak bükülüyor. Firmalara kesilen düşük cezalarla fiyatların düşeceğine inanılıyor. Bunun mümkün olmayacağını ise zammı yapanlar pişkince itiraf ediyorlar. Son dönemin modası ayçiçeği yağıyla ilgili olarak dernek başkanı ithal edilen ürüne yüzde yüz zam geldiğini, vatandaşın artan fiyatlara takılmayıp rafta ürün bulduğuna sevinmesi gerektiğini ciddi ciddi söyledi. İki gün sonra ayçiçeği yağı alamayan margarin yesin desinler tam olsun.
İşin sağlık tarafında ise değişen bir şey yine yok. Bilim kurulunun da skor kaygısı devam ediyor. Anlaşılan yasaklar sıfır vaka, sıfır ölüye kadar devam edecek… 65 yaş üstü insanların psikolojileri, dükkânı kapanan esnaflar, işini kaybedenler falan önemli değil. Önemli olan sağlık daha ziyade korona. Siyasetimiz ise halktan oldukça uzak. Muhalefet iktidara yol göstereceği yerde kısır erken seçim tartışmasına devam ediyor. Ufukta bir erken seçimin olmayacağını onlar da biliyorlar ama ya tutarsa diye günü kurtarıyorlar. Korona günlerinde bir seçim yapılsa aynı ABD’de olduğu gibi postayla oy kullanılsa falan belki bir punduna getirip iktidara gelir miyiz diye düşünüyorlar ama daha çok beklerler. Muhalefete göre insanlar aç. Ortada virüsünde etkisiyle ekonomik bir sıkıntı olduğu gerçek, insanlar zor durumda ama aç değiller. Muhalefetimiz ucuz edebiyat yapacağına daha gerçekçi ve makul bir politika izlese her şey çok daha iyi olacak ama zor.
Hayata biraz olumlu gözle bakmak isteyenler ise transfer döneminde takımları hangi futbolcuları alacak, kimler gönderilecek diye heyecanlanıyor. Gençler ise okulların ne zaman açılacağı sorusunun cevabını bekliyor. Gençler demişken Boğaziçili olanlar ise gündemden biraz düşünce rezillikte eli nasıl yükseltiriz diye düşünüyorlar. Zeki olduklarından akıllarına LGBT ve Kâbe’yi bir araya getirmek gelmiş. Resmen nasıl daha büyük provokasyona imza atarız da polis bize şiddetli müdahale ederin derdindeler. Polis müdahalesi üzerinden yeni bir mağduriyet oluşturacaklar ki haklı görünebilsinler. Bunun için toplumun sinir uçlarında geziniyorlar bakalım işin sonu ne olacak.
Hayat bizi sınamaya devam ediyor. Ekonomi ile ilgilenmekten, yazıp çizmekten nefret etmeme rağmen son üç-dört yılda o kadar çok bu konularda yazı yazdım ki artık kendimden sıkılmaya başladım. En iyisi mümkün olduğunca kendi gündemimizde kalmak, ondan bahsetmek. Diğer türlü kendimizi üzdüğümüzle kalıyoruz, sözümüzün de bir hükmü olmuyor.