Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Hep mi Sen Hiç mi ben?

Hep mi Sen Hiç mi ben?

Ne kadar da çok seviyoruz kendimizden konuşmayı, yetmiyor eğitimden, öğretimden olmadıysa politikadan siyasetten, ekonomik kalır mı, o en bildiğimiz… Kalan vakitte spordan, çarşıdan pazardan, tarihten coğrafyadan… Her şeyden haberdarız her şeyin uzmanı. Hem ayrıca her an her yerde ulaşıyoruz ötekine, berikine, dosta düşmana. Çokça toplanıyoruz her aklımıza geldikçe ve sonunda şöyle gönül ferahlığıyla anlaşamadan dağılıyoruz.

Kendi kabul ve hükümlerimiz vazgeçilmez doğrular ve aşılmaz duvarlar olarak önümüzde durdukça hakikati tefrik edip bulmak güç görünüyor. Saplanıp kaldığımız fikrî yapı, ideolojik saplantı, peşin yargı cümleleriyle başladığımız sohbetler bereket olmak yerine yük oluyor gönlümüze.

İşlerin kendi kontrolü ve çizgisinde yürümesini isteyenler söz sahibi olmayı arzu ediyorlar. En gelişmiş silahlar, teknolojik gelişmeler, gizli açık plan ve projeler söz sahibi olanların kontrolünde bir güce kavuşuyor.

Politikacıların neden ısrarla “ben” dediklerini biliyor olmalıyız. Söz sahiplerinin ülkenin gidişatında etkili olduğu yadsınamaz. Üretilen politikaların kendi sözümüze göre şekil almasını ne çok istiyoruz.

Sen mi ve ben mi kavgasına tutuşmuş olmanın acıdan keyif almakla bir ilgisi olabilir mi acaba? Dramatik olansa; kavganın sonunda hayra vesile bir netice çıkmasını değil benim dediğim kabul görecek inanmışlığı daha konuşmanın başında belli ediyor kendini.

Kimi konuşmalarda muhteva olarak neredeyse aynı şeyleri söyleyen, aynı yönde bakanlar bile karşıdakinin ne dediğini tam olarak dinlemediği ve anlamadığı için sohbet tartışmaya münazara kavgaya dönebiliyor. Hani şu ekranlarda üçer beşer kişi bir araya gelip ülkenin tüm mevzusunu masaya yatırıp irdeliyorlar ya…

Günümüz insanı “anlaşılmamaktan” bizar ve bitkin. İletişim halinde olmak zamanın hiçbirinde böyle kolay ve basit olmamıştı belki. Mesele bu belki de “basit” olması… Bu kadar basit olunca her yerden ve her an, hasbihal etmek, hâl hatır sormak, hemhal olmak sığlaşmış iletişimsizlik hastalığına dönmüyor mu?

İki insanın konuşması sadece ağızdan çıkan seslerle sağlanmış olmuyor. Jestler, mimikler, bakış ve bedenin duruşu da konuşmak dediğimiz yapının içine giriyor. Tüm bunlar yetmiyor, kullandığımız kelimelerin karşı taraftaki bilgisi ve anlamı, sözdeki şiddet ya da yumuşaklık, konuyla bilgili olmak da konuşmayı tamamlayan unsurlar arasında yer alıyor.

Tüm malzeme bir araya gelse, ifadeler yerli yerinde olsa, aynı dili konuşanlar bile anlaşmakta zorlanıyor kimi zaman. Herkesin her zaman anlaşması beklenemez da son çağın insanı neden ısrarla “kendini anlayan kimse yok” havasında dertleniyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi