Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Hastalık mı Ağır Doktor mu Cahil?

Hastalık mı Ağır Doktor mu Cahil?

Günümüz insanının özel de Müslümanların, bir hastalık teşhisi yarışması içinde bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir. Başımıza gelenlerin neden ve nasıl geldiği ile ilgili bir hastalık bulma ve sebebi bu hastalığa bağlama alışkanlığı zorunluluk gibi bir hal almıştır.

İnsanoğlunun önlenemez gibi görünen israf alışkanlığı, maddeye ve fiziksel vaziyete verdiği önem, konfor ve refah içinde yaşama arzusu, sürgit devam eden acımasız bir rekabetin ve “harcamak” üzerine kurulmuş düzenin kuvvetlenmesine sebep oluyor. Teknolojinin efendileşmesi, paranın gücünün devleşmesi karşısında insanın çıkmaz bir sokakta olduğu hissini vermiyor değil.

Müslümanların da hali yine Müslümanlarca çok da iç açıcı olarak görülmemekte. İslam coğrafyasında (bu ifadenin de temelde problem taşıdığını hissettiğimi belirterek) kan, gözyaşı ve acının dinmediği, Müslümanların bir türlü huzur ve barış içinde yaşayamadıkları “elbet doğru olarak” kabul edilmektedir.

Hal böyle olunca hastalığın tedavisinde önce teşhis önemli mantığıyla bir “hastalık” bulma gayreti devam edip gidiyor. Önce kanserli hücreyi bulup ona göre tedavi uygulamak duygusu her ne kadar tıbbi olarak bilinen bir yol gibi görünse de toplumsal bir mevzuda isabetli bir netice alamıyoruz. Kaldı ki aynı hastalığa farklı hekimler farklı yöntemler uyguluyor ve bazen hiçbiri netice elde edemiyor.

Bulduğumuz marazlar çoğunlukla doğru, yaptığımız tespitlerden sonra koyduğumuz teşhisler esasen isabetli düşünceler. Lakin yapılan tespitler o kadar çok ve çeşitli ki hangisinin daha ehem hangisi daha mühim noktasında anlaşamıyoruz.

Müslüman bir fert içine düştüğümüz durumu iktisadi sebeplere bağlamış ise onun tüm teşhis ve tedavileri iktisadi alanda olacaktır. Ne yaparsanız yapın onun zihninde iktisadi bir çözüm olmadıkça kurtulacağımız fikrine ulaştırmazsınız. Yine meseleyi, bireyden yola çıkarak ferdi hastalıklarımızdan dem vuran birine açmaya kalkarsanız bir adım yol alamazsınız. Sosyal yönümüzün hastalığından bahsedenler de var, ilmen geri kaldığımızı haykıranlar da.

Savaşçı askerlerimizin az olduğunu söyleyenler çok, teknolojik olarak geri kaldığımızı belirtenler de. Aile yapımızın bozulmuş olmasının hastalığımızın yegâne sebebi olduğunu söylemek de mümkün, değerlerimizi kaybettiğimizi de.

Hiçbirine “hayır” diyecek durumda değiliz. Oturup hepsini birer birer konuşsak masadan herkes haklı çıkar. Sanırım mesele de burada başlıyor. Teşhis konusunda kendini haklı bulanlar tedavinin de illa kendi yöntemleriyle olması gerektiğine inanıyor, sabit fikirli olmayı kabul etmeyi göze alarak kendi reçetesini dayatıyor.

Zihinsel yapımız toptan reddetmeyi ya da kabul etmeyi daha kolay buluyor. Farkındayım ben de şu an bir hastalık teşhisi yapmış oldum. Ancak ben tedavi konusunda iddialı değilim. Diğer yandan Müslüman oluşum diğerlerine göre çok daha cesaretle hatta cüretkârca iddialı olmamı gerektiriyor, bunun da farkındayım. Bu “farkında olmak” tedavinin de yine Müslüman’da olduğunu idrake götürüyor oysa.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi