İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Hani nerdesin şimdi?

Hani nerdesin şimdi?

Hani bana gelirken heyecandan yolda kaybolmuştun da bulmuştum seni. Hani sarılamıyordum da gözüm, gönlüm, kelimelerim sarılıyordu. Hani kalabalıkların içinde sana laf dokunduruyordum da gülümsediğin anlaşılmasın diye başını önüne eğiyordun. Hani ne giydiğine, ne giymediğine değil de –ne giysen su yeşili oluyordu çünkü- durup durup abanoz siyahı gözlerine bakıyordum. Hani hem yanımda durmak istiyor hem de ürkek bir ceylan gibi kaçıyordun. Hani ne kadar şımarırsam şımarayım kızamıyor, gülümsüyordun. Hani çok sevdiğimi bildiğin için bana sarma kadayıf getirmiştin. Hani koluma girmiştin de ağlamaklı olmuştum. Hani hep birbirimizin sözünü kesiyor, sonra dupduru gülümsüyorduk. Hani sana gülkurusu bir lale koparmıştım da bu senin ilk şiirin olsun demiştim. Hani beni uykuya doymamış gözlerle karşılamış, hani beni ağlamaya hazır gözlerinle uğurlamıştın. Hani erken geldiğim saatlerde, senin uyuduğunu bildiğim için ‘nerde kaldın’ diyemiyordum. Hani benimle yürürken hiç yorulmuyordun. Hani kırlarda namaz kılmış, hani uğur böceği bize eşlik etmişti. Hani seni özlemenin her haliyle özlüyordum. Hani insan iki kalbe dokunuyordu, bir kendi kalbine, bir de bir dağlının kalbine. Hani şımardıkça sevimli oluyor ve çok şımarıyor… Ben ‘çok şımarıksın dediğimde de’, bütün çocukluğunu kuşanarak, ben mi diye soruyordun. Hani sana türkü söylemiştim. Hani sana Karadeniz fıkraları anlatmıştım da sonra karnımız ağrıyana kadar gülmüştük. Hani sokağınızdan geçerken cama çıkmıştın. Hani yağmurlu bir gecede sana doğru yürümüş ve sana şiir yazmıştım. Hani kelimelerden, bakışlardan, sarılmalardan geçiyor da ‘hissetmek’ diyor ve hissediyorduk. Hani başkalarını anlatır gibi yaparken bizi anlatıyordum da sen kalkıp gidiyordun. Hani bana “””taş” gibi poğaça yapmıştın da hem yemiş hem de seni kızdırmıştım. Hani birbirimizi gün ışığına, bahara çıkarmıştık.  Hani gelgeç arkadaşlıklardan ziyade, dostluğun yüceliğinden bahsediyorduk. Hani dürüstçe ve birikmiş tüm hasretimizle birbirimizin gözlerine bakmıştık. Hani senin merhametli sevgin, sevgindeki cömertliğin, hani nergisler, karanfiller, buhurumeryemler. Hani birbirimizin sesi soluğuyduk, hani bana yurt olmuştun.  Hani bizim dokunaklı sessizliğimiz, hani bir anda türkü söylemeye başlamalarım, senin sessizce ağlamaların ve gözyaşlarını silerken gülümsemeye başlamaların. Hani nerdesin şimdi?

Soruyorlar; Dağlım kimdir, Dağlım duamdır.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır.

Hassaten not: Turuncu Gül’e… Yoluna çıktığın insanın kaderine sahip çıkasın. Huzur bulmak için dünyanın öbür ucuna gitmene, gitmenize gerek yok. Kaderini ve sevdiğini sev, nimet bil, şükretmeyi asla unutma. Size güzel bir yazı sözüm olsun. Duam odur ki mutlu gününüz yakın olsun ve o gün ben de siz kardeşlerimin yanında olayım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi