Gündelik hafızalar
O kadar gündelik yaşıyoruz ki; ‘daha dün ne yediğimi unuttum, sen bana geçen seneden bahsediyorsun’ cevabını kimse yadırgamaz oldu.
Geçen senenin en önemli iki olayı nedir, diye soracağımız bir soruya alacağımız cevabın bu şekilde olma ihtimalinin yüksekliği ne acı…
Dünü olmayanın günü olur mu?
Gün, yarın için bir şeyler biriktirmezse, insanın yarından ümidi kalır mı?
O zaman, yarından ümit bekleme hakkımızın olduğunu düşünüyorsak, dünü unutmamak, dünden bugüne bir şeyleri taşımak zorundayız.
Adı ölüm olmayan fakat insan hayatının elinden alınmak üzere olduğu günleri yaşıyoruz.
Gündelik yaşamlar hayat olmaktan çıkacak, insan için bir ömür olgusu, ölüm anına kadar kıymet arz etmez olacaktır.
Zihni başkasının kontrolünde olan insanın iradesinin varlığından bahsedilemeyeceğine göre, hayat anlamını yitirmenin eşiğinde demektir.
Elindeki ve evindeki her türlü iletişim araçları, insanı tüketime sunan en marifetli satıcılar olarak pazarı ele geçirmiş durumdadır.
Bu pazarda baskın olma mücadelesinden ise insanın haberdar olmasına imkân kalmamıştır. Çünkü insan, dününü yanında taşımayı bırakmıştır.
Daha doğrusu, bırakmaya zorlanmıştır ve zor kullananlar gönüllü bir şekilde insan zihnini ele geçirmiştir.
Zor kullanarak ve gönüllü bir şekilde…
Tespitimiz tuhaf gibi duruyor fakat yaşadığımız gerçek budur.
Hangi birimizin eline zorla telefon veriliyor, hangi birimizin evine zorla internet, televizyon giriyor?
Hepsi gönüllü bir şekilde oluyor.
Peki, zor kullanma nerede?
İşte o da zihinde gerçekleşmekte ve insan, günümüz imkanlarının yokluğunda yaşayamayacağına inandırılarak, zihni tahakküm altında tutulmaktadır.
Gönüllü köleliğin özgür dünyadaki karşılığı, gündelik hafıza ile zindanının genişliğine sevinen mahkumların halidir.
Gündelik hafıza ile yaşamak aynı zamanda geçmişe vefasızlığın en acı halidir. Çile çekmiş insanların emeklerine, yaşarken diri tuttukları ümitlerine çok açık bir nankörlüktür.
Dünü unutan insan; tarlanın sürülmesini, tohumun serpilmesini, ekinin sulanmasını, hasat için dökülen teri, değirmende öğütülen unu unutmuş demektir.
Dünü unutan insanın, elindeki un ile lezzetli bir ekmek yapabilmesi mümkün değildir. Çünkü arkasında vefa ve muhabbet olmayan gıdanın vücuda faydası olmaz. Kalbe dokunması da muhaldir.
Nan ekmek demektir. Nankör ise ekmeğine kör bakan, kadir kıymet bilmeyen, dünde olanı unutan, gündelik hafıza ile yaşayan demektir.
Demek ki nankörlüğün sebebi de gündelik hafızalardır.
Gündelik hafızanın en vahim sonucu, millet olma bilincini kaybetmek olsa gerektir. Bu sonuç bir tükeniştir. Allah muhafaza…
Toprakları vatan yapan ve oluk oluk akan kanları unutmak, kansızlıktır, onursuzluktur aynı zamanda.
Demek ki gündelik hafızalar, sadece hatırlama sorunundan ibaret bir rahatsızlık değil. Ucunun dokunmadığı yer yok sanki.
Ne yapmalı?
Gençlerimizi ihmal etmemeli, onların zihinlerinin iğfal edilmesine fırsat vermemeliyiz.
İnsanoğlunun oluşturduğu yapay renklerden uzak durmalı, doğanın kendi renklerinde benliğimizi bulmalıyız.
Toprak, orman, ırmak, dağlar renk olarak insana yeter.
Ve vefanın, insana yakışan en güzel haslet olduğunu unutmamalıyız.
Yarının sefasının yolunun, geçmişe vefadan geçtiğini hatırdan çıkarmadan yol almalıyız.
Dua yerine:
Hafızanız kıdemli, dostlarınız kadim olsun.