Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Göçüp gidince şu dünyadan…

Göçüp gidince şu dünyadan…

            Takdir edilen ömrü yaşıyoruz. Ne zaman nerede doğacağımızı ve kimin evladı olarak isim alacağımızı bilemiyoruz. Bu “bilmeme” büyük bir nimet olarak bize bahşedilen bir hediye olsa gerek. Sınırlı ve süreli bir düşünme kabiliyetine sahip olarak baba ve annemizi seçebilme, doğum tarihini belirleme imkanına sahip olmanın nasıl bir karmaşaya yol açacağını söylemeye hacet yok sanırım.

            Hemen tüm inanışlar görünen ve müşahede edilen dünya hayatının sonlu olduğunu kabul ediyor ve daha ötesi bir başka hayatın varlığına teslim oluyor. Dünya geçici ve sonlu, ruh baki. Öte dünyanın muhteviyatını kendi tecrübelerimizle değil inançlarımızın bize haber verdiği kadarıyla tanıyoruz.

            Ölüm mutlak bir gerçek, bu dünyanın insan için bitiş noktası. Yapıp ettiklerimizin yekûnu için bir işlem yapılacağına inanıyorsak gerçek mesele ölümden sonrası. Bu durumda ölüm bir başka hayatın da başlangıcı. Bu inanç, bizim bu dünyadaki eylemlerimizin yönünü, şeklini, azlığını ya da çokluğunu belirleyen en önemli pusula…

            Eskiler bazıları şehit olur, kimisi vefat eder, kimisi hakkın rahmetine kavuşur kimisi ölür bazısı da geberir gider derlermiş. Vakıa aynı; dünya hayatının bitmesi. Lakin aynı olay başka başka isimlerle anılıyor, her ölüm bir başka şekilde yansıyor ve yine her ölüm her insanda aynı tesiri bırakmıyor. “Allah Kurtarmış” dediklerimiz de oluyor “Ondan kurtulduk” dediğimiz de. Kimi ölümler binlerce insanı yas içinde bırakırken kimisi aynı gün unutulup gidiyor. Sahi, nedir aynı fiziksel olayı başkalaştıran? Yakınlık, akrabalık, yarenlik ya da hasımlık, düşmanlık… Ölümü bunlardan hangisi anlamlı ya da hüzünlü yapabilir?

            Ölümün hangi tarafını konuşursak konuşalım aslında biraz da kendimizden bahsediyoruz demektir. Ölen için dünya hayatı bitmiş, bizim yakinen bilmediğimiz bir aleme geçip bir başka boyutta yaşamaya başlamıştır. Duyduğumuz acı, hüzün ve ıstırap o ölüme bizim yüklediğimiz mana ile ilgilidir. Bizde kalan hatıraların, vakitlerin sabitlenmesi ve kaybettiğimiz kişinin bir daha gelmeyecek olması ölüme bir değer katar.

            Bununla birlikte hiç tanımadığımız hiç görmediğimiz bizden binlerce kilometre uzakta bir çocuğun misal açlıktan öldüğünü öğrenmek… Bu ölüm neden bizi sarsar ya da bazılarının hiç umurunda olmaz. Gaddar ve acımasız bir katilin kurbanı olarak defnedilen maktul ile idam cezası verilerek ölen katil tanım olarak aynı tıbbi sonucun konusu olabilir lakin bizdeki neticeleri daima farklı olacaktır.

            Aynı tıbbi tanımın, aynı sosyolojik sonucun farklı farklı isimlendirilmesi, nitekim yaşayanlarla ilgili bir durum olsa gerek. Erenler “göçüp gitmek” demişler ölüm için, Hakkın rahmetine kavuşmak ya da ahirete irtihal etmek… hepsi bizimle ilgili, bize dair gerçekler. Ölümümüz için güzel isimler bırakabilmek nihayet bizim elimizde.

            İnsan gibi, adam gibi, kırmadan dökmeden, hak yemeden yedirmeden, saygısızlık etmeden, doğruluktan ayrılmadan vefasızlık etmeden… Bu listeyi değer yargılarımız ve inançlarımız doğrultusunda uzatıp gideriz. Mesele göçüp gidince bu dünyadan hayırlarla anılmak olsa gerek, inanıyoruz ki Allah’ın kullarını Hakkın rızasına uygun olarak razı edebilsek, öte dünya yolculuğunda bize yapılan dualar azığımız olacak.         

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi