GERGİNLİKTEN BELİRSİZLİĞE DOĞRU
Kuzey Kore’nin nükleer füze denemeleri yapması ve bu tür girişimleri sürdüreceğini ilan etmesi karşısında ABD’nin sert açıklamaları nedeniyle, jeopolitik riskler küresel piyasaları etkisi altına girdi. Paskalya tatili, dünya piyasalarının önemli bir kısmının kapalı olmasına yol açtığı için, nispeten sakin bir etki de ortaya çıkardı. Oldukça inişli çıkışlı bir seyir takip eden petrol, ABD’de de kuyu sayısı ve kaya petrolü üretiminin artmasına bağlı olarak yatay bir seyir izledi. ABD’de Mart ayı itibariyle enflasyon oranının yıllık %2,4’e düşmesi yanında, Mart ayı çekirdek enflasyon oranında da yine bir azalma meydana gelmesi, FED’in gelecekte faiz artırım uygulamalarına devam edip etmeyeceği konusunda tam fikir vermemekle birlikte, bir takım soru işaretleri doğurduğu ve enflasyonun gelişim sürecinin, dikkatle takip edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Global ekonomi ve siyasi trendi etkileyebilecek gelişmeleri; Fransa’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yansımalarının nasıl sonuçlara yol açacağı; terör örgütlerinin gelişmiş ülkelerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde pervasızca ve açıktan açığa desteklenmesi; sanayi üretimindeki artış oranının uzun vadede büyümenin lokomotifi olabilecek güçlü sinyaller verememesi; ABD’nin Trump’ın seçim çalışmalarında iddialı açıklamalarının aksine önümüzdeki üç yıl içinde %3 büyüme hızına ulaşmasının oldukça zor görünmesi; genel olarak tüm dünyada inşaat, altın, döviz ve finansal araçların fiyatlarının yüksek volatilitesinin düşürülememesi, Çin’in adeta kendisiyle özdeşleşen %10’luk büyüme oranlarına artık çok uzaktan bakarak yıllık ve 2017’nin ilk çeyreğinde %7’lik oranlara ancak ulaşabilecek konuma düşmesi; İngiltere’de T. May’in Brexit rüzgarını da arkasına alarak beklenmedik şekilde 8 Haziranda erken seçime gitme kararını açıklaması ve kabul edilmesi; AB önde gelen ülkelerinin ekonomi verilerinin iyileşme işaretleri vermesine rağmen uzun dönemde sorunların çözümüne yönelik kalıcı nitelikte bir başarıya ulaşılmaması ve AB’de alınan onca parasal ve ilaveten maliye politika uygulamalarına rağmen yıllık enflasyon oranının %2’nin çok uzağında kalarak ancak %1,5’lik orana yükselmesi, şeklinde sıralayabiliriz.
Açıklamalardan anlaşıldığı gibi küresel ekonominin omurgasını oluşturan ABD, AB, Çin gibi ülkelerin, içinde bulundukları ekonomik ve siyasi gelişmelerden kaynaklanan sorunlar nedeniyle küresel ekonomiyi sürükleyecek boyutta hızlı bir büyüme trendine ulaşamayacağının görülmesi ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda da piyasa ekonomisinin işlerliğinin sağlanması, siyasi, demokrasi ve insan hakları konusunda üstesinden gelmesi gereken yapısal sorunlarının bulunması, yakın dönemde ekonomik ve siyasi istikrarın oluşması yönünde fazla ümit beslememizin önüne geçmektedir. Zaten bu durumu, IMF tarafından yayınlanan “Nisan 2017 Dünya Ekonomik Görünüm” isimli raporu, küresel ekonomide bir iyileşmeye işaret etse de %4’lük büyüme hızının altında kaldığını, gelişmiş ülkelerin hızlı büyüme ivmesini yakalarken, gelişmiş ülkelerin aynı başarı hikâyesini ortaya koyamayacağını öne sürmektedir.
Bu noktada ülkemizde yaşadığımız siyasi, iktisadi ve jeopolitik koşullara baktığımızda, negatif olarak ayrıştığını söylemek kötümser bir bakış açısı olmayacaktır. Referandumun yapılmasına rağmen hâlen tartışmaların sonuçlanması bir yana, ana muhalefet partisi tarafından Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi boyutuna taşınacağının açıklanması, iktidar ve ana muhalefet arasındaki karşılıklı demeçlerin sertleşerek toplumun tamamını germesi bir yana, ekonomik faaliyetlerin normal akışını da olumsuz etkileyip iç ve dış sabit yatırımlara dayalı reel üretimin gelişmesini engellemesi sonucunu doğurduğundan, belli bir süre sonra iktisadi ve siyasi sorunların sarmal şeklinde birbirlerini etkilemesiyle karşı karşıya kalınmaktadır. Bu durumun ülkemiz açısından bir sonraki aşaması, ekonominin durgunlaşmasının düşük büyüme hızını ortaya çıkarması, zaten oldukça yüksek olan işsizliğin (%13) daha da yükseleceğinin sinyallerinin güçlenmesi, siyasi çekişmelerin belirsizliği ve tedirginliği tetikleyerek iş adamlarının tasarruf fazlalarını reel yatırımları öteleyerek istihdam sağlama oranı ve çarpan etkisi düşük konut, altın, döviz gibi alanlarda değerlendirme yoluna gitmesi, istikrarı sağlamanın önündeki en önemli bir engeldir. Ülkemizin bir an önce sürdürülebilir ve hızlı büyüme yoluna girebilmesi için, siyasi çekişme girdabından bir an önce çıkarak iktisadi, siyasi, sosyal, hukuksal, insan hakları ve demokrasi alanlarındaki eksik kalan ev ödevlerini tamamlayıp, seksen milyon tek yürek olmalıyız. Yapacak çok işimiz var, zamanımız ise çok sınırlı, üstelik tüm ülkeler her konuda yarış içinde, hem de kural tanımamacasına.
Soru: Enflasyonist ortamda reeskont oranı azaltılır mı? Neden?
Sözün Gözü: Neyine kibirleniyorsun, bu dünyada herkes yolcu olduktan sonra.