Ömer Tokgöz
Ömer Tokgöz Futbol Maçına Gitmenin Dayanılmaz Hafifliği

Futbol Maçına Gitmenin Dayanılmaz Hafifliği

Günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da Konyalılar arasında maça gitmek veya stadyuma gitmek Konya sporun 2.lige dahil olduğu 1965 yılından bu yana bir pazar günü klasiğidir. Futbolun seyirlik bir öge olması, dinamik bir yapıya sahip olması nedeniyle geçen 60 yıl içinde seyirci panoraması da evrim geçirmiştir.

Atmış yıllık zaman diliminde bugünden geriye doğru baktığımızda önceleri maça gidenler erkek ağırlıklı idi. Seyirciler lise ve üniversite gençleri, delikanlılar, babalar ve erkek çocukları ile ferdi olarak gelen erkeklerden ibaretti. 1970 yılından itibaren hem ilkokul öncesi hem gençlik devresinde aralıksız maçlara gittiğim için bu konjoktüre yakından şahidim. Kız çocukları maça götürülmez, evli olanlar eşlerini götürmezler veya kız erkek arkadaş grubu birlikte maça gitmezlerdi. Ferdi olarak tek başına yetişkin bir kadının maça gittiği de görülmüş şey değildi. Ayıp bir şey değildi ama o günün bakış açısı öyle idi.

Günümüzde toplumun tüm kesimleri erkek, kadın genç ve çocuk demeden hatta maile olarak insanlar stadyumun yolunu tutuyorlar. Futbolun kent takımları olarak toplumda tutunduğuna, rekabet ve yarışma alanı olduğuna göre kentte yaşayan herkesin ilgi alanına (kadınlar, aileler) girmesinden daha doğal bir şey olmasa gerek. Seyirlik spor dalı olan futbol keyfini yaşamak cinsiyet ayrımına tabi olmadığına ve erkek sporu ve kadın sporu gibi ayrışmadığına göre ilgi duyan herkesin sportif aktivitelere katılması veya izlemesi, stadyumda bizzat bulunması normal değil mi? Kulüp başkanı, yönetim kurulu üyesi, hakem, yan hakem, dördüncü hakem, gözlemci, spor muhabiri, kadın futbol takımı, kadınlar ligi, kadınlar dünya şampiyonası, vb. görevler içinde kadınların zamanla yer aldığını zaten biliyoruz.

whatsapp-gorsel-2025-01-12-saat-17-35-00-2cc13ec2.jpg

Toplumun tüm kesimleri futbol keyfi yaşamak ve Konya sporu desteklemek üzere iki haftada bir maça gitmektedirler. Gidemeyenler çeşitli yayın platformları üzerinden canlı olarak maçları evlerinden veya mobil cihazlardan naklen izlemektedir.

1952 yılında açılan Konya Atatürk stadyumunda önce açık tribünler sonra kapalı tribün devreye girmiştir. 1970’lerde stadyumda sadece kapalı tribün ve karşısında açık tribün vardı, kale arkaları yoktu. Şehirde iki güzide ve köklü futbol takımı arasında tatlı bir rekabet vardı. 2. Lig kurulduğunda her iki takım rekabetin çatışmaya dönüşmemesi için ayrı gruplarda mücadele etmiştir. İki takımın birleştiği yıllara kadar bu gelenek devam etti. Sadece bir sezon aynı ligde kaldılar. 1980 öncesi ise tutulan takıma göre 15 günde bir ya da bir hafta Konya spor, diğer hafta ise Konya İdmanyurdu maçını izlemek mümkün idi.

Stadyum muhabbeti ayrı bir keyfe sahipti. Numaralı koltuklar ve oturma köpükleri icat edilmeden önce beton merdivenlerde tahta oturma bankları olurdu. Kapalı tribünde protokol için kısıtlı sayıda koltuklu oturma düzeni vardı. Konya Atatürk stadyumunda kapalı, açık tribün ve sonradan eklenen kale arkalarında tahta sıralar vardı. Keyfine düşkün olan maça elinde özel küçük minder ile giderdi. Ben 5-6 yaşından itibaren rahmetli pederimle Araplar mahallesinden bisikletle Konyaspor maçlarına giderdik. Bazen de Arçelik dolmuşa biner, Fenni fırında iner, stadyuma kadar yürürdük.

1970'lerin başında stadyum ortamında tribün önleri, Feridiye karakolu, anıt civarı hep seyyar satıcı cenneti idi. Tablacı veya seyyar satıcılarda mevsimine göre tuzlu çekirdek, ayran, simit, limonata, askıda çay, tuzlu badem salatalık, oturma köpüğü ve kuru yemiş vb. satılır idi. O zamanlarda takım ürünleri ve kulüp store mağazası ne gezer, seyyar satıcıda kaşkol satıldığını bile görmedim. Takım renklerine göre yapılmış fabrikasyon atkı, kaşkol ve bere görülmezdi. Ancak hasta takım düşkünü olan kişilerde siyah beyaz veya yeşil beyaz renklerde V yaka veya sıfır yaka triko kazak olduğunu babamdan biliyorum

1990'lardan sonra kulüplere gelir sağlamak ve ticari amaçla kulüp renkleri ve logoları ile bezeli forma, kaşkol, atkı, eldiven, güneş şapkası, anahtarlık, çakmak bu tür ürünler ve satışı yaygınlaştı. Takım renklerine göre yapılmış atkı, kaşkol ve bere olmakla birlikte çok yaygın değildi. Ancak hasta taraftar ve takım düşkünü olan kişilerde siyah beyaz veya yeşil beyaz renklerde v yaka veya sıfır yaka kazak olduğunu, hatta elişi kazak ördürüldüğünü kendimden biliyorum. Bir de o günlerde popüler olan takım rozetini hatırlıyorum. Pederin ceket yakasında Konyaspor ve Beşiktaş rozeti takılı olurdu. Halen bende tuttuğum her iki takımın rozetini kullanıyorum.

whatsapp-gorsel-2025-01-12-saat-17-35-00-508ca4ff.jpg

1970’li yıllarda bisikletler ve minareli motorsikletler için flama veya bayrak direği için yapılmış kulüp renklerine göre takılan kumaş bayraklar vardı. 20-30 cm’lik metal küçük direklere kenarları renkli iple süslenmiş Konyaspor ve Konya İdmanyurdu renklerine göre yapılmış takım bayrakları takmak moda idi. Bu bayrak direklerinin bazılarının tepesinde minyatür minare alemi gibi ince uzun ve gece aydınlatmalı lambalı olanlar vardı.

Bayrak direğinin üst ucunda ampül yuvası olur, direk başlıkları ise yarı şeffaf sarı, kırmızı ve sarı yeşil olur ve hoş ışık verirdi. Şimdi bisiklet yol güvenliği için reflektörler, güneş enerjili lambalar veya basit powerbank ile aydınlatma sağlamak kolaylaştı. Bizim çocukluğumuzda gerekli elektrik ise bisikletin ön veya arka tekerine takılan dinamodan sağlanırdı. Bisikleti yürütmeden veya hareket halinde iken dinamo mandalına basılarak başlığı tekerin yanağına yaslanırdı. Bisiklet hareket edince dinamonun döner başlığı tekerden sürtünerek dönmeye başlar. Hareket halinde iken 6-12 volt arası elektrik akımı üretirdi. Dinamoyu kullananlar bilir, tekere sürtündüğü için bisikleti biraz yavaşlatır idi. Süren kişiyi de dizlerinden biraz yorardı. Bisiklet durunca da ışıklar sönerdi, akü takviyesi olmazdı.

Rahmetli babamın 1964 model Alman Diamond marka bisikletinde kullandığı iki tane bayrak vardı. Biri siyah beyaz renkte Beşiktaş ve Konya sporu temsil eden siyah beyaz bayrağı vardı. Onun için babamın arkadaşları arasında ve Araplar mahallesindeki lakabı “kara kartal” Bekir idi. Bisikletin ön ve arka teker tozluklarında ise metal çift başlı kartal arması takılı idi.

Bisiklet deyip geçmeyelim bizim kalender Konyalılar için bir tür çift tekerli otomobil idi. İngiliz üretimi Raleigh/Ralle marka, göbekten vitesli, kontra pedal ve tel maşa fren filan olursa daha bir havalı olurdu. Ailece 3-4 kişinin binip bayram gezmesine ve dolaşmaya çıktığı, işe gidip geldiği bir ambiyans demek idi. Osmanlı döneminde bir ara bu alete şaşmaktan dolayı şeytan arabası filan denilmiş ise de Gonyalılar arasında "velesbit" şeklinde söylenmesi galat-ı meşhur olmuştur.

Malum bisikletin kelimesi Fransızca olup, bu kelimenin velesbit şeklinde söylenmesi dillere pelesenk olmuştur. Velespit, Vele ve spit sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Fransızcada vele sözcüğü hem ayak hem de pedal anlamına gelmektedir. Spit ise hızlı ve çabuk anlamında kullanılmaktadır. Türkçe karşılığı ise hızlı pedal çevirmek olan velespit sözcüğü, daha sonra Türkçeleşerek ''bisiklet'' biçiminde kullanılmaya başlanmıştır.

O zamanlar Konya'da trafik rahat, caddeler boş ve bisiklet kullanmak kolay, rahat ve her bütçeye uygun idi. Bisikleti süslemek, lamba takmak, her Konyalı için neredeyse ayrı bir zevk, kimin ki daha süslü olacak diye rekabet edilen keyifli bir iş idi.

whatsapp-gorsel-2025-01-12-saat-17-35-00-1545007c.jpg

Maçtan başladık, maça giderken kullandığımız bisiklete ve taraftar flamalı bayrak direğinden geniş bir parantez açtık. Tekrar maça gitmenin dayanılmaz hafifliğine veya stadyuma döner isek o vakitler özel taraftar grupları yoktu. Amigo etkinliği fazla idi. Her takımın stadın ortasında el kol ile taraftarı yönlendiren veya kapalı ve açıkta birbiriyle iletişimi olan amigolar maç öncesi ve maç içinde taraftar takımı motive etsin diye maç boyunca çalışır idi. Konyaspor'da amigo olarak merhum Baba Köse ve merhum Amigo Mehmet çok meşhurdu. Konya İdmanyurdu taraftarları içinde ise merhum Amigo Kemal yine tribünleri coşturan popüler bir insandı. Amigolar her iki takımın ve taraftarların kardeşliği ve dostluğu ekseninde pozitif tutum geliştirmişlerdir.

Konya bisiklet cenneti olarak bisiklet sporunda da çok başarı kazandığı için her maçtan önce veledromda bisiklet yarışları yapılır veya estetik gösteri sürüşleri yapılır idi. Veteran atlet Derviş amca maçtan önce veya devre arasında veledromda eşofmanlı olarak yürüyüş yapar ve hafif koşu yapardı.(https://www.yenihaberden.com/service/amp/konyasporlu-olmak-beyanindadir-14255yy.htm)

Futbol büyülü bir dünya, sportif rekabet ve taraftarlık ruhu sosyolojik bir realitedir. İnsanların günlük sıkıntılardan çıkarak relaks olduğu ve keyifle seyredilen bir görsel şölendir. Kişilerin büyük bir ailenin mensubu olarak, taraftar başlığı altında olumlu kimlik aidiyeti yaşadığı önemli bir sektör. Sportif müsabaka ve centilmenlik ruhu olduğu sürece zaman zaman yaşanan tribün terörü, kulüpler arası gerilimler, kurallar, şike vb. süreçler elemine edildiği sürece de böyle kalacaktır.

Bir futbol analiz yazımda Marks bugünlerde yaşasaydı “din kitlelerin afyonudur” klişesi yerine (aslında din vicdansız dünyanın vicdanıdır” demiş) futbol kitlelerin afyonudur diyecek idi diye aforizma üretmiştim. Kitlelerin toplum mühendisliği anlamında futbola yönlendirilmesi, seyir ve bahis odaklı yaşaması ve apolitik bir atmosfer için sporla oyalanması değil başta amatör dallar olmak üzere fiilen sporcu olması veya amatör spor dalları ile ilgilenmesi gerektiğini de unutmayalım.

whatsapp-gorsel-2025-01-12-saat-17-35-00-b6759765.jpg

Dünyada en çok izlenen alan sportif etkinlik futbol sporudur. Yeni kurulan devletlerin ilk ulus devlet kurumlarından biri milli takım organizasyonu yapmak ve çeşitli liglerin kurulması olduğunu da hatırlayalım. Futbolun ilk icat edildiği İngiltere'de de bizde de futbola kent düzeyinde ve ülke düzeyinde sahip çıkılmış ve böyle tekâmül etmiştir.

Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı kendi okuduğu yıllarda medrese öğrencilerinin de aralarında maç yaptığını söyler. Rahmetli şair ve yazar ve Ali Ulvi Kurucu Konya İdmanyurdu futbol takımı ile maçlara çıkıp top oynamıştır. Edebiyat dünyasında ikinci Mehmet Akif olarak bilinen Ali Ulvi Kurucu Hacı Veyiszade hocanın yeğenidir. Dolayısıyla futbol sportif bir faaliyet olup kültürel kodlarımız itibarıyla ne gavur işi ne de boşa zaman geçirmedir. Avare kasnak dolaşmak diye karşı çıkılacak bir durum hiç değildir.

Eksikliği yıllardır hissedilen bir husus ise Konya spor ve Konya İdmanyurdu kulüp tarihi mufassal olarak elimizde olmamasıdır. Nitelikli bir Konya spor müzesinde futbolcular, klüp başkanları ve yöneticileri, gol kralları, amigolar, 1.lige transfer olanlar, futbol dışındaki dallarda alınan kupalar vb. derlenip sergilenmeli ve derli toplu bir web sayfası açılmalıdır. Her iki takımın ayrı ayrı ve birleşme sonrası tarihi araştırılıp yazılmalıdır.

Konyaspor'a bu hafta sonu Fenerbahçe ile yapacağı maçta başarılar dilerim. Konya sporun omurgalı bir kadro ile seyri hoş ve ve karakterli bir oyun tarzı ile süper ligde başarılı sonuçlar almasını yıllardır bekliyoruz. Ancak bir yandan rastgele kadro seçimi, yetersiz bir teknik direktör ile lige başlayıp, takımın nitelikli kadrosunu kim dağıtıyor ve niye bu takımın alt yapısı yok ve niye şirketleşmiyor, niye sağlıklı ve şeffaf işleyen bir delege yapısı yok diye de spor kamuoyuna soruyorum. Yıllardır takımına destek olan bir taraftar olarak artık Konyaspor’un Türkiye de ve Avrupa da başarılı olmasını istiyorum vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi