Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal FITCH’LERE FIRSAT VERMEYELİM!…

FITCH’LERE FIRSAT VERMEYELİM!…

Amerika Merkez Bankasının (FED) geçen haftaki toplantısında alınan kararla “sabırlı/patient” kavramının kaldırılmasına rağmen büyüme ile enflasyon oranlarının indirilmesi ve ilk faiz artırılmasının Temmuz sonrasına kalacağı beklentisi güçlenmesi, yüksek getirili yatırım araçlarına talebi artırırken ABD dolarının değerinin düşmesine neden oldu. İşin ilginç tarafı başta ABD’deki değişik FED Bölgesi yetkilileri olmak üzere ciddi ekonomi kurumlarından FED’in faiz artırımına ne zaman başlanacağıyla ilgili farklı yorumlar yapılması, sanki dünya ekonomileri test mi ediliyor sorusunu akıllara getirmiyor değil. 

Kredi Derecelendirme Kuruluşlarından Fitch ülkemizin kredi notunu ‘BBB-’ düzeyinde yani durağan olarak bırakması, özellikle başta iktidar kanadı olmak üzere ekonomi çevrelerinin çoğu tarafından haklı olarak eleştirildi. Bir diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruşu Moody's, ekonomimizin yavaşlaması ve kurdaki dalgalanma nedeniyle bankacılık sektörümüzün görünümünün negatif olduğunu, bankacılık sektörümüzdeki sorunlu ve takipteki kredilerin toplam aktifler içindeki payının artacağını açıkladı. Moody's ayrıca kredi hacminin yavaşlaması ve yüksek enflasyonun bankaların kârlarını azaltacağını ifade ederek, ülkemizin kredi notunu yatırım yapılabilir en düşük seviye olan ‘Baa3’ olarak açıkladı. Bunun yanı sıra Yemen’e yönelik gerçekleştirilen askeri operasyon nedeniyle artan jeopolitik belirsizlikler, yurt içi piyasalarda etkilerini göstermeye başladı. Kredi derecelendirme kuruluşlarının geçmiş dönemlerde ekonomileri resesyon/durgun içindeki Polonya, Macaristan hatta iflasın eşiğindeki Yunanistan için ekonomilerinin iyi ve yatırım yapılabilir anlamına gelen olumlu anlamda yüksek notlar verirlerken, son yıllarda yapısal sorunlarının önemli bir kısmını çözme yolunda ciddi atımlar atan ülkemizin notunu, tüm dünyanın etkilerini genel olarak hissettiği jeopolitik ve sosyo-iktisadi sorunlar sanki yalnız Türkiye’nin sorunlarıymış gibi adeta bir algı operasyonu yaparak durağan olarak açıklaması, üzerlerindeki şüphe bulutlarını yoğunlaştırdı. Yine bu kuruluşların bir çok ülke tarafından objektif olmadıkları, siyasi ve ideolojik kararlara imza attıklarından dolayı sıkça eleştirildiklerini de hepimiz bilmekteyiz. Yapmamız gereken, popülist politikalara meydan vermeden ekonominin gerektirdiği yapısal reformları sulandırmadan uygulamaya koyarak, ülkemizde üretim ekonomisini hakim kılmaktır. Bunu başarabilirsek dünyada saygın ülkeler sınıfına geçebiliriz. Aksi halde kararlarının objektif ve bilimselliği tartışmalı olan üç beş kredi kuruluşunun ağzına bakmaya, onlara laf yetiştirmeye devam ederiz.

Küresel piyasalarda neler olduğuna genel olarak bakacak olursak, ekonomi verilerinin genelde olumlu sinyaller verdiği ancak olumsuz gelişmelerinde ortaya çıktığı bir haftayı geride bıraktık. Çin için PMI verisi (Purchasing Managers Index/İmalat sanayinin performansını ölçmek için kullanılan endeks), Mart ayında üretimde genişleme ve daralmayı ayıran 50 eşik seviyesinin 0.8 puan altında altında açıklandı. Asya borsaları ve Japon imalat sanayi düşüş eğiliminde. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, yüksek borcundan dolayı  yeniden borç yapılandırması görüşmelerine başlanmasına bağlı olarak Ukrayna’nın kredi notunu ‘Ca’ şeklinde bir alt düzeyde ve üstelik ülkenin temerrüde düşmekten kurtulmasının mümkün olmadığını açıkladı. Mart ayı öncü imalat PMI verisi ABD’de üretim faaliyetlerinin trendinin artma yönlü olduğunu belirtirken, Şubat ayı dayanıklı mal siparişleri ve şirketlerin yatırım planları azaldı ortaya çıktı. Suudi Arabistan ve Basra Körfezi'ne kıyısı olan Arap ülkelerinin Yemen'e yönelik hava saldırısının petrol arzının azalacağına yönelik endişeleri kuvvetlendirmesi, ham petrolün varil fiyatlarını yükseltti. ABD’de açıklanan veriler, işgücü piyasalarında iyileşmenin devam ettiği yönündeki görüşleri kuvvetlendirirken, ABD borsaları Orta Doğu’da artan jeopolitik tansiyon nedeniyle geriledi. Japonya’da açıklanan Şubat ayı perakende satışlar verisinin beklentilerin üzerinde kötü çıkması ve aynı dönemde enflasyonun bir türlü beklenen artışı gösterememesi, ülkenin bir süre daha resesyondan kurtulamayacağı düşüncesini ortaya çıkardı. Dünya ekonomilerinin gelişmiş, gelişmekte, gelişememiş fark etmez, iktisadi, sosyal ve siyasi olumlu ve olumsuzluklar içinde kıvranmasından anlamamız gereken; her ülkenin daha uzun bir süre her türlü olaya gebe olduğu ve çalkantılara karşı hazırlıklı olması gerektiği.

Ulusal ve küresel bazdaki her türlü iktisadi, sosyal ve siyasi gelişmeler artık herkesi bir şekilde olumlu veya olumsuz etkilemekte. Yaklaşık son bir aydaki iktidar ile TC Merkez Bankası arasındaki kapışmanın etkilerinin artık sonlandığını düşünmek istiyorum. Çünkü burada kaybedenler hep düşük ve orta gelirliler. Ayrıca son günlerde kamuoyunda Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında görüş ayrılıklarının olduğu şeklinde bir esinti var. Eğer bu görüş ayrılığı gerçekse, seyrederken sonunu kestiremediğimiz Amerikan filmleri gibi iktisadi, siyasi ve sosyal etkilerinin ne boyutta olacağı, nasıl sonuçlanacağını kimse bilemez. Zaten seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde, iç ve dış piyasa dinamiklerinin harekete geçirilmesiyle kaynatılmaya hazır olayların olumsuz etkilerinin, şu anki hükümet başta olmak üzere ülke olarak altında kalırız.

         

Soru: Makro ekonomi açısından düşünüldüğünde, her tasarruf iyi midir? Neden?...

 

Sözün Gözü: Millete oyun oynanmaz, millete layık olunur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi