Fahr-İ Âlem ve Vefa Ahlakı
Süleyman Çelebi “Vesiletü’n-Necât” isimli eserinde Hz. Peygamber (a.s) Efendimizi değişik açılardan çok güzel bir şekilde anlatılır. Yaşadığımız toplumda ve tüm gönül coğrafyamızda Peygamber sevgisini anlatmada bu eserin tesirleri büyüktür. İşte Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerif adlı eserinde Hz. Peygamber Efendimizin büyük doğumunu şu şekilde dile getirir:
“Ol rebiu’l-evvel ayın nicesi/On ikinci gice isneyn gicesi
Doğdu ol saatte ol Sultan-ı dîn/Nura gark oldu semâvâtü zemîn”
Evet.. Fahr-i Kâinat Efendimiz Rebiulevvel ayının onikinci gecesi dünyaya gelmiş ve bütün bir dünyayı nur ile doldurmuştur. Çünkü o, Yüce dinimiz olan İslam’ın sultanıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı her sene Mevlid-i Nebi haftasını anma etkinliklerinde Hz. Peygamberle ilgili bir ana tema belirlemekte ve o tema üzerinden programlar düzenlemektedir. Bu programlar gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında artan bir ilgiyle varlığını sürdürmektedir. Bir hafta boyunca Hz. Peygamber, seçilen tema çerçevesinde anlatılmaktadır. 2021 yılı Mevlid-i Nebi haftasının konusu ise “Peygamberimiz ve Vefa Toplumu” başlığını taşımaktadır.
Yaşadığımız dünyanın en büyük güncel anlak sorunlarından birisi de “vefasızlık, kadir-kıymet bilmemek”tir. Maalesef bu sorunun Müslümanlar arasında yaşanması ayrı bir acı vermektedir, yüreklere.. İşte unutulan ya da ihmal edilen vefa ahlakı, kutlu doğum vesilesiyle yeniden ihya edilecektir. Geçen yıl pandemi münasebetiyle din adamlarımızdan oluşan “vefa-yardım gurupları” aslında bu işi sadece sözde bırakmadı, devranmış olarak da hayata taşıdı. Salgından, ekonomik anlamda etkilenmiş insanımıza bu yardımlar ilaç gibi geldi. İnşallah bu sene bu mesele gerek panel, sempozyum, gerek sözlü ve yazılı yayınlar yoluyla tüm toplum kesimlerine bir defa daha anlatılacak, yeniden bu erdemli davranış genel bir ahlak olarak hayata yansıtılacaktır.
Vefa, sözünde durmak, iyilik yapan kimselere sevgi beslemek ve onlarla alakayı kesmemek gibi anlamlara gelir. Vefanın zıddı, sözden caymak, nankörlük ve kadir kıymet bilmemektir. Dolayısıyla Müslüman ahlakı vefalı olmayı gerektirir. Vefasızlık onun yakın semtine bile yaklaşmamalı, yaklaştırılmamalıdır. Çünkü vefasızlığın asıl sebebi, dünyevileşme ve bireyselciliktir. Maalesef modernite bencillik duygularını kışkırttı, insanları tamamen menfaatperest bir hale soktu. İnsanları, başkalarını düşünmekten alıkoydu. Bu açıdan vefasızlığın terk edildiği bir toplumda, toplumsal çözülmeler yaşanır. Bunun sonu ise, felakettir.
İslam kültüründe ahde vefa, sözünde durmak çok önemlidir. Biz bunun adına dürüstlük ve doğruluk diyoruz. Elbette doğruluk ve dürüstlük ise, hem insani ilişkilere ve hem de cemiyet hayatına “güven” getirir. Güvenin olduğu bir cemiyet atmosferi her açıdan kalkınma ve gelişmenin de motorunu oluşturur. İlim, ticaret, huzurlu aile, millet fertlerinin birbirlerine sevgi bağlarıyla bağlanması o toplumda güven duygusunun güçlenmesine vesile olur. Bunun arkasında da vefa ahlakı vardır. İslam’ın Müslüman fertlere en büyük çağrısı: “Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getiriniz” ( Maide, 1), emridir. Başta insanın, Yüce Allah’a, O’nun Aziz Peygamberine, anne ve babasına, yakın akrabasına, vatana ve millete, tüm insanlığa ve İslam âlemine karşı vefalı olmak gibi bir mecburiyeti vardır.
Netice olarak vefa, sadece İstanbul’daki bir semtinin adı değildir. Vefada; sevgi, saygı, sadakat ve bedel ödemek vardır. Eğer bizler vefa ahlakını hem söz ve hem de davranış olarak ihya edersek, yüz şehit sevabı alırız. Vefa ve vefalı olmak, aynı zamanda Müslümanın şiarıdır. Sosyal hayatta görünür kılınmalıdır. Çünkü Müslümanın temel vasfı; emanetlere ve ahitlere sadakat göstermektir. Emanet, korunması gereken bütün değerler; ahit ise, meşru çerçevede yapılan bütün sözleşmelerdir.
Bu münasebetle, bütün kardeşlerimizin Mevlid-i Nebi haftasını tebrik eder, bu haftanın şehrimize, cennet vatanımıza ve âlem-i İslam’a hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.