Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Euro-İslam/Avrupa İslam’ı

Euro-İslam/Avrupa İslam’ı

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İslam’ı yeniden yapılandıracaklarını söyledi. Bu ne anlama geliyor? İslam’ı, yeniden reforma tabi tutma demektir.  Özellikle Fransa, Avusturya ve Almanya gibi ülkeler öteden beri İslam üzerinde bir ameliyat yapmaya hazırlanıyorlar. 1960’lı yıllarda Türkiye, Cezayir ve Fas gibi Müslüman ülkelerden binlerce göçmen işçi bu topraklara gittiler.  Beraberlerinde de dini düşünce ve inanç biçimlerini, hatta örf ve adetlerini bu topraklara taşıdılar.  Her ne kadar bu ülkelere entegre oldularsa da asimile olmadılar.  Asimilasyon, kendi özünü ve benliğini kaybetmektir. Asimile olan bir insan, kendi kökenini, milletinin sürekliliğini sağlamada kültür ve karakter dokusunu oluşturan özelliklerini yitirir.  Asimilasyon tehlikesi karşısında en önemli bariyer İslam ve İslam dininin ürettiği kültürel değerlerdir. Coşkulu bir şekilde yaşanan din, kültür kimliğini ve toplumun benliğini yabancılaşmaktan korumada önemli bir işleve sahiptir.  Dinin fert ve toplum hayatından zayıflatıldığı ya da uzaklaştırıldığı dönemlerde, sosyal hayatın değişimi ile birlikte kültürel değişim de kaçınılmaz olmuştur.  İşte Batı toplumlarında asimilasyonun gerçekleştirilmemesinde göçmen işçilerin İslam dinine bağlılıkları büyük rol oynamıştır.

Macron gibi siyasetçileri İslam üzerinde ameliyat yapmaya götüren nedenlerden birisi de Avrupa ülkelerinde artış kaydeden Müslüman nüfustur. Avrupa yerlilerinin doğurganlık oranları gün geçtikçe düşerken, Müslüman göçmenlerde ise artış göstermektedir. Günümüz AB ülkelerinde yirmi milyon Müslümanın yaşadığı varsayılıyor. İskandinav Protestanlarından bile fazla olan bu nüfus, devam eden göçler ve serbest dolaşım hakkıyla birlikte artış gösterecektir. Avrupa’da Müslüman göçmenler arasında doğum oranı, gayr-i Müslim nüfusun üç katı olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalara göre,  eğer bu durum böyle devam ederse, Müslüman nüfus karşısında Avrupa ülkelerinin nüfusu %3,5 azalacaktır. Batı toplumlarında yaşlı nüfusa rağmen genç nüfusta artış azalmakta, aksine bu ülkelerde yaşayan Müslüman nüfus gün geçtikçe büyük artış kaydetmektedir. Bu genç ve dinamik Müslüman nüfus Avrupa ülkelerini endişelendiriyor. Bu endişeler yersiz midir?

 Anadolu Ajansı’nın bir haberine göre, Fransa’da yapılan bir araştırmada ekonomik krizinin getirdiği işsizlikten derinden etkilenin Avrupa Birliği ülkelerinin genelinde doğurganlık oranının gerilediği ortaya kondu. Ekonomik krizle birlikte en fazla işsizlik sorunu çeken Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler de doğurganlık oranının gittikçe düştüğü ülkeler kervanına katıldı. İngiltere ve Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerindeki nüfus durumu da bunlardan farklı değil. Avrupa ülkelerinin en büyük korkusu, Müslüman nüfus bu artışta giderse 2050 yılına gelindiğinde ülke yönetiminde Müslüman bir başbakan ya da Cumhurbaşkanı görebilecekleri korkusudur. İşte bu hesaplar, Batı dünyasında İslam karşıtlığını kuvvetlendiren nedenler arasında sayılmaktadır.  Bununla birlikte Avrupa ülkelerinde aile yapıları dağılmakta, çiftler en fazla beş yıl bir arada yaşayabilmektedirler. Boşanma oranları çok yüksektir. Buna rağmen Müslümanlarda ise, dindarlığın ve geleneksel İslam kültürünün katkılarıyla aidiyet duyguları yüksek olduğu için aile yapıları hasar görse de yine sağlamdır. Batılılarda boşanma oranları % 70’lerde olmasına rağmen Müslüman ailelerde düşüktür.  Artık kim ne derse desin, İslamiyet,  Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi Avrupa’nın bir parçası haline gelmiştir.

Bunu sağlayan nedir?  Camilerin ve din görevlilerinin varlığıdır.  Başta Fransa, Almanya gibi bazı ülkeler, özellikle İslam din derslerini kendi dillerinde verecek öğretim elemanı yetiştirmek maksadıyla İlahiyat Fakülteleri gibi eğitim kurumları açmaya başlamışlardır. Amaçları,  milli bir İslam anlayışı oluşturmaktır.  Nasıl ki,  Batı ülkelerinde farklı ve milli motifler taşıyan kiliseler varsa, işte bunun gibi kendi yaşam biçimlerine aykırı düşmeyecek milli, modern yaşam biçimleriyle uyumlu İslam anlayışlarını geliştirmek için kendi iç bünyelerinde eğitim faaliyetlerine ağırlık vermektedirler. Bunun yeni adı: “Euro-İslam/Avrupa İslam’ıdır.” Kendi zihniyet biçimlerinde onlar,  kendi yaşam biçimlerini tehdit etmeyecek ve asimilasyonu gerçekleştirecek bir İslam modelinden yanadırlar. Hatta onlar,  Müslümanlardan, içinde yaşadıkları modern kalıplara uygun bir yaşam biçimini içselleştirmelerini ve Avrupa’nın kültürel normlarını benimsemelerini istemektedirler.  Bu sebeple önümüzdeki yıldan itibaren dışarıdan din görevlisi almamaya hazırlanıyorlar.  Müslümanların mutlaka bir B planlarının olması gerekir. Onların bir tuzağı varsa Yüce Allah’ın da bir tuzağı vardır. İnşallah başaramayacaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi