Elimizi çabuk tutmalıyız!
Şu bir gerçek ki; Koronavirüs salgını ekonomiyi, siyaseti, sosyolojiyi, psikolojiyi, eğitimi hatta uluslararası ticareti bile derinden etkileyen bir süreci başlattı.
200 yıllık uluslararası ticaret tarihinde, hiç görmediğimiz şeyleri gördük bu dönemde. Ortaçağdan bu yana bir ülkenin tanımlanmış malına başka bir ülkenin modern korsancılık denilen bir yöntemle el koyduğuna şahit olduk. Almanya’ya ait olan Çin’de üretilmiş maskelere Amerika el koydu. Fransa’ya ait olan maskelere İtalya el koydu. Bu, 200 yılık uluslararası ticarette dünyanın yaşamadığı bir şeydi.
Bu gelişmelerin uluslararası ticarette meydana getirdiği kırılmalar kimi ülkelerin aleyhine olurken kimi ülkelerin de lehine oldu.
Uluslararası ticaretin ana teması üretim maliyetleri ve uzmanlaşma üzerine kuruluydu. Fakat bu kodlar artık değişti. Maliyetin ikincil olduğu, üretim arz güvenliğinin birincil olduğu, özellikle ürün güvenilirliğinin en önemli nokta olduğu yeni bir ekonomi paradigmasına doğru gidiyoruz.
Hani derler ya, bir musibet bin nasihatten hayırlıdır diye. Koronavirüs bu açıdan bakıldığında ülkemizin ekonomik geleceği anlamında faydalı bir sürecin başlamasına sebep oldu.
Öncelikle, dünyada güven ortamının sarsıldığı bu dönemde milli ekonominin önemini iyice öğrendik. Öte yandan, dünyanın ekonomik anlamda yaşadığı eksen kayması ülkemize yeni fırsatlar sundu.
Jeopolitik olarak bulunduğumuz konum, iş gücü ve güvenlik açısından güçlü duruş birçok açıdan ülkemize avantajlar sunmaya başladı.
Çin’den sonra en büyük tedarikçi olma yolunda hızla ilerliyoruz. Artık büyük markalar sadece ucuz iş gücünü değil, aynı zamanda arz güvenliği, üretim güvenliği, sağlık güvenliği ve siyasi güvenilirliğe de önem veriyor.
Türkiye bu konularda çok avantajlı bir ülke. Belki bugün o kadar büyük bir sıçrayış olmaz ama uzun vadede yeni Çin olacağımızı düşünüyorum.
Özellikle Avrupa menşeili dünyaca ünlü firmaların yatırım için Türkiye’ye yönelmesi de bunun en büyük kanıtı. Sanayi üretim rakamları da bunu destekler nitelikte.
Şuanda Türkiye sanayi üretim rakamlarında OECD ülkeleri arasında birinci, dünyada ise ikinci sırada büyüme kaydetti. Konya Sanayi Odası Memiş Kütükcü, elektrik üretimindeki artışın önümüzdeki ay içinde yüksek bir artışa işaret ettiğini söylüyor.
Bu rakamlar içerisinde Konya’nın yeri ise bambaşka. Konya özellikle ihracat ve savunma sanayiinde hızlı bir sıçrama içerisine girdi.
İhracatta 10. sıraya, savunma sanayii ihracatında ise 4. sıraya yükseldi.
Türkiye’nin yükselişi içerisinde Konya’nın yükselişi daha hızlı olacağa benziyor. Lojistik merkezi, yeni çevre yolu, limana hızlı ve güvenli ulaşımla birlikte GES ve sulama yatırımları gibi projelerin de bu sıçramada oldukça hayati olduğuna inanıyorum.
O sebeple özellikle ulaşım ve enerji yatırımlarında şehir olarak elimizi daha çabuk tutmalıyız.
EKONOMİYİ ÖĞRENCİ ÜZERİNDEN DİZAYN ETMEYİN!
Yukarıda bahsettiğim üzere Koronavirüs sürecinin yeni fırsatlar doğurmasının yanında bazı alışkanlıklarımızı da değiştirmesini bekliyorum.
Bu ülkesel bazda olmasa da bölgesel bazda olması gereken bir değişiklik aslında.
Ülkemizde pek çok ilçe hatta pek çok şehir ekonomisini sadece öğrenci ve asker üzerine kurmuş durumda. Dolayısıyla bu süreçte en çok zararı gören bölgeler bu bölgeler oldu.
Bu sebeple ekonomiyi eğitim üzerinden dizayn etmekten vazgeçmemiz gerekiyor.
Konya için başta Bosna Hersek Mahallesi olmak üzere bazı bölgeler çok önemlidir ama bir Burdur, Isparta, Elazığ gibi iller için en büyük geçim kaynağı her halde öğrencilerdir. Bu bölgelerde öğrencinin olmadığı bir iktisadi düşünce düşünülemez boyutta.
Tüm bunları göz önüne alınca aslında yüz yüze eğitim kararından vazgeçmenin yerel siyaset açısından çok zor bir karar olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Bizim artık öğrenci üzerinden ekonomiyi dizayn etmekten de vazgeçmemiz lazım. Öğrenci, asker gibi belli bir zümreye bağımlı kalmak hele ki bu süreçten sonra çok riskli bir ekonomi yönetimi olur.